Ocak ayı rakamları ve düşündürdükleri...
Türkiye ekonomisine ilişkin ocak ayı verileri, Orta Vadeli Plan hedeflerinden sapmanın daha büyük olabileceğine işaret ediyor. Bir sene öncesinin aynı dönemine göre sınai üretim yüzde 1.5 oranında artmış; mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış rakam ise yüzde 3.1'lik bir daralma sergiliyor. Cari açık ise umulan gerilemeyi sergilememiş, bir miktar artarak 6 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiş. Veriler büyüme ve istihdamın öngörülenin gerisinde, enflasyon ve cari açığın ise daha yüksek düzeylere ulaşma olasılığının arttığını düşündürüyor.
Bazı iyimser kesimler baz etkisi nedeniyle sınai üretim verisinin olduğundan kötü göründüğünü, geçen yılın aynı döneminde aşırı bir sıçrıma yaşanmamış olsa idi son açıklanan verinin de daha olumlu bir görünüm sergileyeceğini iddia edebilir. Küresel ve ulusal düzeydeki talep yetersizliği yanı sıra borçlanma maliyetindeki görece yüksekliğin sonuca etki ettiğini öne sürerek bu durumun geçici olduğunu öne sürebilir. Böyle düşünen veya bu yönde beklenti oluşturmaya çalışanlara sormak gerekiyor. Peki o zaman cari açık neden öngörülenden yüksek çıkıyor? Söz konusu koşullarda, daha düşük bir seviyede gerçekleşmesi gerekmiyor muydu? Görece daha olumsuz kış koşulları ve yüksek enerji fiyatları cari açıktaki sapmanın gerekçesi olarak bu soruların yanıtını oluşturabilir…
Temeldeki esas sorun ise enerji fiyatlarındaki yüksekliğin bilinmiyor oluşunun yarattığı belirsizlikten kaynaklanıyor; bu nedenle 2012 yılı için öngörülen hedeflerden uzaklaşma ihtimali artıyor. Eğer enerji fiyatları yüksek düzeyini korur veya daha da yükselir ise ciddi sıkıntılar yaşanacak, ekonomi durgunlaşır iken cari açık görece yüksek düzeyini koruyacak, dış finansman kalitesi bozulacak ve Türk Lirası ile enflasyona ilişkin beklentiler olumsuzlaşacak. Finansal piyasalar için nimet külfet dengesi farklılaşacak, riskten kaçınma eğilimi yeniden güçlenebilecek. Bu koşullarda Merkez Bankası'nın tercihinin ne olacağı önem kazanıyor. Enflasyon ve cari açığın artmasına yol verecek şekilde kısa vadeli faizler düşük mü tutulacak, yoksa para politikası yine sıkılaşacak mı? Hangi tercihi yaparsa yapsın olumlu bir görüntü çıkmıyor. İlk seçenekte enflasyon ve cari açıktaki yükseliş hızlanır, diğerinde ise ekonomi daralır; her iki seçenekte de kırılganlık artar, sürdürülebilir olmayan tercihlerde çok uzunca bir süre ısrarlı olmanın bedelleri ile yüzleşme tehlikesi kendisini hissettirir.
Küresel düzeydeki eğilimlerde bu açmazdan çıkışı zora sokuyor. Uzun vadeli eğilimler rekabet koşulları ve gelir dağılımındaki olumsuzlaşma eğilimi ile parasal genişlemeneni karşılıklı olarak birbirini besleyerek istikrarsızlığı tırmandırdığına işaret ediyor. Durum böyle olunca enerji fiyatlarının hiç başka bir olumsuzluk yaşanmadan gerilemesini beklemek pek gerçekçi olmuyor. İhracata dayalı büyüme stratejisinde hiçbir değişiklik olmamasına rağmen Japonya ve Çin gibi Uzakdoğu ekonomilerinin cari açık vermeye başlaması, hem rekabet koşullarını daha seri bir şekilde bozacak, hem de parasal genişleme ihtiyacını artıracak bir değişken olarak karşımıza çıkıyor. Küresel talepteki daralmayı parasal genişleme ile dengelemeye çalışmanın, enflasyon baskısını ve istikrarsızlığı artırabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Ülkemizdeki Orta Vadeli Plan ise küresel koşullardaki olumsuzlaşmayı ve sürdürülebilir olmayan eğilimleri dikkate almadığı için güven vermiyor; bu yılın ilk verileri hedeflerden sapmanın yüksek olabileceğine işaret ediyor. Bu aşamada yine sormak gerekiyor. Hazırlığı yapılan teşvik sistemi kısa vadede işe yarar ve sapmaların büyümesini önler mi?..
Teşviklerden elde edilecek faydanın da küresel koşulların durumuna göre farklı yönde olabileceğini dikkate almak gerekiyor. Küresel düzeyde rekabet koşulları hızlanan bir şekilde olumsuzlaşır ve Türkiye ekonomisinin kırılganlığı artar iken evdeki hesaplar işe yaramayabilir… Mikro çözümler ile makro görünümü değiştirmek pek mümkün olmayabilir…