Ocak ayı 'olumlu' geçti. Sonrası?
2011'in son dört ayına göre 2012'nin ilk ayı oldukça olumlu geçti. Küresel finansal piyasalar biraz olsun rahatladı. Türkiye'ye de yansıdı bu olumlu durum. Türk Lirası değer kazandı ve piyasa faizi bir miktar düştü. Hoş, küresel krizde en kötünün geride kaldığının düşünüldüğü dönemden (muhtemelen 2009 sonuna doğru) bu yana risk algılamasında benzer dalgalanmalar çok yaşandı ama yine de işlerin daha kötüye gitmemiş olmasına sevinmek gerekiyor. Son bir ay içinde olan bitene bakınca şu gelişmeler ön plana çıkıyor.
Aralık ayı sonundaki zirvede AB liderleri Avrupa'da daha güçlü bir mali disiplinin sağlanmasına yardımcı olacak bazı ilke kararları aldılar. Pazartesi günkü yeni zirvede, İngiltere ve İsveç dışında kalan ülkeler bu karalılığı sürdürdüklerini açıkladılar. Henüz ortada somut bir adım olmamasına karşın bu açıklamalar önemli. Zira Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) 'görüntüyü kurtarmasına' yarıyor bu tür ilke kararları ve güçlü açıklamalar. Aralık ayındaki zirvede alınan ilke kararından sonra, hatırlarsanız, ECB devreye girmiş ve fon bulma sıkıntısı çeken Euro Bölgesi bankalarına üç yıl vadeli ve çok düşük faizli kredi açmaya başlamıştı. Bankalara sağlanan bu imkânın şubat ayında artacağı yönünde bekleyişler var.
Ocak ayını görece olumlu geçirmemize yardımcı olan ikinci gelişme ABD Merkez Bankası'nın (FED) açıklaması oldu. FED faiz kararlarını daha anlaşılır kılmak ve bu çerçevede politika faizinin ileride alacağı değerler hakkındaki belirsizliği en alt düzeye indirmek politikası çerçevesinde, yüzde 0-0.25 arasında olan politika faizini 2014'e kadar değiştirmeyeceğini açıkladı. 2012 içinde FED'den bir faiz artırımı zaten beklenmiyordu. Bu açıklama 2013'ü de 'kurtardı'.
Bu gelişmeler uluslararası risk alma iştahındaki azalmayı durdurdu. Hatta bir miktar artırdığı da belirtilebilir. Dolayısıyla, Türkiye gibi çok yüksek düzeyde cari açık veren ve kısa dönemde büyüme oranı yurtdışından kaynak (borç) bulmasına bağlı olan bir ülke için elbette her iki gelişme de olumlu yönde etki yaptı. Yarısı euro, yarısı dolardan oluşan döviz sepeti karşısında lira 2011'in son aylarında hızla değer yitirmişti. Sepetin lira karşısındaki değeri bir ara 2.20'yi biraz aşmıştı. Son gelişmelerle kur 2.10'un altına düştü.
Ne yazık ki, olumlu gelişmeler bu kadar. Sıra diğer önemli gelişmelerde. IMF 2012 için öngördüğü büyüme oranlarını aşağıya doğru güncelledi. Yeni öngörüye göre tüm dünyanın 2012'de yüzde 3.3 oranında büyümesi bekleniyor. Bu değer, IMF'nin Eylül 2011'de yaptığı öngörüye kıyasla 0.7 puan daha düşük. Bizim açımızdan daha önemlisi, ihracatımızın yarıya yakın kısmını yaptığımız AB'nin büyüme oranı. AB için 2012 büyüme tahmini eksi yüzde 0.1. Farklı bir ifadeyle, 2011 Eylül ayında yapılan tahmine göre 1.5 puan daha düşük olan yeni tahmine göre AB küçülecek.
Yunanistan tekrar gündemde ön sıralara çıktı. Gelişmeler iyi değil; üstelik olumlu gelişmeler listemin başköşesine oturttuğum AB liderler zirvesi, bu sevimsiz durumu pekiştirdi. Almanya işi, Yunanistan'ın bütçesinde değişiklik yapmayı istemesi halinde AB'ce atanacak bir komiserden izin alması gerektiğine kadar getirdi. Bu, bir ülkenin içine düşebileceği en acıklı durumlardan biri herhalde. Tabii Yunanistan'da tepkiler doğurdu. Finansal piyasalar bu gelişmeler karşısında tedirginlik duyuyorlar. Yunanistan'ın devlet borçlarının zaten önemli bir kısmının ödenmeyeceği belli oldu. Yeni belirsizlik kaynağı, her bir euroluk borcun ödenmesi beklenen kısmının (50 centten az) artık ödenip ödenmeyeceği. Ödenirse, nasıl ödeneceği. Ama asıl belirsizlik kaynağı Yunanistan'ın artık kaçınılmaz gibi görünen eurodan çıkışı ile olacak bitecekler. Bu gelişmeler Portekiz'e ilişkin risk algılamasını da yükseltti. Portekiz'in adı yine çok telaffuz edilecek gibi görünüyor.
2012'de Türkiye'nin yüzde 1-3 aralığında büyüyeceği öngörüsünü yapmıştım daha önce. Elbette bu 'koşullu' bir öngörüydü. Koşullar şöyleydi: Öngörü, AB'deki ve ABD'deki mevcut durumun sürmesi halinde geçerliydi. ABD'deki durumda bir kötüleşme beklenmiyordu. Buna karşılık, AB kötüleşirse Türkiye ekonomisi küçülebilirdi. Tersine, AB'deki iyileşme, büyüme oranının daha yüksek olmasına yol açabilirdi. Ocak ayındaki gelişmeler çerçevesinde öngörümü değiştirmek için ortada bir neden yok. Olsa olsa Türkiye ekonomisinin küçülme olasılığının, 2011'in son dört ayındaki ihtimale kıyasla, azaldığı söylenebilir.