Okul, kariyer ve gelecek...
Her yıl olduğu gibi bu yıl da üniversite adaylarının tercih günleri hayli zorlu geçiyor. Bu zorluğu, kararsızlığı ve sıkıntıyı yakından gözlemleyen biri olarak geçen yıllarda da okul ve meslek seçimiyle ilgili birkaç yazı yazmıştım, bu yıl da kendimi tutamadım...
Üniversite seçimi, insan hayatı için önemli bir dönüm noktası, ama hayatın başlayıp bittiği yer de değil elbet. Seçim yanlış yapılabilir, değiştirilebilir veya okul bittikten sonra hayata bambaşka bir yön verilebilir. Ama elbette her öğrenci bu aşamada en iyi seçimi yapmak, tabiri caizse en isabetli atışı yapmak istiyor. Ancak her öğrencinin içinden gelen sesin, kariyer, para kazanma, meslek sahibi olma gibi kaygılarla kısıldığını, gönülden geçen hayallere rasyonel düzlemde ket vurulduğunu görüyorum. Bunun sonucunda da kafalar karışıyor, belki hiç istenmeyen bölümler seçilebiliyor.
Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi herkesin gönlünden geçen işin peşinde koşması, merak duyduğu konuda okuması gerektiğini düşünüyorum. Yaptığı işi seven insanların, işlerini mecburiyetten yapan insanlara göre çok daha başarılı olduğu su götürmez. Çok para kazanmak veya çok üst düzey bir kariyer elde etmek çoğu zaman önceden hesaplanabilir ve öngörülebilir durumlar değil. Ama sevdiğiniz işi yaptığınızda onda başarılı olacağınıza, manevi olarak büyük bir tatmin elde edeceğinize, bu tatminin de size büyük bir mutluluk vereceğine hiç kuşku yok. Başarılı ve mutlu olacağınız bir işten de belki çok çok zengin olmazsınız, ama bütün bunların yanında hiçbir zaman aç kalmayacağınızı da garanti edebilirsiniz. Şimdi gelelim üniversite adaylarının okul seçiminde kafalarını karıştıran en temel sorunlara. Bunları üç başlık altında toplayabiliriz:
1- Üniversite ve meslek seçiminin birbirine karıştırılması: Bu sorun, günümüzün aşırı uzmanlaşmış gibi görünen dünyasında en kafa karıştırıcı konulardan biri. Yükseköğretimin ticarileşmesiyle birlikte bireylerin ve piyasanın tercihlerinin çeşitlenmesine en iyi yanıtı vermek üzere disiplinlerin giderek parçalandığını görüyoruz. Bu, ürün çeşitlendirme veya yeni pazar yaratma yarışının öğrenim hayatına yansıması olarak görülebilir. Böylece birbiriyle iç içe geçmiş, aslında çoğu zaman bir bütünün parçası olan disiplinler bile birbirinden ayrılmaya, bambaşka konularmış gibi sunulmaya başlanıyor. Bu da üniversitelerin, fakültelerin neredeyse bir meslek okulu gibi algılanmasına neden oluyor. Oysa üniversite, meslek edinilen bir yer olarak değil, bir bilimsel çalışma alanına, bir disipline dair bakış açısı edinilen, analiz yeteneği kazanılan bir kurum olarak görülmeli. Üniversiteden mezun olan birey, bu nedenle "var olan pratiği tekrarlayan kişi" konumundan bir adım öteye geçerek o pratiği bir adım ileri taşıyacak kişi durumundadır. Kısaca üniversiteyi, size belirli bir mesleği edindiren bir yer olarak değil, içine girdiğiniz disiplinle ilgili pek çok yeteneği kendi kendinize geliştirebilmenin yollarını öğreten yer olarak görmeniz gerekir.
2- Mevcut meslekler ve iş bulma potansiyeli üzerinden hareket edilmesi: Meslek sahibi olmak elbette önemlidir. Ünlü sosyolog Richard Sennett, mesleğin insanın öz saygısının önemli bir parçasını oluşturduğunu söylüyor. Ama diğer yandan hiçbir mesleğin sonsuza dek var olma garantisinin olmadığını da unutmamak gerekiyor. Bazılarının bizim yaşamımız süresince var olabileceğine dair güçlü belirtiler görebiliriz. Örneğin, hekimlik, diş hekimliği vb. iş alanlarında bu görüş şimdilik doğru olabilir. Ama özellikle sosyal bilimler alanında hele hele bizim de içinde bulunduğumuz medya ve iletişim alanında son 20 yılda kaybolan ve ortaya çıkan mesleklere baktığımızda, değişimin çok hızlı olduğunu görüyoruz. Bugün üniversiteye adım atan bir genç, çalışma hayatı boyunca birkaç kez meslek ve kariyer değiştirme ihtimalinin yüksek olduğunu unutmamalıdır. Tabii üniversiteyle birlikte içine girdiğiniz disiplinle ilişkili bir meslek sahibi olmanız, kendinizi geliştirmeniz ve değişik koşullara uyarlamanız açısından size önemli bir avantaj sağlayacaktır, bunu da unutmamak gerekiyor.
3- İş bulma sorununun ön plana çıkartılması iş yaratma kapasitesinin gözardı edilmesi: Daha önceki bir yazımızda bugün kapitalizmin "dağıtılmış (distributed)" bir versiyonunu yaşadığımızdan söz etmiştik. Bu versiyon, dağıtılmış ürün ve hizmetlerin yine dağıtılmış kanallarla bireylere adeta tek tek ulaştırılmasına olanak veriyor. Bu nedenle yeni işler ve yeni iş modelleri çok daha kolay ortaya çıkabiliyor. Bu açıdan üniversiteleri bitiren gençlerin mutlaka bir "iş kapısına" muhtaç olmadıklarını bilmeleri, buna inanmaları gerekiyor. Yani artık "güç bende" diyebileceğimiz bir çağdayız. Bugün medya alanında bir taraftan "işsizlik" yaşanmasına rağmen, medyanın hayatımızda kapladığı alanın giderek artması ve bu alanda giderek yeni iş modellerinin ve olanaklarının ortaya çıkması, yaşanan hızlı değişimin açık bir göstergesi. Bu nedenle kariyer yolculuğunda hem tehlikelere, hem de fırsatlara karşı hazırlıklı olmak, gerekiyor.
Umarım bu yıl da herkes gönlüne göre bir bölümde yeni bir yolculuğa başlar, hayatı boyunca memnun kalacağı seçimler yapar. Ben de önümüzdeki hafta başından itibaren tatil için kısa bir yolculuğa çıkıyorum. iki veya en fazla üç hafta yazılarıma ara vereceğim. Herkese iyi ramazanlar ve iyi tatiller dilerim.