Okul...
Denizli’den Ankara’ya dönerken geçtiğim ‘el sanatları’ ile ünlü bir ilçemizde kocaman bir Meslek Yüksek Okulu gördüm… “El sanatları ve kilimcilik bu okul sayesinde gelişti galiba?” diyerek, bayağı da sevindim… Dönünce, bölümlerine bakmak için okulun web sitesine girdim…
***
Şok!
4 bölüm var okulda...
Dış Ticaret Bölümü…
Laborant ve Veterinerlik Sağlık Bölümü…
İnsan Kaynakları Bölümü…
İşletme Yönetimi Bölümü…
***
İkinci şok!
Biri bölüm başkanı olmak üzere 4 öğretim görevlisi var, 200 gencimizin eğitim aldığı okulda...
Bölüm Başkanı doçent...
Gençlerimizi hayata 4 öğretim görevlisi, 5’i güvenlik görevlisi olmak üzere 8 idari personel hazırlıyor yani...
Mesela dış ticarette okuyanlar, 'yabancı dil' pratiğini onlarla yapacak!
***
El sanatları ve kilimcilikle dünyaya açılmak isteyen, tarımda da ciddi potansiyel taşıyan ilçede kurulan Meslek Yüksek Okulu’nda, “İnsan kaynakları müdürü olacağım.” ve/veya “İşletmeci olacağım” diye büyüyor gençlerimiz/büyütüyoruz gençlerimizi… Sonra… Sonra o bilgilerini, AVM’de bir mağazanın tezgahlarında kullanmak zorunda bırakıyoruz O gençlerimizi… Önce hayaller kurduruyoruz… Sonra…
***
Web sitesinde var, mezuniyet töreni fotoğrafları… Harvard’ta dahi yoktur öyle tören!
***
Dayanamadım...
İlçelerde bulunan 50'ye yakın okula da baktım...
Durumun farksız olduğunu gördüm...
***
15 dakika sürüyor bu küçük araştırma...
İlçenin adını yazınca, hem kullanamadığı potansiyeli; hem de o potansiyeli kullanamaması nedeniyle ekonomisini öğrenciye, memura, askere dayadığı yazıyor!
Ekonomisini yasladığı yüksek okulun bilgileri de ardısıra geliyor...
***
Kömür madeni, terzi, tornacı, otomobil servisi, tarla, pazar...
Vallahi, 'okul' tanımına daha çok uyar!
***
Neden anlattım bu hikayeyi?
Son 2 yazımda gençlerimizi ve gençlerimizi kullanamadığımız için turizm gibi, tarım gibi sektörlerdeki ve köylerdeki/ilçelerdeki durumumuzu anlatmıştım…
Bazı üniversite yöneticilerinden eleştiriler aldım...
Eleştiriye neden olan bölümü tekrar hatırlatayım...
“7 Teknokent, 20’nin üzerinde üniversite, 200 binin üzerinde üniversite öğrencisinin olduğu Ankara’da dahi kalifiye eleman sorunu yaşadık/yaşıyoruz… Neden?
Çünkü, gençlerimizi teoriye boğup, sıkıyoruz; ailevi ve çevresel etkilerle 4 sene sonunda o teorik bilgilerle ‘masa başında’ müdür olabileceğine inandırıyoruz; kamu ya da hizmet sektörüne yönlendiriyoruz/ o alanlarda çalışmaya özendiriyoruz… Üretenlerin, geliştirenlerin, makine başında ter dökenlerin, emekçilerin maddi ve sosyal haklarını yükseltmemiz gerekirken; tüketme eğilimi yüksek olanların maddi ve sosyal haklarını yüksekte tutuyoruz… Övünüyoruz!
190 üniversiteye ulaştık diye...
Öğrenci sayısında 7 milyonu aştık diye...
Genç nüfusa sahibiz, 3 milyon üniversite mezunumuz boşta diye!"
Mevcut durumumuz, tüm bu avantajlarımızı kullanamadığımızı anlatıyor.”