Olumlu göstergeler var mı?

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Küresel ekonomide toparlanma emareleri görünmeye başladığına dair çok sayıda yazı ortalığı kapladı. Türkiye ekonomisi için de 'dibi' gördüğümüz yolunda görüşler var. Bu ayki yazıda bu görüşlere temel oluşturan bazı göstergelere bakmak istiyorum.

Ama önce bir hatırlatma yapmakta yarar var: Dibi görmek iyi bir şey; işlerin daha kötü gitmeyeceğini gösterir. Ama öte yandan şu da gerçek: Diyelim ki 2009'un ilk çeyreğinde ekonomimiz yüzde 12 oranında daraldı. İkinci çeyrekte varsayalım ki daralama hızı yüzde 6, üçüncüde de yüzde 2 oldu. Bu durumda, evet ilk çeyrekte dibi görmüş oluyoruz, ama ekonomi önemli miktarda küçülmeye devam ediyor. Bu rakamların bir tahmin olmadığını vurgulayarak olumlu gelişme avına çıkayım izninizle. 

Bu işi yaparken açık ki geçmişe ilişkin verilere (mesela oldukça geriden gelen üretim rakamlarına) bakmamak gerekiyor; pek sevimli değiller çünkü. Asıl soru bundan sonra ne olacak? Açık ki büyüme hızımızın bundan sonraki asal belirleyicileri ihracat ve Türkiye'ye gelecek dış kaynak miktarı olacak. Dolayısıyla, daha çok, dışarıdaki gelişmelere bağlı biçimde hareket edeceğiz.

Bu çerçevede ABD ekonomisinde toparlanma sinyalleri gelip gelmediğini incelemekte yarar var. Ama önceliği yurtiçi gelişmelere vermek istiyorum. Onlar da önemli çünkü. Bakalım malumat sepetimize yeni giren bilgiler, yani, 'güncellenmiş halleriyle mevcut veriler' neler söylüyorlar?

Yurtiçi kredi piyasasında gelişmeler

Bugünle ilerisi arasında köprü kurmamıza yarayacak verilerin başında bekleyişler ve krediler geliyor. Öncelikle kredi piyasasını ele alıyorum. Hem toplam kredi miktarına hem de bir alt kalemi olan tüketici kredilerine bakıyorum. Grafik 1'de 2009 başından bu yana mevduat bankalarının toplam kredi hacminin gelişimi gösteriliyor. Görünen şu: Son dört haftada toplam kredi miktarındaki azalma durmuş. Sadece mevduat bankalarına baksanız da, yatırım bankalarını katsanız da bu olgu değişmiyor.

Toplam kredi verileri tüketici kredilerine ilişkin verilerin bir hafta gerisinden geliyor; dolayısıyla tüketici kredileri verileri daha güncel. Tüketici kredileri altı haftadır artıyor. Hem kredi kartları hem de kredi kartları dışında kalan tüketici kredileri için geçerli bu durum. Toplam krediler yılbaşındaki düzeyinin altındayken, tüketici kredileri o düzeyi yakalamış görünüyor (Grafik 2).

Bu olumlu gelişme tüm banka grupları için geçerli değil. Bankalar üç ayrı gruba ayrılıyor: Kamu, özel ve yabancı bankalar. Mevduat bankaları ile ilgiliyim. Şimdi ele aldığım dönem 2008'in ilk haftasından Nisan 2009'un son haftasına kadar olan dönem. Toplam kredilere bakıyorum.

Grafiklerde farklı banka gruplarına göre toplam kredilerin gelişimi gösteriliyor. Kamu bankalarının tavrı diğer iki banka grubuna göre çok farklı (Grafik 3). Kamu bankalarının kredilerinde 2008 başından bu yana nerdeyse hep artış var. Son haftalarda ise, yabancı sermayeli bankaların krizin ilk dönemine kıyasla biraz daha iyimserleştiklerini saptamak mümkün (Grafik 5).

Bekleyişlerde toparlanma?

En önemli bekleyiş göstergelerinden birisi Merkez Bankası'nın yayınladığı reel kesim güven endeksi. Bu endeksle ölçülen güvenin düşme serüveni 2008'in ikinci çeyreğinin başında başladı. Bu düşüş o kadar şiddetli oldu ki, aralık ayına gelindiğinde endeks hem tarihsel olarak en düşük düzeyindeydi, hem de mart ayında ulaştığı değerin yüzde 50.4 daha altındaydı.

Aralıktan itibaren güven endeksi yükseliyor. Nisan değeri aralık ayındaki değerin önemli ölçüde üzerinde. Gerçi eğilimi bir tarafa bırakıp, 'ana' yoğunlaşırsak, hâlâ ibrenin önemli ölçüde 'güvensizlik' yönünde olduğunu görüyoruz. Ama belirgin bir toparlanma olduğu da aşikâr.

