Nükleer silaha ihtiyaç var mı?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Geçtiğimiz hafta uluslararası camia, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasında Türkiye’nin kendi nükleer silahını yapmaya hakkı olduğunu beyan etmesiyle bir çalkantı yaşadı. Sivas Kongresi’nin 100. Yılı kutlamaları sırasında Cumhurbaşkanı “Nükleer başlıklarla donatılmış füzelere sahip bir veya iki değil, bir dizi ülke var. Ama biz sahip olamıyoruz. Bunu kabul edemem” dedi. Bu sözlerin zamanlaması tesadüfi değil: Erdoğan’a göre, ülkesi gelecekte dünyadaki rolünü değerlendirmek bakımından kritik bir tarih dönemecinde bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı dönemini ülkesini dünyanın lider ülkelerinden biri konumuna getirmek ve bağımsız bir yol izlemek dönemi olarak algılıyor. Yine de, nükleer bomba imal etme ihtimaline değinmesi, uluslararası camiada bir kısım kaşların kalkmasına yol açtı. Türkiye’nin bu yola girmesi, Nükleer Silahların Yayılması Anlaşması’na (NPT) koyduğu imzayı geri çekmesi ve NATO güvenlik şemsiyesini terk etmesi anlamına geliyor. Çoğu uzman, Cumhurbaşkanı’nın beyanın başka amaçlarla yapıldığında ittifak ediyor. Sizce neler oluyor?

Bazıları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söyledikleri karşısında şaşırdılar. Acaba sözleriyle nasıl bir mesaj vermek istedi?

Sözlerime, muhtemelen sarfedilen sözlerin ilgili devlet kurumlarının üzerinde uzun süre çalıştıkları bir politika değişikliğinin açıklanması olmadığını belirterek başlayayım. Sayın Erdoğan, bilindiği gibi, dünya sisteminin barındırdığı köklü eşitsizliklerden her daim şikayetçi olmuştur. Bu eşitsizlikleren biri de nükleer sorunların yönetişimidir. Nükleer silahların denetlenmesi ile ilgilenen NPT, bu anlaşmayı imzalayan ülkelerin nükleer silah yapmayacakları taahhüt etmelerini öngörmektedir. Sorun, anlaşmanın halihazırda nükleer silaha sahip ülkelerin bunların tamamen yok edilmesini tanımlamamasından kaynaklanmaktadır. Bu silahların yok edilmesinin ayrıca müzakere edilmesi arzulanmış olsa da, günümüze kadar sonuç alınamamıştır.

Bunlara ilaveten, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve Israil gibi bazı ülkeler NPT’yi imzalamayıp dışında kalarak kendi nükleer silahlarını geliştirmişler; böylece uluslararası sistemde özel bir konuma gelmeyi başarmışlardır. Üniversite öğrencisiyken kendisinden ders aldığım rahmetli hocam Immanuel Wallerstein, daha sonraki yıllardaki bir sohbetimizde “Amerika Irak’a nükleer silahlara sahip olduğu için değil, sahip olmadığı içi saldırabilmiştir” diyerek özel konumun ne anlama geldiğini pek güzel tarif etmişti.

Açıklamanız, Türkiye dünyaya “bana saygı göstermeniz gerekiyor” demek istedi şeklinde mi yorumlanmak gerekiyor?

İsterseniz, Türkiye diğer ülkelerin Türkiye’nin endişe ve şikayetlerini görmezlikten gelmemelerini beklediğini dile getirmiş olalım.

Sizin de belirttiğiniz gibi, uzun süreler büyük ülkeler, özellikle de ABD diğer ülkelere “eğer siz de nükleer kulübe girerseniz, size de saygı gösteririz,” mesajı vermiş görünüyorlar. Kanaatinizce, Türk hükümeti küresel konumunu güçlendirmek için nükleer silah imal etme oyununa girmeyi cidden düşünüyor mu?

Türkiye’nin şu anda karşılaştığından farklı sonuçlanmasını arzuladığı dış politika sorunları yaşadığı muhakkak ise de, bir nükleer silah programını başlatmasını gerektirecek nitelikte bir sorunla karşı karşıya bulunduğu kanısında değilim. Unutmayalım ki, nükleer silah imalini öngören bir program başlatmak, sadece silah imal etmekten ibaret bir faaliyet değildir. Silahları hedefe taşıyacak araçları da düşünmeniz lazım. Sonra, karşı ya da ikinci darbeye yetecek sayıda silah imal etmelisiniz ki, bir ilk saldırının hedefi olursanız, hasmınıza onun kabul edemeyeceği kadar ağır bir karşılık verebilesiniz ve böylelikle onu size ilk saldırıyı başlatmaktan caydırabilesiniz. Bir de, nükleer ve taşıma sistemleri teknolojilerinin kısa aralıklarla sürekli geliştiğini ve değiştiğini, dolayısıyla bu alana sürekli yatırım yapmak gerektiğini hatırlamak lazım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini daha çok sembolik seviyede mi yorumlayalım?

