O bir yetenek avcısı ve Türkiye’nin en genç festival tasarımcısı
Bodrum Müzik Festivali, Doğuş Grubu’nun kurucu sponsorluğunda bu yıl 15’inci kez düzenlendi. Beş bin kişilik D Marine sahnesi yine tıklım tıklım doluydu. Gün doğumundan batımına kadar süren müzik şöleninde yerli ve yabancı 204 müzisyen izleyiciyle buluştu. 400 kişinin istihdam edildiği festivalde konserler beş farklı sahnede gerçekleşti. Bu dev organizasyonun arkasında müthiş bir ekip işi olduğu muhakkak. Ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın her yıl olduğu gibi açılış konserini gerçekleştirdiği ve bir de Onur Ödülü aldığı festivalin beyni ise, ışıl ışıl parlayan yeşil gözleriyle etrafına enerji saçan genç bir kadın... O son dönemde pek de rastlanmayan bir kariyere sahip. Yaptığı işi “Festival küratörlüğü” olarak tanımlıyor, yaptığı iş festival tasarlamak. Ancak bizlerin adını Bodrum Müzik Festivali’nin arkasındaki beyin olarak duyduğumuz Tuğçe Tez’in koltuğundaki karpuzlar bundan çok daha fazlasını anlatıyor bize...
Salzburg’da piyano eğitimini tamamladıktan sonra Paris’e mastır yapmaya gittiği sırada hayatı değişen Tuğçe Tez, aynı zamanda dünya çapında 150’nin üzerinde müzisyenin bağlı olduğu, alanında en büyük üç şirketten biri olan HarrisonParrott adındaki menajerlik şirketinin tam zamanlı yetenek avcısı. Konser piyanistiyken onu böyle bir hikayeye sürükleyen olayı ise şöyle anlatıyor: “Şu anda İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Genel Müdür Yardımcısı Yeşim Gürer Oymak, benim Paris’te hocamdı. Onunla bir akşam yemeği yerken yanımıza hocamın bir dostu geldi. Kendisi HarrisonParrott’ın patronu Jasper Parrott’tı. Bütün gece sohbet ettik ve sana ‘istersen gel bizde staj yap’ dedi. Birkaç hafta sonra aradım ve gittim. Üç haftalık stajın sonunda Paris’e döndüm ama işin bu yönü çok hoşuma gitti. Hem müzikten kopmayacak hem de iletişimci yönümü de kullanacaktım. Ardından gelen iki yıllık yarı zamanlı çalışmam boyunca iyi işler yaptık. 2010’da tam zamanlı çalışan olarak Londra’ya yerleştim.”
Tuğçe Tez’in güçlü iletişimci yönü ve disiplinli çalışmasının yanında “artist menagement” işinde en büyük kozlarından biri dünyanın en iyi klasik müzik okullarında eğitim görmüş olması. Örneğin onun bu yönü, son yıllarda dünyanın en hızlı yükselen piyanistlerinden Alice Sara Ott’u HarrisonParrott’a kazandıran etken olmuş. “Alice benim okuldan en yakın arkadaşımdı. Jasper Parrott onunla iş görüşmesine giderken ben de yanındaydım. İkimiz için de büyük sürprizdi” diyor.
‘Beynimde aynı anda 2 bin konser dolanıyor’
Hani “Beyninde 40 tilki dolanıyor, 40’ının da kuyruğu birbirine değmiyor” derler ya bazıları için, işte Tuğçe Tez’in de buna yakın bir yeteneği var. Şu anda dünya çapında altı sanatçıya menajerlik yapan Tuğçe Tez, iki yıl önce Doğuş Grubu’ndan gelen teklifle Bodrum Müzik Festivali’ne liderlik ediyor. Tüm sanatçılara, konserlere o karar veriyor, festivali o tasarlıyor. Bu da bugünden üç yıl sonrasını içeren geniş kapsamlı bir çalışma gerektiriyor. Tez, “Bir sanatçıyla anlaştığınızda üç yıl sonraki konserlerini planlamaya başlıyorsunuz. Çünkü piyasa böyle. Bugün keşfettiğiniz bir yeteneğin iyi bir pazarı oluşması için 5 yıl çalışıyorsunuz. Her yıl o sezona ait 300 konseri tasarlıyorum. Ama şu anda kafamda 2021’in konserleri de var. Yani aynı anda 2 bin konserin detayları beynimde dolaşıyor” sözleriyle anlatıyor bu kapsamlı çalışmayı.
