Ogeday, Timurlenk ve XI. Kalkınma Planı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

“Maharetli bir plan 100 bin savaşçının görevini yerine getirebilir”

-Timurlenk-

Plan algısı gelişmemiş bir toplum kaynaklarını etkin ve verimli kullanabilir mi? Plan bilinci olmayan bir yönetici, iş yerini ya da ülkesinin yönetişim kalitesini artırabilir mi? Sağlıklı ve güvenilir veri üretemeyen bir toplum, söylem ne olursa olsun, kalkınmış bir refah toplumu hedefine ulaşabilir mi?

Sorular peş peşe zihnimi kurcalıyor. En sert uyarı oklarını kendime yönelttiğim halde, soruların hepsine kocaman bir “hayır!” yanıtı veriyorum.

Son dönemde yazılarımda sıklıkla Cengiz Han ve Timurlenk gibi, göçebe topluluklardan dünya imparatorlukları yaratmış liderlerden örnekler veriyorum. İstihbaratın, verinin, bilginin, anlama derinliğinin ne kadar önemli kaynak değerlendirme araçları olduklarına onları tanık gösteriyorum.

Dış çevreyi değerlendirmek

BBC’den Robert Marshall''ın çalışmalarından öğreniyoruz ki Moğol yöneticileri “dünyaya açık” insanlardı. Uygurlar’ın alfabesini ve hukuk sistemini benimsemişlerdi. Hitaylar’ın kelime dağarcığını, kavramlarını ve kurumlarını almışlardı. Hitaylar’dan “Durağacı” denen, ele geçirdikleri toprakları yönetecek valileri atama sistemini de kendi koşullarına uygun hale getirmişlerdi.

Dünyada bilinen bir şeyi en iyi yapan düzeyinde yapabilme aşamasına “hüner” diyoruz. Başkalarını uygulamaları en ileri düzeyde yapabilme, hüner sahibi olma, toplumsal yaşamda önemli bir yere sahiptir. Ama uzun soluklu bir gelişme yaratmak için hüner yeterli değildir. Hünere akıl katarak “yaratıcı” uygulamalar aşamasına geçmek gerekir. Göçebe kabilelerden bir dünya imparatorluğu kurmak gibi..

İmparatorlukların geçerli olduğu dönemde toprağın büyüklüğü gücün de göstergesidir. İmparatorluğun meşruiyetini anlatacak düşünce ve inanç önderlerinizi yetiştirecek eğitim kurumlarınız mutlaka işlemelidir. İmparatorlukları kurmak ve uzun soluklu yaşatmak için “istihbarat sistemi” de gerek şartlar arasında yerini alır.

Merkezde oturan Han ile kazanılan toprakları yöneten Durağacı denen valiler arasında iletişim olmaksızın ele geçirilen topraklar uzun süre elde tutulamazdı.

Hızlı ve güvenilir iletişim sistemi, küçük ya da büyük yapıların uzun ömürlü olmasını sağlar. Hızlı ve güvenilir iletişimin ve istihbaratın yapısını oluşturan, işlevini geliştiren ve kültürünü yaratan da Moğol Hanı Ogeday oldu. Görevleri çok değişken atlılardan oluşan bir kurye ağı oluşturdu. Atlılar, gerektiğinde ziyaretçilere eşlik ediyor; binlerce kilometrelik yollarda insanlar, mallar, değerli metallerin akışı güven altına alınıyordu.

Yam Sistemi'nin gücü

Yam Sistemi’ nin en önemli görevi, merkezdeki Han’ın emirlerini yerine en kısa zamanda ulaştırmak, yerelde meydana gelen olaylardan da haberdar etmekti.

Yaklaşık 40 ile 50 kilometre aralıkta atlara bakımı ve merkezleri oluşturuldu. Kurulan merkezlerde su kuyuları açıldı; onların güvenle kullanılması sağlandı. En iyi atlar yerel halk tarafından bu merkezlere veriliyordu.Merkezlerde sadece atların bakımı değil, seyislerin ve ulakların ihtiyaçları da yerel halk tarafından karşılanıyordu.