Evet. Cumhurbaşkanı Amerika’nın Suriye’de iş görme, AB üyelerinin ise mülteci ve göç sorunlarına yaklaşımlarını bıktırıcı bulmaktadır. ABD’nin tek başına İran’a ambargo ilan ederek uygulamaya sokmasını da hoş karşılamamaktadır. Sayın Erdoğan memnuniyetsizliğini ifade ederken, nükleer konularla aynı kalemde sık sık Göçmenlerin gitmesi için sınırların açılabileceğine de değinmektedir. Böylelikle Türkiye, dost ve müttefiklerine ne kadar içerlediğini ifade etmiş oluyor.

Orta Menzilli Füzeler (INF) Anlaşması geçen hafta yürürlükten kalktı. Nükleer silah stoklarının denetlenmesini öngören diğer anlaşmalar da çöktüler. ABD ve Rusya gibi ülkeler stoklarını bir noktadan sonra azaltmak istemiyorlar, hatta yeniden büyütüyorlar. Bu durumda diğer ülkeleri silah geliştiriyorlar diye kınamaya hakları var mı?

Şu anda yavaş yavaş diğer bazı ülkelerin de nükleer silahlara sahip olmaya yöneldiğine şahit oluyoruz. Tahminimce bir süre sonra NPT devrini tamamlayacak ve etkili olmaktan uzaklaşacaktır. Gelecekteki sorunumuz ülkelerin nükleer silahlara sahip olmasından ziyade, bu silahların kullanımının nasıl denetleneceği alanında yoğunlaşacaktır. Örneğin, şu anda Amerika’da hükümetin “nükleer silahı ilk kullanan biz olmayacağız” ilkesini yasalaştırma tartışmaları yapılmaktadır. Demokrat başkan aday adaylarından birisi, böyle bir pplitikayı hararetle desteklemektedir. Bilindiği gibi, bir ülkenin nükleer silah kullanıp kullanmayacağının bilinmemesinin de önemli bir caydırıcılık unsuru olduğu, dolayısıyla böyle bir politikanın mantığı olmadığı ileri sürülmektedir. Buna karşılık, bir ülkenin “ilk ben kullanmayacağım” ilkesini kurallaştırmasının, diğer ülkeler üzerinde de aynısını yapmak için ciddi bir baskı oluşturacağını da unutmamak yerinde olacaktır.

Galiba bu değerlendirmeler bizi dünyanın nükleerleşmesinin önlenemez olduğu tartışmasına götürüyor. Nükleer teknolojiler dünyada yaygınlaşıyor. Nükleer silah imal etme kabiliyetini haiz olmadığı düşünülen ülkeler bu silahları geliştirdiler. Dünyanın nükleer silahlarla dolacağı fikrine teslim mi olalım? Böyle bir durum ne derecede tehlikelidir?

Ben de bazen böylece daha tehlikeli bir dünyaya doğru mu yol alırız diye merak ediyorum. Nükleer silahları bulunan ülkelerin bunları kullanmama nedenlerinden biri de bu silahların tahrip gücünün çok yüksek olmasıdır. Eğer bir ülke nükleer silaha sahip bir diğerine karşı nükleer silahlarını kullanacak olursa, alacağı karşılığın çok yıkıcı olma olasılığı, onu bu adımı atmaktan alıkoyacaktır. Caydırma kuramının mantığı zaten budur. Hatta, belki de her ülkenin nükleer silaha sahip olması halinde, ülkelerin birbiriyle savaşmaktan cayacaklarını iddia etmek mümkündür. Ancak, böyle bir iddianın bir zayıf noktası radar ve erken uyarı sistemlerinin hata yapabileceği ve olmayan bir saldırıyı varmış gibi algılayacağıdır. Çok bilinen bir örnek, geçmişte bir Kanada kazı sürüsünün Sovyet radarları tarafından bir nükleer uçak filosu gibi değerlendirilmiş olmasıdır. Ayrıca silah kullanımı için bazı şahısların karar vermesi gerekecektir. İnsanların hatalı kararlar vermeleri çok istisnai değildir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019
Mütehavvil dostluklar! 08 Ağustos 2019