Obama sözünü tutabilecek mi?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

ABD Çalışma Bakanlığı'nın geçen hafta yayınladığı istihdam raporunun verdiği bilgiler düşündürücü. Şubat ayında yüzde 7.7 olan işsizlik oranı martta yüzde 7.6'ya gerilemesine rağmen, işsizlik sorunu ciddiyetini koruyor. Ekonomi çevrelerinde, 2008 Resesyonu'ndan bu yana işgücü piyasasındaki gelişmeleri değerlendirirken işsizlik oranı yerine istihdam sayısı ve işgücüne katılım oranı gibi değişkenlerin kullanılması eğilimi ağır basıyor. Zira uzun süreli krizlerde işsizlik oranının işgücü piyasasının sıhhati açısından doğru sonuçlar vermediği görüldü. Amerikan ekonomisi, işgücüne yeni dahil olanlar da hesaba katıldığında her ay yaklaşık 125,000 kişiye iş yaratmak zorunda. Bunun altındaki bir rakam işsizliğin artması demek. Çalışma Bakanlığı'nın raporlarına göre, 2011'de ortalama olarak ayda 153 bin artan istihdam, geçtiğimiz yıl 139 bin olarak gerçekleşti. Mart ayındaki 88 bin kişilik artışı bu çerçevede değerlendirmek lazım. Aslında, artması gereken işsizlik oranının gerilemesine birçok insanın iş bulamama nedeniyle işgücü piyasasından çekilmesi neden olmuştur. İşgücüne katılım oranında yılın başından beri devam eden gerileme bunu doğruluyor. Ocak ayında yüzde 63.6 olan işgücü katılım oranı, şubatta yüzde 63.5'e, martta ise yüzde 63.3'e geriledi. Bu oranın 1979'den beri en düşük işgücü katılım oranı olduğu hatırlandığında, durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Sayısı giderek azalan işgücü, ekonomik büyümeyi yavaşlatmanın ötesinde sosyal sorunları da ağırlaştırıyor.

***
Bu haberi okurken aklıma, kasım ayındaki seçimler öncesinde Başkan adaylarının işsizliğin azaltılması konusunda halka verdiği sözler geldi. Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Mitt Romney aylık 200 bin ila 300 binlik bir istihdam artışı vaad ederken, Obama ekonomik büyümenin önünü açmak ve işsizliği azaltmak için ülke dışındaki, özellikle de Çin'deki Amerikan şirketlerinin yatırımlarını ABD'ye kaydırmalarının teşvik edileceğini söylüyordu. Amerikan şirketlerini yatırımlarını ülke dışına yönelten faktörler arasında en önde geleni üretim maliyetlerinin daha doğrusu işgücü maliyetlerinin yüksekliğidir. Bunun dışında, vergiler de önemli bir etken. Yurtdışındaki ABD işletmeleri, ülke içindekilerinden daha az vergi ödüyorlar. Obama, geçen yıl ABD kaynaklı çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini yurtdışına kaydırarak vergi ödemekten kaçamayacağını, tüm ABD şirketlerinin asgari bir vergi ödeyeceğini söylemişti.
Ancak, kurumlar vergisi oranını aşağıya çekmeden yurtdışındaki Amerikan şirketlerden ülkedeki yatırımlarını arttırmalarını beklemek pek gerçekçi değil.

***
İstihdam rakamlarının bir ekonominin sıhhatinin en önemli göstergelerinden biri olduğuna şüphe yok. İstihdamdaki azalma üretim, bir başka deyişle gelir kaybı demek. ABD'deki gelişmelere bu açıdan bakmak lazım. Bu yıl için tahmin edilen yüzde 2'lik büyüme oranıyla istihdamın artması zor. Bundan dolayıdır ki, FED'in bono alımlarına yönelik para politikasında enflasyonda ciddi bir hareketlenme olmadıkça bir değişiklik beklenmemeli. Para politikasında değişiklik yapmanın, işsizlik oranındaki gerilemeden çok istihdamdaki artışa bağlı olduğunu FED Başkan Yardımcısı Janet Yellen daha önce açıklamıştı. Fakat, para politikası da bir yere kadar etkili. FED'in, bu arada diğer önde gelen merkez bankalarının yapabileceklerinin bir sınırı olduğunu unutmamak lazım. Ekonominin reel cephesinde radikal değişiklikler yapmadan ne sermayeyi çekmek ne de istihdamın önünü açmak kolay görünüyor. ABD ekonomisinin sorunlarını aşabilmesi ve yeniden güçlü büyüme sürecine girebilmesi için büyüme hızının yüzde 3'ün üzerine çıkması gerekiyor. Ülkenin önde gelen ekonomistlerine göre büyüme hızı yüzde 4'e çıkarılmadığı sürece başta işsizlik olmak üzere bütçe açığı ve borç sorununun çözülmesi olanaksız. Obama vaadini tutup, yurtdışındaki ABD sermayesini ülkeye çekmeyi başarabilecek mi? Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin en önemli sorunu işsizlik. İşsizlik sorunu çözülmedikçe ne ekonomik ne de sosyal sorunların çözümü mümkün. Yüksek işsizlik, ülkeler arasında yabancı sermaye rekabetini iyiden iyiye arttırıyor. Bu konjonktür içinde gelişmekte olan ülkelerin işleri daha da zor.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016