‘Bence klasik müzik altın çağını yaşıyor’
Hayatı seyahatlerle geçen bir profesyonel Tuğçe Tez. 2017’de, kendi deyimiyle “yaş 30’a yaklaşırken” artık bu tempoyu ailesinin yanından, İstanbul’dan yönetmek istediğine karar verdiğini Londra’daki patronlarına söyleyince, zaten yıllardır Türkiye’deki işleri yürüten Tuğçe’nin bu isteğine “Tamam” diyorlar.
Türkiye’de klasik müziği farklı boyutlara taşımak istediğini söyleyen Tez’e göre Türkiye’de sanıldığının aksine harika bir dinleyici kitlesi var. Üstelik tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de iyi bir müzisyen nesil yetişiyor. Bunun kendisine umut verdiğini anlatan Tez, “Bence harika bir nesil geliyor. Yeniler sanılanın aksine çok farklı bir sosyal kültürden geliyor. Bence klasik müzik şu anda altın çağını yaşıyor. Ben de bunu Türkiye’de geliştirmek istiyorum. Dünya klasik müzik piyasasına Türkiye’deki bu zemini anlatmak istiyorum” diyor.
‘Türkiye’nin kaşesini yükseltmek istiyorum’
Tez’in iddialarından biri de “Türkiye’yi gelişmiş ülkelerle aynı kaşeye çekmek.” “Bu ne demek?” diye sorduğumuzda ise müzisyenlerin İstanbul’a konsere gelirken Viyana ile aynı ücreti talep etmesini sağlamak istediğini anlatıyor. Verdiği bilgiye göre müzisyenler kendi piyasalarına katkısı olmayacağını düşündüğü pazarlarda konser teklifi aldıklarında iki, hatta üç kat fazla ücret talep ediyorlarmış. “Bunun İstanbul için geçerli olmadığını klasik müzik yıldızlarına anlatmaya çalışıyorum iki yıldır. Bunu Londra’da sürekli dile getirdim. İstanbul’a gelen sanatçılar da bunu görüyorlar zaten. Eğer Bodrum’da beş bin kişiye saatlerce klasik müzik dinletiyor ve bundan keyif alıyorsa Avrupa’da bunu anlatıyor o sanatçı. Elbette eksiklerimiz var. Örneğin akustik olarak çok iyi bir konser salonu hala yok. Sanatçı ve orkestralar için bu çok önemli bir faktör. Bunlar ücret kaşesinin eşitlenmesi için önemli noktalar. Ben de bunu sağlamak için çalışıyorum” diyor.
Genç müzisyenlere fırsatlar yaratıyoruz
Türkiye’de harika bir sanatçı gençlik geliyor. Onları hem dinleyiciyle hem de yurtdışındaki meslektaşlarıyla bir araya getirmek istiyorum. Doğuş Çocuk Senfoni Onkestrası vasıtasıyla yeni yetenekleri keşfediyor, Bodrum’da fırsatlar sunuyoruz. Bu amaçla Bodrum Müzik Festivali’nde sabah ve gün batımı konserlerini tasarladık. Yerli ve yabancılardan oluşan oda orkestrası grupları kurduk. Bu vesileyle yurtdışında da projeler yapabilirler. Amacım Bodrum Müzik Festivali’nin hem dinleyici hem de sanatçı için yeni bir deneyim olarak kalması.
‘Amacım klasik müziği elitist olmaktan çıkarmak’
Bünyesinde bulunduğum Harrisson&Parrott, Londra’da bir vakıf kurdu. Adı HP50. Şirketin 50’inci yılına atfen bu isim verildi. Vakfın amacı İngiltere’de klasik müziğe ulaşamayan köylerde, kentlerdeki okullarda projeler hayata geçirmek. O çocuklara da klasik müziği ulaştırmak. Ben de insanlara klasik müziğin elitist bir müzik olmadığını, herkesin ona erişebileceğini anlatmak istiyorum. Türkiye’de de herkesin bu deneyimi yaşamasını istiyorum. Bunun için çalışacağım.