O bir “öncü”ydü

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Bir gün gelir birileri zamansız çeker gider hayatımızdan. Öylece, tek başına, mutlak bir yalnızlıkta, ıssızlığın tam ortasında, sessizliğin o kulakları uğuldatan sesiyle bırakırlar ardındakileri… Oysa yaşanacak o kadar çok şey vardır ki… En güzel sözler henüz söylenmemiş, en güzel işler henüz yapılmamış velhasıl her şey ertelenmiş, ötelenmiştir.

15 yıl önce kaybettiğimiz yemek kültürü uzmanı, gurme Tuğrul Şavkay da yapacağı çok şeyi gerçekleştiremeden aramızdan ayrılanlardan biri… Geçtiğimiz haftasonu Kuşadası’nda, Zeytin Festivali’ndeydim. Programdaki etkinliklerden birisi Tuğrul Şavkay üzerineydi. Gazeteci ve Mutfak Dostları Derneği eski Başkanı Ahmet Örs, Mutfak Dostları Derneği ile Türk Kahvesi Araştırmaları ve Kültürü Derneği Başkan Yardımcısı Osman Serim, gazeteci ve yemek yazarı Hülya Ekşigil, gazeteci ve yazar Deniz Alphan etkinlikte anılarını paylaşacaklardı.

Şavkay’ın Kuşadası ile ilişkisi ailesinin, o 3 yaşlarındayken ilçeyi sayfiye olarak tercih etmesi ile başlamıştı… Ve bu bağlantı, yaşamının sonuna kadar sürecekti… Kaybettiğimizde Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatı bölümünün başındaydı. Yıldızı hızla parlayacak Türk Hava Yolları’nın 1999 yılındaki yeni business class hizmetinin tasarımında önemli katkıları olmuştu… Ona göre önemli olan, “ne kadar değil”, “neyi” tükettiğimizdi. İnsanı gereksinimlerin değil, arzu ve isteklerin şekillendireceğini söylüyordu.

1951 yılında Nazilli’de doğan Şavkay, ortaokul ve liseyi Galatasaray’da okumuştu. Üniversiteye Avusturya’da Graz’da başlayan Şavkay, kısa bir süre sonra Türkiye’ye dönmüş, ardından Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi’nde sosyoloji eğitimini tamamlamış, aynı fakültede siyaset bilimi alanında master ve doktora yapmıştı.

Çok okuyan birisiydi. Gurmeliğin birinci koşulunun okumak olduğunu söylüyor ve devam ediyordu:

“Çeşitli yayınevlerinin takip edilmesi gereken yayınları var. Bu cevabın başka bir yanı da önce yakın çevremizden başlayarak değişik tatlara, unutulmaya yüz tutmuş lezzetlere, az tanınan yiyeceklere merak salıp bunların peşine düşmek. Kaçınılmaz biçimde önyargılardan uzaklaşmak gerekir. Gurme, damağını yeryüzündeki bütün tatlara açık tutar. Yenilebilir her şeyi yer, içilebilir her türlü şeyi içer. Büyük ustaların yaptıklarını ise özel olarak arar. Nadide yiyeceklere ulaşmaya çalışır. Onları da önce derinlemesine tanımaya gayret eder, hemen akabinde de keyifle tüketir.
Gurme olabilmek uzun ve zahmetli bir yolculuktur. Buna karşılık insana sadece keyif verir. Yoksa gurme olmakla ne bir unvan ne de bir kazanç sağlayabilirsiniz. Aksine bu iş için elinizdeki avucunuzdakini de harcamaya hazır olmalısınız. Ancak, kendi tecrübemden söyleyeyim:

Karşılığını mutlaka alacağınız bir alışveriştir bu!”

Birçok konuda, örneğin dinler hakkında derinlemesine bilgiye sahip olan gerçek bir entelektüeldi Tuğrul Şavkay. Her şeyin en iyisini yapmalıydı. Diyordu ki:

“Türkiye’den de çok kaliteli marka zeytinyağları çıkabilir ve bunlar, en az İtalyan yağları kadar iyi olabilir, iyi olmalı.”

Bu nedenle de kendi adıyla zeytin, zeytin ezmesi ve zeytinyağı üretimine başlamıştı… Şöyle devam ediyordu:

“Fakat daha sonra başka bir proje daha geliştirdik. O da benim yıllardır aklımda olan niçin yapılmadığını hep sorduğum bir projeydi. Türkiye’de kaybolmaya başlayan tarım ürünlerini uluslararası kalitede hatta varolanın üzerinde bir kalitede, ama mutlaka uluslararası normlarda üretebilmeliydik.”

Endüstrileşmemiş bir gıda sektöründe, yeni filizlenen gastronomi dünyamızda 21. yüzyılın başlarında bir “öncü”ydü Tuğrul Şavkay… Burada anlattığım, anlatamadığım o günlerde her yaptığı, 15 yıl sonra bugün daha yeni yeni hayata geçirilmeye çalışılan şeylerdi. O, dağarcığımızdaki gastronomi hazinesini ilk keşfedenlerdendi. Diyordu ki:

“Ancak çok usta bir fırça, birkaç darbeyle bir resmin bütünün ortaya çıkarabilir. Mütevazı bir yazı işçisi için ise ortada yazacak koca bir roman var.”

Seni unutmuyoruz, özlüyoruz Tuğrul Şavkay…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar