Olacak ama kolayca değil!
1999 depreminin ana üssü Gölcük 1997 nüfus sayımında 131,9 bin nüfusa sahipti. Sanayileşme nedeniyle büyük çekim gücüne sahip ilçede 1980’lerde nüfus her yıl ortalama 2 bin 500 kişi artardı. 1999 depreminde nüfusu 137 bin civarında olmalıydı. Resmi rakamlara göre depremde 5 bin 383 kişi hayatını kaybetti. 2000 nüfus sayımında ise Gölcük’ün nüfusunun 107 bin 600 kişiye düştüğü görüldü. İş bulmak için Anadolu’dan gelenler açısından büyük bir çekim gücüne sahip olan, sadece Tersane ve Ford ile binlerce kişiyi istihdam eden, etrafında yüzlerce fabrikaya sahip olan Gölcük, 1999 depremi nüfusuna ancak 2010 yılında kavuşabildi. Deprem, ölenlerle birlikte nüfusun yüzde 22’sini kentten koparmış, büyük bir göç dalgası yaşanmıştı.
Kahramanmaraş merkezli olarak deprem fırtınasına yakalanan 10 ilimizde 13.5 milyon insan yaşıyor. Deprem sonrası nüfus kaybını kestirmek için Gölcük kriterini kullansak 10 kent için 3 milyon kişiden bahsediyor olacağız. Hayatını kaybedenler dahil bu kentlerden eksilen nüfusun 3 milyon olması bile olağanüstü. Ancak ardı sıra yaşanan iki büyük depremin yıkıcı etkilerinin çok daha büyük olduğu ortada. Örneğin 1.7 milyon nüfuslu Hatay’da 2 binadan birinin yıkıldığını resmi kaynaklar söylüyor. Bu durumda Türkiye’nin büyük bir göç dalgası yaşaması da normal. Üstelik bu kentlerin çekim gücünün Marmara’nın odağındaki bir sahil kenti kadar yüksek olmadığını da kabul etmeliyiz. Toparlanma aşamasında depremzedelerin dışındaki insanları çekmesi açısından da durum böyle. Bu durumda göç gerçeği ile uzunca bir süre yüz yüze kalacağımız anlaşılıyor.
Şu anda yaşanan göç resmi rakamlara bütünüyle yansımış değil. Çünkü resmi kurumların dışında, yakınları tarafından bölgeden tahliye edilen çok sayıda insan var. Nitekim yaşıyor ve çevremizde de görüyoruz. Yakın kentlere yüzbinlerce insanın giriş yaptığı, milyonlarca cep telefonunun başka illerden sinyal verdiğine ilişkin yorumlar yapılıyor. Yaşanan trajedinin bir başka trajediye, ‘göç’e yol açması kaçınılmaz. Hiçbir insan evini, yurdunu terk etmek istemez. Ancak ‘şok’ atlatıldıktan sonra taşlar yerine oturacak. Güvenli koşullar oluştuğunda bir bölüm insan da yurduna dönecek, kentler tekrar dolmaya başlayacaktır. Bu süreç Gölcük örneğinde olduğu gibi zaman alabilir. KOBE depremi de bir başka örnek. Japonya’da Ocak 1995’te olan depremde 136 bin bina yıkılmış, 500 binden fazla bina hasar görmüştü. Kent altyapısı bütünüyle tahrip olmuştu. Japonya yaklaşık 100 milyar dolar harcamayla ancak 5 yıl sonra Kobe’yi eski haline getirebilmişti.
Sonuç olarak olacak ama kolay olmayacak. Bugün bu kentlerde kalanlar açısından yaşam koşullarının olabildiğince iyileştirilmesi ve yarın bu kentlerin yeniden kurulmasının daha hızlı, daha güvenli olacak bir şekilde gerçekleştirilmesi göçün ardından dönüş sürecinde de belirleyici olacak.