Nükleer; bitmeyen sevda

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Neredeyse kırk yıldır Mersin-Akkuyu’da nükleer santral yapacağız. Epeyce yol aldık bu konuda, Ruslarla anlaşma çok önce tamamlandı, Rusya Devlet Başkanı Putin’in de katılacağı bir törenle yakında temel atılacak.

Sırada Sinop santrali var. Ardından üçüncüyü düşünüyoruz, yer kesin değil ama bir ara İğneada’nın adı geçmişti.

Nükleer santralleri her ne kadar para ödemeden yap-işlet-devret modeliyle yaptırıyorsak da bayağı pahalı bir elektrik alım garantisi veriyoruz.

Maliyet kısmını geçtik, atıkların ne olacağı konusunu ve bu çerçevede düşünülmesi gereken riski de geçtik. Hiç sorun çıkmayacağını umarız tabii ki.

Sinop santrali için 1415 futbol sahası kadar bir alan tahsis edilmesi eleştiriliyor. Feda olsun!

Ama “ufak tefek” sorunlar kafaları meşgul etmiyor değil. Örneğin Sinop santralinin günlük soğutma suyu ihtiyacı 28 milyon metreküpmüş ve bundan dolayı Karadeniz’de büyük tahribat olabilirmiş. Bu kadar su denizden çekilecek, ısınacak ve tekrar geri verilecek.

28 milyonu neyle mi kıyaslayalım... Örneğin İstanbul’un günlük ihtiyacı 3 milyon metreküp, tüm Türkiye’nin günlük ihtiyacı 16 milyon metreküp. Sinop santralinin 28 milyon metreküp.

Biz tüm gücümüzle nükleer santrallere yönelirken Almanların ne yapmaya çalıştığını da merakla izliyoruz. Elektrik enerjisi gereksiniminin yüzde 26’sını nükleer santrallerden karşılayan Almanya bu santrallerin tümünü 2022’ye kadar kapatacak. Almanlar zaten son santrali 1989’da yapmışlar.

Diğer ülkeler de nükleer santrallere pek soğuklar artık.

Herkes yenilenebilir enerji peşinde. “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” miydi? Yok yok değişti o söz; “Herkes gider tersine biz gideriz Mersin’e” oldu. Artık ters ne, Mersin ne ya da nere, o da size kalmış...

“Işıktan daha hızlı”

Ünlü Alman futbol adamı Jupp Derwall Galatasaray’ı çalıştırdığı dönemde Türkleri yakından tanıma fırsatı bulmuş ve bizim sıradan karşıladığımız bazı alışkanlıklarımıza çok zarif eleştiriler getirmişti.

“Türkler ışıktan bile hızlı” demiş ve eklemişti Derwall: “Trafikte yeşil yandığı an tüm eller kornaya gidebiliyor.”

Toprağı bol olsun Derwall’in. Bir özelliğimizi ya fark etmemiş ya da dile getirmemiş.

Bizim bir de “toplumsallıktan” kaynaklanan birilerinin “sürü” özelliği dediği, “birlikte hareket etme” yönümüz var.



Bir kavşaktasınız, önünüzde belki yirmi araba var, yeşil yandığını gördünüz, sanki önünüzdekiler kör gibi kornaya basıp uyarma gereği duydunuz. O da ne! Siz kornaya basınca o ana kadar sağınızda solunuzda, önünüzde arkanızda duran araçların telefon kurcalayan, radyo karıştıran, yanındakiyle sohbet eden sürücüleri de “Biz niye korna desteği vermiyoruz” dercesine abanıyorlar kornaya.

İşte bu toplumsallık, birlikten güç doğar ilkesine verilen destek... Gerçekten göz yaşartıcı!

“İmar bizim hakkımız...”

Bazı turistik yerler imara açılmış... Aman bir eleştiri bir eleştiri!

Güzel adalarımızdan biri altın madeni tehdidinden kurtulmuş ama şimdi de taş ocağı için başvuru söz konusuymuş... Yine eleştiri üstüne eleştiri!

Efendim neymiş, buralarda doğa tükenirmiş, geri dönüşü olmazmış artık. Şart mı geri dönüşünün olması! Koskoca Türkiye’de doğa mı bitti yani!

Aslında yapılacak belli. Hadi binlerce yıllık tarihi dokular yerinde kalsın ama onun dışındaki tüm yerleri SİT alanından çıkarıp bu tartışmalara da bir son vermek, çok daha iyi!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar