Olaylara pozitif bakılmaz ise sonuç alınamazmış!
Uluslararası Para ve Finans Komitesinin son yaptığı Toplantıda, IMF Başkanı’nın yaptığı bazı değerlendirmeler içinde bulunduğumuz koşulları özetliyor! Olaylara pozitif bakılmaz ise sonuç alınamazmış! Belli ki bu yılın ilk çeyrek döneminde küresel ölçekte yaşanan gelişmeler, etkili ve yetkili kesimleri çok rahatsız etmiş ve önceliğin panik eğilimlerin durdurulması lehine şekillenmesinde belirleyici olmuş; kısa vadeden ötesini düşünerek strateji üretmek, katlanılamaz bir lüks haline dönüşmüş!
Durum böyle olunca, olaylara ve eğilimlere pozitif bakılmasının nasıl bir şey olduğunu irdelemek gerekiyor! Özetle söylemek gerekirse kısa vadeye odaklanılması, büyüme dostu yaklaşımların kayıtsız şartsız desteklenmesi, büyüyen dengesizliklerin ve ağırlaşmış sorunların görmezden gelinmesi, hesapsızca risk alma isteğinin teşvik edilmesi, günün kurtarılması sipariş ediliyor. Yapısal reform maskesi altında para ve maliye politikalarının olabildiğince gevşetilmesi tavsiye ediliyor. Eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı konuşulmasın ve geleneksel olmayan politikalar eleştirilmesin isteniyor, gerçekçi yaklaşımlardan kaçınılması öneriliyor!
Söylemin içi doldurulduğunda ortaya serilen tavsiyeler, hem kafa karıştırıyor ve hem de güvensizliğin artmasına katkı yapacak gibi görünüyor! İçine düştüğümüz büyük olumsuzluğun sebebi olan yaklaşım ve eğilimler, nasıl olur da çözümmüş gibi öne sürülür! Nasıl olacak ta, aynı yöntemlerden farklı sonuçlar ortaya çıkabilecek?
Ne diyelim! Geleceğin büyüme potansiyelini günü kurtarma amacı ile tüketerek geleceği kararttı iseniz, yıkıcı panik eğilimleri durdurmak için yapacak başka bir şey kalmıyor! Sebep sonuç ilişkilerini yeniden kurgulayarak, geniş kesimleri yönlendirmeyi denemek dışında bir seçeneğiniz olamıyor! Kafaları bilinçli bir şekilde karıştırmak, çaresizlik bataklığında çırpınanları oyalamak, hafızaları sıfırlamaya çalışmak ve geçmişin hatırlanmasını ummak zorunda kalınabiliyor! İyice yozlaştırılan kurumsal yapının, olumsuzluklara olan direncinin iyice azaldığı ve kırılganlığın çok tehlikeli seviyelere yükseldiği bir şekilde itiraf edilmiş oluyor!
Günü kurtarmaya çalışsanız, sorunlar ağırlaşıyor ve dengesizlikler büyüyor; kalıcı çözümü dile getirseniz sistemik çöküş harekete geçiyor ve altında ezileceğiniz kesin gibi görünüyor! Bu yaman çelişkiler, dik durulabilmesine izin vermiyor! Boşa koysanız dolmuyor, doluya koysanız almıyor!
Küresel kredi krizi sonrasında Londra’da yapılan G-20 Zirvesindeki teşhisler tümü ile unutuldu ve bunları hatırlamak yeni bir kaos öncesinde kimsenin işine gelmiyor. Söz konusu dönemde sorunun küresel olduğu ve uzlaşıya dayalı küresel çözümün gerektiği saptaması yapılmıştı; küreselleşme denilen kuralsızlık nedeniyle devre dışı bırakılan etkili düzenlemelerin geri gelmesi gereğinde mutabık kalınmıştı! Aradan geçen yedi yıl, bu teşhise bağlı olarak önerilen tedavinin uygulanabilir olmadığını açığa çıkardı! Herkesin gücü oranında büyük fedakarlıklar yapması gerekiyordu ve bu nedenle uzlaşılamıyordu; ayrıca büyük risk taşıyanlar, etkili düzenlemelerin geri gelmesine karşı çıkıyordu!
Artık sorunların ağırlaşması ve dengesizliklerin büyümesi, uzlaşmazlıkların çeşitlenmesi pahasına günün kurtarılmasını başarı saymak zorundayız! Bu sebeple olaylara ve eğilimlere pozitif bakmak dışında seçenek kalmamış! Finansal deyimle, getiriler erir ve negatife gerilerken risklerin artmasına kayıtsız kalınması gerekiyor; kar maksimizasyonu lehine olan temel içgüdü, sistemli bir şekilde katlediliyor. Geniş kesimleri yönlendirmeye devam edebilmek için yeni araçlar aranıyor! Günü kurtarmak adına her türlü aldatmacadan medet ummak zorunda kalınıyor.
Yapay eğilimler kol geziyor, siyaha beyaz demek şart oluyor! Bu türden büyük açmazlar, kırılganlığı artırmaya ve güvensizliği beslemeye devam ediyor!