Nisan ayından önceki endekslerin alt kalemlerinde büyük bir ağırlıkla 'mevcut duruma' ilişkin sorular olumsuz, ileriye yönelik olanların yanıtları ise olumluydu. Dolayısıyla, "Bu olumlu bekleyişleri haklı çıkaracak ne oldu ki?" sorusunu da sorduruyordu endekslerin alt bileşenleri. Oysa nisan ayında, mevcut duruma ilişkin sorulara verilen yanıtlarda da bir iyileşme saptamak mümkün.

Şüphesiz asal belirleyici yurtdışı koşulların ne yönde gelişeceği olacak. Özellikle ABD ekonomisinin izleyeceği yol çok önemli. Geçenlerde ekonomist Robert Gordon ilginç bir yazı yayınladı. ABD devresel hareketlerinin dönüm zamanlarını belirleme komitesinde 1978'den bu yana çalışıyor. Bu konuda bilinen akademik yazıları da var. Kısacası, bu alanda bir uzman. Bu sıralarda en çok gereksindiğimiz şey de uzman görüşleri. Gelin beraberce bakalım bu uzmanın görüşlerine.

ABD ekonomisinde dip?

Yazı, "dibi gördük mü?" sorusunun yanıtını arıyor. Bunu farklı biçimlerde yapmak mümkün. Başımıza gelen belaların baş sorumlusu olduğu için finansal sektörde toparlanma başlayıp başlamadığını sorgulamakla yola koyulabilirsiniz mesela. Ya da büyük ekonomilerin uygulamaya koydukları ekonomi politikalarının derde deva olup olmadıklarına yoğunlaşabilirisiniz. FED Başkanı Bernanke'nin geride bıraktığımız hafta içinde yaptığı açıklamalar bu açıdan önemli ipuçları veriyor.

Bir diğer yol da, geçmişte yaşanan benzer daralma dönemlerinde gerçekleşen dip noktalarını önceden haber veren (öncüleyen) göstergelere bakmak. Eğer böyle bir gösterge varsa, yani geçmişteki tüm dip noktalarından önce kendisi dip (ya da tepe) noktasına ulaşan bir gösterge varsa, o göstergenin içinde bulunduğumuz dönemlerdeki hareketlerine bakabilirsiniz.

Bu elbette mekanik bir yaklaşım, ama diğer yaklaşımlarla birlikte değerlendirildiğinde önemli ipuçları verebiliyor. Mekanik olması bu çabanın değersiz olduğu anlamına da gelmiyor. Zira 'normal' zamanlarda ileriye yönelik tahmin yapmak nispeten kolay bir iş. Oysa dönüm zamanlarını tahmin etmek çok güç. Bizim gibi 'normal zamanların' az bulunduğu ülkelerde ileriye yönelik tahmin yapmanın güç olmasının bir nedeni de bu zaten.

"Dibi gördük mü?" sorusu aslında "Aşağıya doğru gidiş ne zaman durup yukarıya doğru gidişe dönüşecek?" sorusuyla, yani, "Dönüm zamanı ne zaman?" sorusu ile aynı.

Gordon'un öncü göstergesi haftalık frekansta yayınlanan 'yeni işsizlik başvuruları'. Yazara göre bu göstergenin ulaştığı zirve değerlerinin dört tanesi ABD'de bundan önceki beş resesyonun dip noktasından önce gerçekleşmiş. Aradaki zaman farkı ise 4-6 hafta arası. Beşinci resesyonda ise, yeni işsizlik başvurularının tepe noktası ABD ekonomisinin ulaştığı dip noktasından iki hafta sonra gerçekleşmiş.

Dolayısıyla, her iki değişken arasında yakın bir ilişki var. İkincisi, bu ilişki genellikle işsizlik başvurularının ekonomik faaliyetteki dip noktasını öncülemesi şeklinde oluyor. Şüphesiz yazarın araştırması burada özetlediğimden daha ayrıntılı; çeşitli olasılıklara titiz bir biçimde bakıyor. Duyarlılık analizleri yapıyor falan.

İçinde bulunduğumuz dönem açısından bu bulgusunun dikkate değer tarafı şu: 4 Nisan ile biten haftanın yeni işsizlik başvuruları için tepe noktası olduğunu belirliyor. Buradan yola çıkarak mayıs ortalarında ya da haziran ayında bir yerde ABD ekonomisinin dip noktasına ulaşacağını (ya da ulaşmış olduğunu) ifade ediyor. Merak edenler bu kısa çalışmaya şu adresten ulaşabilirler: <http://www.voxeu.org/>.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018