Olayların maliyetini yükseltmeyelim!
Son günlerde kimi tahlillere göre Milli Görüşçüler ile Hizmet arasında bir güç mücadelesi, kimine göre uluslararası bir komplo olan olayların gerek siyasi sistemimiz gerek Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarı üzerinde kalıcı ve tahripkar etkileri oluyor. İzlenen yolda ısrar edilirse, bu etkiler sürecektir. Hükümetimiz durumun ne kadar farkında, ne kadar önemsiyor, hatta umursuyor mu emin değilim.
Ülkemize ve sistemimize vurulabilecek en büyük darbe hukuk devleti olup olmadığımızın sorgulanmaya başlanmasıdır. Kendi kamuoyumuz, hükümetimizin hukuk devleti ilkelerini işine gelmeyince gözetmekte pek ısrarcı olmadığını az çok bilmekteydi. Ancak gerek iktidar kadroları gerek iktidarı destekleyen kamuoyu kesimleri, yargının uygulamalarının kendi tercihleri istikametinde olmasından dolayı buna fazla itiraz etmiyorlar, geçmişte uğradıkları ve haksız buldukları muameleleri telafi ettiklerini düşünüyorlardı. Dış dünyada ise yargının askerin siyasi gücünü kırmak konusunda gösterdiği çaba olumlu karşılanıyor, işlemlerde hukuk ilkelerine titizlikle sadık kalınıp kalınmadığı üzerinde yeterince durulmuyordu. Son olaylar, ülkemiz yönetiminin yargıyı yapmak istediklerini meşrulaştıran ama sınırlamayan bir olguya dönüştürmek istediği kuşkusunu güçlendiriyor.
Hukuk devleti niteliği hakkında tereddüt duyulan ülkeler kategorisine girmemizin uluslararası alanda iki temel olumsuz etkisi söz konusudur. İlkin, birlikte anılmak istediğimiz demokratik ülkeler grubundan uzaklaşmış olacağız. Basın özgürlüğü konusunda zaten kötü puan alan bir ülke iken, şimdi buna hukuk devleti ilkelerini gözetmemek gibi daha da ağır bir değerlendirme eklenmiş olacak. Bu tür değerlendirmeler, bizi Atlantik Camiası’ndan ve ilişkilerimizi canlandırmak istediğimiz Avrupa Birliği’nden uzaklaştıracaktır. İkinci olarak, hukuk devletinden uzaklaşmak ekonomimize zarar verecektir. Bildiğiniz gibi, piyasa ekonomisinin teminatı hukuk devletidir. Bir ülkede hukuk uygulamaları istikrarını kaybederse, o ülkeye yabancı sermaye akımı yavaşlar, gelenin de niteliği düşer.
Hukuk devletinden uzaklaşıldığı izlenimi dışında bir başka sorun da, ülkemizin yolsuzlukların egemen olduğu görünümü sergilemeğe başlamış olmasıdır. Uluslararası Şeffaflık Örgütü değerlendirmelerinde Türkiye ortalarda bir yere oturmaktaydı, yani sicili pırıl pırıl olan bir ülke değildi. Son olaylar, ülkemizin algılanmasını giderek “yozlaşmış ülkeler” kategorisine kaydırıyor. Zaten uzun süredir ihale yasalarında sık değişiklikler yapılması ve açık rekabet koşullarından uzaklaşılması hem ülke içinde hem de ülke dışında yolsuzluk şikayetlerine neden oluyordu. Şimdi henüz iddia aşamasında bile olsa, hükümetin en üst düzeylerinde yolsuzluk yapılma olasılığının bütün dünyada tartışılıyor olması, ülkemize ilişkin olumsuz algıyı daha da güçlendirecektir. Olay ilk başladığında, Sayın Başbakanımızın, yakınları sorgulanan ve/veya gözaltına alınan bakanları kabinede tutmaktaki ısrarı, maalesef ülkemizin yolsuzlukla mücadelede yeterince istekli olmadığı değerlendirmelerine yol açmıştır. Bu durum hukuk devletinden uzaklaşmayla aynı sonuçları doğurmaktadır.
Hükümetimiz ne yapacağını belirlerken, eylemlerinin ülke dışındaki çok yönlü etkilerini değerlendirmesi, ona göre hareket etmesi gerekiyor. Bunu yapmazsa olayların topluma ve ülkeye olan maliyetini daha da yükseltecektir.