Merkezlerde bulunan ulakların kimin adına hareket ettiklerini, bir çeşit kimlik belgesi olan “paiza” belirlerdi. Yaklaşık 50 santimetre uzunluktaki “paiza” genellikle tahtadan yapılırdı. Daha yüksek mevkileri temsil edenler ise gümüş ve altın da olabilirdi.

Marco Polo ulakların günde 300 ile 500 kilometre yol aldıklarını yazmıştı. Ogeday, “İmparatorluk at sırtında kazanılır, ama at sırtında yönetİlemez” diyordu. Sistem kurmanın, ağ oluşturmanın ve örüntü tanımanın, bileşen ve bağlam analizi yapmanın yumuşak gücünün farkındaydı. Sarayın düzgün çalışması için ilke ve kurallar belirledi.Ele geçirilen kitapları ve belgelerden kütüphaneler kurdu. Sivil yöneticilerin yetiştirilmesi ve liyakatlarının artırılması için okullar açtı.

Değişik kaynaklar, Hindistan’ı yöneten Moğol kökenli hanların da Yam Sistemi’nden yararlandıklarını belirtiyor. Moğol ordusunun Macaristan yakınlarında Tuna Nehri'nden geçerken, ordulardan birinin planlanan zamana göre geç kaldığını Uranbatur’daki Han’ın iki gün içinde öğrenebiliyordu.

Merak edenler Justin Marozzi’nin “Timurlenk/İslam’ın Kılıcı, Cihan Fatihi” adlı kitabının Hülya Kocaoluk çevirisini Yapı Kredi Yayınları'ndan satın alarak, Yam Sistemi'nden Timurlenk’in nasıl yararlandığını farklı bir kaynaktan da doğrulayabilir.

Kastilya kralı III.Enriquez tarafından Timur’a elçi olarak gönderilen Ruy Gonzales de Clavijo, istihbaratı bir devlet işi olarak gören Timur yönetiminde, atı yorulan bir habercinin, dinlenmiş atı olan biriyle karşılaşırsa, ölümleri pahasına bile olsa, atlarını haberciye vermek zorunda olduklarını kaydeder.

Elçi bir keresinde Timur’un oğlu ile beraberindekiler Semerkand’a giderken haberciye karşılaşınca atını vermek zorunda kaldığını da aktarılır.

Hataları ve sevabıyla, Timur bir cihan hükümdarı yapan gücün arkasında, istihbarata çok önem vermesinin önemli payının olduğunu ayrıntı inceleyen herkes söylüyor.

XI. Kalkınma Planı

XI. Kalkınma Planı hazırlıklarından sorumlu herkese, başta Kalkınma Bakanlığı yetkililerine çok içtenlikle bir soru sormak istiyorum: İçinde bulunduğumuz dönemde, kalkınma yarışında bir yere varmak için “maharetli bir plana” ihtiyacımız var mı?

Eğer “var!” yanıtını veriyorsak, bazı yanlışların üzerine gitmeliyiz: XI. Kalkınma Planı hazırlıkları açıklandığı halde, medyada neden bu kadar az ilgi gördü? Bu ilgisizliği aşmadan, planla ilgili yeterli bilgisi olan ve temas halinde bilgisini büyüten bir halk enerjisini arkasına almadan kalkınmak mümkün müdür? Bugün yaşadığımız ilgisizliği ve bilgisizliği yaratan “plan değil pilav” anlayışına ortak bir mücadele cephesi açmak kimlerin ortak sorumluluğudur?
Ülkemizdeki envanterler, yayınlanan veriler tutarlı bir plan yapmak için yeterli değilse, kimler sorumludur ve hemen yarın ne yapmalıyız?

Hamasi söylemleri, kusurlarını örten kutsal şal haline getiren halk dalkavukluğu sloganlarına karşı, zafer kazanmadan, istihbaratın önemini kavramadan, bilginin değer üretmedeki yerini derinliğine anlamadan, kalkınma yarışında bir Güney Kore mucizesi yaratamayız; durmadan patinaj yapan bir ekonomi yaratabiliriz. Gelin XI. Kalkınma Planı’ na gösterilen ilgisizlik odağından bir değerlendirme yaparak, gerçek milli irade saygısının, vatan sevgisinin, meslek etiğinin neresinde durduğumuzu sorgulayalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar