Okul ödevinden ihracat çıkar mı?
Bu sohbetin konusu biraz nalıncı keserinin yontması gibi görünse de, kıssadan hisse çıkarıp faydaya dönüşür diye düşündüğüm için bugün de böyle yazdım.
Son birkaç yıldır, Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesine dış ticaret konulu bir konuşma yapmak üzere davet edildiğimde, gençlerle buluşmanın tadını büyük bir keyifle çıkarıyordum. Ancak geçen yılın Aralık ayındaki konuşma sonrası birlikte olduğumuz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nin ve İşletme bölümünün değerli yöneticileri, bana bu konuşmaları daha verimli kılacak bir ders programı yapmayı önermişlerdi. Önermekle de kalmayıp, hemen ikinci ders yılına da "Dış Ticaret İşlemleri ve Yönetimi" adıyla da bir seçmeli ders koyarak, yıllar sonra beni yine okul içerisine ancak bu kez öğretici olarak döndürmüşlerdi.
Buraya kadar iş sözde ve özde güzeldi amma şimdiye kadar ağırlıklı olarak iş insanlarıyla çalışan birisinin, üniversite gençlerini yönlendirmek konusundaki endişesini de yadsımamak gerekiyordu. Hem görevimi başarmak, hem de gençlere faydalı olmak için ki davet edenlerin asıl amacı, öğrencilerin iş hayatının gerçekleriyle de eğitilmeleriydi, aklımda bir program şekillendirmeye çalıştım.
Programın özü, biz ihracatçıların nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak için nelere baktığımız konusu idi. Özellikle de bizlere iş için gelen adaylarda gördüğümüz, yurt dışı araştırma, pazarlama, dış ticaret kuralları ve yönetimi v.b konularındaki bilgi açığını kapatmayı amaçlamıştım. Ancak bunun sadece derslerle değil de uygulama içerisinde yapılmasını gerektiğini gördüğümden, öğrendiklerini uygulamaya dökebilecekleri bir dönem ödevi vermeyi tasarladım ve uygulamaya koydum.
Gruplaşan öğrenciler, fiilen iş hayatında olan ve ihracat yapmayı düşünen veya biraz yapan birer firma buldular. Derslerde öğrendikleri metotları ve yöntemleri kullanarak, firmaların hangi ürününü ihracata yönlendirebiliriz konusundan başlayıp, hedef pazar belirleyerek, müşteri bulmaya kadar bir dizi çalışma yaptılar ve bunları bir rapor haline getirdiler.
Aralarında yüz puan üzerinden yüz alabilecek kadar iyi ödev yapanlar olduğu kadar, beni kızdırıp, ödevin üzerine "bunu da ödev mi sanıyorsunuz" diye not düşürtenleri de oldu. Ancak genel olarak beni umutlandırdıklarını söyleyebilirim. Hele içlerinden birkaç tanesi çok güzel işler yapmışlardı. Bir grup da, inanması güç amma bir müşteri ile bağlantı kurmuş ve çalışmalarını, ihracat sevkiyatı yapılacak noktaya getirmişti. Özellikle iyi sonuçlar elde eden öğrencilerin firmaları ile konuşup olayları teyit etmeye çalıştığımda, en yüksek puan alan grubun bağlantısının gerçek olduğunu ve müşterinin ürünü onaylamasını beklediklerini, bundan sonra da sevkiyatı yapacaklarını öğrendim. Eğer bu sevkiyat gerçekleşirse, öğrencilerimden ve firmadan izin alıp onların adlarını ve olayı detayı ile başka bir sohbetimizin konusu yapacağım.
Gelelim kıssadan hisse çıkarmaya, başka bir deyişle anlatılan olaydan ders almaya.
Hepimiz, deyimi uygunsa ağlaşıp duruyoruz. Deneyimli eleman, iş bilen eleman az diye. Ben de burada yazıp duruyorum, "yetişmiş elemanın ağacı yok ki, gidip oradan toplayalım" diye. Bu ödev olayında gördüm ki, gençlerimize iş verilirse ve o iş ne oluyor diye izlenip değerlendirilirse, sonuç alınıyor. İhracat yapan firmalarımız lütfen stajyer öğrenci alalım ve hatta yapabiliyorsak birden fazla öğrenci çalıştıralım. Lütfen amma lütfen staja gelen öğrencilere çay taşıtmayalım, işi dışında iş yaptırmayıp fotokopi çektirmeyelim, başımızdan bir an önce kaybolsunlar diye erken göndermeyelim. Onların staj raporlarını imzalamak için yapmış olmaları gerekenleri, öğrenciler gelmeden belirleyelim. Stajları bittiğinde önümüze gelen staj kâğıdına baktığımızda onlara neler katabildiğimizin keyfini yaşayalım.
Amma siz isterseniz yine bu sayılanları yapmayın ve sonrada " yetişmiş eleman yok diye sızlanın.