Ofansif yatırım tercihlerimiz
ABD ekonomisi ayrı telden, dünya ekonomisi telden çalıyor. Hindistan hariç, gelişmekte olan ülkelerin tümünde baskı hissediliyor. ABD ekonomisi diğer gelişmiş ülkelerden şu beş temelde farklılaşıyor:
2014-2015 Ticari Kredileri (13H, Y, Reel) ve 2013-2014 Yatırım Araçları Hacmi
Kaynak. Merkezi kayıt kuruluşu, TCMB; TL/USD: 2013: 2.13 ve 2014: 2.32
i. Dolar değer kazanıyor.
ii. Ham petrol 60 USD’ın altında kararlı seyrediyor.
iii. FED arka arkaya üç miktarsal gevşetmeyle bir Almanya ekonomisi kadar (3,55 milyar dolar) para oluşturuyor. Yıllık bileşik yüzde 27 büyümeyle 925 milyar dolardan 4,483 milyar dolara, 4.84 katı artış elde ediyor.
iv. Değerli dolar enflasyonu düşürüyor, ihracatı daraltıyor, dış ticaret açığını artırıyor.
v. Çalışan kesim ücret artışları manşet enflasyondan yüksek olunca, işçi maliyetleri kâr marjlarını daraltıyor.
Ulusal ekonomimiz kurla enflasyon arasında sıkışıp kalmıştır. Başkanlık
sistemi, çözüm (barış) süreci, jeopolitik riskler ve seçim sonrası ekonomi yönetimi gibi belirsizlikler yatırım davranışları ve yatırım enstrümanı tercihleri üzerinde etkili oluyor. Bunların içinde en önemlisi barış sürecidir. 16 Temmuz 2014'te Resmi Gazete'de Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanunla resmiyet kazanmıştır. Enflasyonunda gerileme kalıcı kimlik kazanmadıkça, para politikasını da düşük büyümenin çözümünde kullanamıyoruz. Yerli ve yabancı yatırımcıların tercihlerinde neden negatif ayrışmayı yaşıyoruz?
İlk neden ÜFE’den TÜFE’ye geçiş etkilerinde gizlidir. 1990 yılların yüksek enflasyon döneminde ÜFE’den TÜFE’ye geçişler yüksekti. 2003 yılı sonrasında tek haneye düşen enflasyon döneminde ÜFE’den TÜFE’ye geçişler de düşüktü.
Maliyet artışı fiyatlara yansıtılamaz. Kâr marjından özveri söz konusudur. Bu trend, uzun vadede reel sektörü faaliyetlerinden uzaklaştırır. Çözüm ÜFE’nin TÜFE’den fazla artmasına müsaade etmemektir. Yani yapısal reformlarda sonuna dek diretmektir.
İkinci neden, gıda sektörüne yön veren kurgusal fiyat hareketleridir.
Gıda ve enerji sektörlerinde seçici olunabilmelidir. Yapısal dönüşümlerle gıda enflasyonu bir risk unsuru olmaktan çıkarılmalıdır. İnşaat bir yönüyle tüketimi kışkırtır. Enerjideki yatırımlarsa çok daha verimlidir. Hem gazda hem de petrol dağıtım merkezi olmak, enerji tasarrufunda küresel örnek nitelik kazanmak, 200,000MW GES, 130,000MW RES, 30,000MW JTES kurulu güç artışı hedeflenmelidir. 70,000MW olan güncel kurulu gücümüzü 5 kat artırarak enerji sorunumuz gelecek nesillere taşımamış olacaktır.
Son olarak yatırım araçlarında tercihler hızlı bir değişime konu olmaktadır. Hisse ve özel sektör borçlanma senetlerinin toplamda artan payları, hazine kağıtları ve yatırım fonlarındaki düşüşle karşılanıyor. Yani 2014 yılı için faizlerde artış beklentisi korunuyor olmasına rağmen, yüksek risk iştahı ve halihazırdaki düşük faizler ofansif tercihleri artırıp, defansif tercihleri azaltıyor. Ofansif tercihler, her zaman sağlıklı denetimi, doğru planlamayı ve dirayetli uygulamayı isterler. Umarız bu tercihin sesini duymakta geç kalmayız.