OFCE Direktörü Xavier Timbeau: Krizden çıkmak için en uygun tedavi Japon
Paris merkezli İktisadi Araştırmalar Enstitüsü (OFCE) Direktörü Xavier Timbeau'ya göre yaşadığımız krize yönelik en uygun tanı Japonya'nın 1990'larda yaşadığı kriz. Borsada yaşanan hızlı yükselişler, finans sisteminin başarılı büyümesi, dev krediler ve emlak balonu, aynı Japonya'nın kriz öncesi dönemini hatırlatıyor. Japonya, yaşadığı bu şok karşısında yeniden ayağa kalkabilmek için oldukça uzun bir zaman harcadı, çünkü bu büyük şoku sindirebilecek güçte değildi. Timbeau, küresel ekonomiyi değerlendirdiğinde ise hâlâ bir umut olduğunu söylüyor. "Bu umut tüm dünyanın finans sistemini yeniden güçlendirmeye çalışmasından kaynaklanıyor. Japonya'da ise böyle bir yaklaşım izlenmemişti" diyen Timbeau, krizden çıkış yolunun Japonya modelini uygulayarak mümkün olabileceğini ifade ediyor.
Japonya uzun yıllar boyunca zayıf bir ekonomik büyüme sergiledi, fakat ekonomi hiç bir zaman çökmedi, çalışanların ve emeklilerin maaşları ödendi, ekonomi faaliyetleri devam etti ve inovasyon dinamizmini korudu. "Parasal sorunlar öldürücü olmuyor" diyen Timbeau, "Birkaç sene boyunca büyüme oranlarının düşük olması, toplumun çökmesine yol açmıyor. Böylesi bir krizden çıkmak, temel reformlar gerçekleştirmek açısından da yararlı olacaktır" yorumunda bulunuyor.
Timbeau'nun yaşadığımız ekonomik krize yönelik temel sorulara verdiği cevaplar ise şöyle:
* Finans veya konut krizleri diğer krizlerden daha mı ciddi?
"Dövize dayalı krizlere tanı koymak çok daha zor, çünkü bu krizler zamana yayılabiliyorlar. Emlak balonunun veya finans sisteminde yaşanan sorunların yol açtığı krizler ise çok daha sert oluyor, çünkü kendileri ile birlikte tüm ekonomiyi sürüklüyorlar. Daha sonra, yaşanan şokun sindirilmesi dönemi başlıyor, çünkü belli bir zenginliğe sahip olduklarını düşünen insanlar, bu zenginliğin ortadan kaybolduğunu görüyorlar. Krizin uzun sürmesi ise zararların telafi edilmesi, borçlardan kurtulunması ve yeniden tasarrufa başlanmasına yönelik çabalardan kaynaklanıyor. Bu açıdan bakıldığında 1990'lı yıllarda yaşanan Japonya krizi simge niteliğinde. Borsada yaşanan hızlı yükselişler, finans sisteminin başarılı büyümesi, dev krediler ve emlak balonunun ardından yaşanan şok sonrasında Japonya yeniden ayağa kalkabilmek için oldukça uzun bir zaman harcadı. Japonya finans sisteminin yaşadığı büyük şoku sindirebilecek güçte değildi
* Dünya da Japonya gibi kayıp bin on yıl mı yaşayacak?
Böyle bir risk var, çünkü bugün yaşanan durum Japonya'nın 1990'lı yıllarına benziyor. Fakat yine de bir umut var, çünkü herkes finans sistemini yeniden güçlendirmeye çalışıyor. Japonya'da ise böyle bir yaklaşım izlenmemişti. ABD'nin 700 milyar dolarlık kurtarma paketi önemli bir miktar, fakat tükeniyor. Birkaç yüz bin dolar daha eklemek ise siyasi açıdan güç olur. Dolayısıyla ekonomik durumun daha da kötüye gitmesi söz konusu olabilir.
* Yaşadığımız krizi 1929'da yaşanan Büyük Buhran ile kıyaslamak doğru mu?
Finansal küreselleşme ve uluslararası ticaret ilişkileri açısından bu kriz tüm dünyada eşit şartlarda ve aynı anda yaşanıyor. Bu eş zamanlılık bizi 1929 ile benzerlik içeriyor. Öte yandan, savaş sonrası yaşanan tüm krizlerde dünyanın bir kısmı büyümeye devam etti. 1970 ve 1980'li yıllarda yaşanan petrol şokları sırasında, faaliyetler dünyanın bir kısmından bir diğer kısmına kaydı. Bu durum dünya genelinde net bir kayba neden olmadı. Bugün 1929'da olduğu gibi, kimse kimsenin can kurtaran simidi olmak istemiyor, bu da krizin sonbahardan bu yana neden hızlandığını çok iyi açıklıyor. Çin dünyanın geri kalanını desteklemek için çok küçük. Büyük ekonomisini desteklemeye yönelik bir program açıkladı, fakat kriz uzun sürerse yeterince dayanabilir mi bilemeyiz.
* Bu krizden nasıl kurtulacağız?
Bu krize uygulanabilecek en uygun tanı, Japon modeli olacaktır. Krizden Japonya modelini uygulayarak çıkabiliriz. Bu da uzun yıllar boyunca süren, fakat şoku sindirebilecek sınırlı bir büyüme sağlanması ile mümkün olur. Japonya'da, 1930'lu yıllarda yaşanan ekonomik çöküşlere benzer durumlar yaşanmadı. Çalışanların ve emeklilerin maaşları her zaman ödendi. Ekonomi faaliyetleri devam etti. İnovasyon dinamizmini korudu. Parasal sorunlar öldürücü olmuyor. Birkaç sene boyunca büyüme oranlarının birkaç puan düşük olması, toplumun çökmesine yol açmıyor. Tabii ki zayıf büyümenin doğru bir şekilde dağılmış olması da çok önemli. Böylesine hafif bir krizden çıkmak, temel reformlar gerçekleştirmek açısından da yararlı olacaktır.