Ölçek önemli, “risk algısı” daha da önemli
Küçük ve orta ölçek işyerleri 1980'li yılların ortalarında yoğun biçimde gündeme geldi. Anlatmak ve açıklamak için kullandığımız kavramlar ve terimler zaman içinde çeşitlendi; bazı kavramların içerikleri boşaldı; bazı kavramlar da içermedikleri değerler yüklenerek abartılı bir anlatıma yol açtı.
Son dönemde KOBİ'lerle ilgili kavram ve terimlerin açıkladığı sorunlar belli alanlara odaklanıyor:
Öncelikle, bütün üretim alanlarında olduğu gibi “nitelikli işgücü arzının yetersizliği” üzerinde duruluyor.
İkincisi, “imalat kesiminin toplam üretim içindeki payı” gerilediği için, küçük ve orta ölçek yapının potansiyel gelişmesinin tehdit altında olduğu ileri sürülüyor.
Üçüncüsü, “sermaye yetersizliğinin” altı çizilerek, teşvik sistemi bağlamında küçük ve orta ölçek yapının “sistemli desteklenmesi” talep ediliyor. Banka sistemi ile küçük ve orta ölçek yapı arasındaki bağlar geçmişe göre ciddi bir güçlenme yaşasa da, banka sisteminin kaynaklarına “erişilebilirlik” sorunları kadar “yüksek maliyetli” olmasına gönderme yapılıyor.
Dördüncüsü, küçük ve orta ölçek yapının “rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknolojik donanım ve rekabet edebilir yönetim anlayışında” ciddi sorunları olduğunun altı çiziliyor.
Beşincisi, ülkemizdeki küçük ve orta ölçek yapının “düşük teknoloji, ucuz-emek eksenli ve rekabet gücü zayıf alanlardan”, odak değiştirerek hızla “nitelikli işgücüne, ileri-teknolojik donanımlara, karmaşık sistemlere, yüksek katma değerli ve rekabet gücü yüksek ürünlere” kaymasının gereği vurgulanıyor.
Altıncısı, konuyu uluslararası sistemler bağlamında analiz edenler, ülkemizdeki küçük ve orta ölçek yapının, “algı sorunları, metot bilgisi eksiklikleri ve iş yapma yöntemi kavrayışının değişmesi” gibi niteliksel gelişme yaratacak sorunlarına gönderme yapıyor.
Yedincisi de, “küçük ve orta ölçek yapı ile ölçek erişebilirliğini sağlayan piyasa yapıcısı kuruluşlar ile orta ve küçük ölçek yapının işbirliğine dayalı rekabet üstünlüğü yaratması” tezine vurgu yapanlar oluşturuyor.
Bütün saptamalar, çok küçük ölçeğin yarattığı yetersizlikten kaynaklanan nedenler üzerine kurulu. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizdeki küçük ve orta ölçek yapının, rekabet edebilir ölçek yaratmasını düzenleyen politika araçları önemli hale geliyor.
Çevre analizi ve uzmanlık
Küçük ve orta ölçekli yapı gibi, çok odaklı ve çok kültürlü iş yapan kuruluşlar için de “risk algısı” giderek önemi artan bir karar değişkeni haline geliyor. Risk, geleceği öngörmeyle ilgilidir; öngörme ve önlem alma disiplini yöneticilere “risk alanını belirleme ve üstlenme özgüveni sağladığı” için yönetimin etkili aracıdır.
Ölçeği büyük, orta ve küçük de olsa, işyeri yöneticilerinin çevrede olup bitenleri sistematik biçimde analiz eden “destek birimlerine” sahip olmaları gerekiyor. Küçük ve orta ölçek işyerleri, çevre analizi yapacak kadrolar çalıştırmayabilir. Günümüzde profesyonel kuruluşlar, bu alanda yaygınlaşmaktadır; “risk algısı” gelişmiş yöneticiler, çok fazla kaynak aktarmadan,mevcut yapıları kullanarak “risk haritalarını” el altında tutabilir.
Rekabet etmek isteyen işyeri yöneticileri, çevre analizlerinden türeyen “varsayımları” üretmek, varsayımlara dayalı “zihni modeller” geliştirmek, zihni modellerin “gerçekliği” ile “hayatın hakikati” arasındaki “sapmaları” sürekli gözlemeyen “geri-bildirimleri” tartışmak, geri bildirimlere dayalı kararlara “ince ayarları” yapmak zorundadır.
Risk çağında yönetim
İş yerlerinde dünün yönetim ilkeleriyle bugünün yönetim ilkeleri hızla farklılaşmaktır. Sadece bilimsel ve teknolojik gelişmelerle sınırlı olmaksızın, iş yaşamının bütün ayrıntılarında çözülme ve yeniden örülmenin hızı, hepimizi “risk yönetimi” konusunda duyarlı olmaya zorluyor. Ölçek gibi yapısal sorunlar, akıllı eve bağlantılı ürünler gibi işlevsel değişiklikler, makinelerin iletişimi gibi verimlilik yaratan gelişmeler konusunda bilgi ve fikir sahibi olmaya çalışmıyorsak, rekabet savaşını yitirebiliriz.