Not artırımı yabancı yatırımcıları ne kadar etkiler?
Bir süredir Fitch derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin notunu "yatırım yapılabilir" seviyeye çekmesi bekleniyordu. Nitekim, "müjdeli" haber 5 Kasım günü geldi. Türkiye neredeyse 20 yıldan sonra ilk defa bir derecelendirme kuruluşu tarafından "yatırım yapılabilir" notu almıştı. Her ne kadar diğer 2 önemli derecelendirme kuruluşu olan Moody's ve S&P'nin halihazırdaki dereceleri yatırım seviyesinin sırasıyla 1 ve 2 kademe (notch) altında ise ve pek çok yabancı yatırım fonu genelde yatırım yapacağı ülkenin en az 2 derecelendirme kuruluşundan "yatırım yapılabilir" notu almış olması şartını aramaktaysa da, not artırımının belirli bir pozitif etki sağlayacağı muhakkak.
Uluslararası derecelendirme kuruluşları esasen yabancı yatırımcıların kamu kağıtlarına yaptıkları yatırımların geri ödenmeme riskine göre ülke notu vermekteler. Böyle bakıldığında, en ağır finansal krizlerde bile devlet borçlarını eksiksiz ödemiş bulunan Türkiye'nin bu statüyü çok daha önceden hak etmiş olması gerekiyordu. 1994-2001 yılları arasındaki krizlerin Türkiye'yi bu konuda yüksek riskli bir konuma getirmiş olduğunu düşünsek bile, özellikle 2005 ve sonrasında derecelendirme kuruluşlarının neden bu kadar yavaş davrandıklarını anlamak mümkün değil doğrusu. Sonuçta, bugünkü not artırımına temel teşkil ettiği ileri sürülen ekonomik gelişmelerin tümü (cari açık:%7.3, borçluluk oranı:%37, bütçe açığı:%1.9, sağlam bankacılık kesimi) o zaman da aşağı yukarı geçerliydi. (Hatta 2011 öncesinde cari açığın boyutu daha düşük ve finansman kalitesi de daha iyiydi.)
Not artırımı sonrasında beklendiği gibi TL bir miktar değerlenirken, tahvil faizleri de geriledi. Ancak, bunlar piyasa oyuncularının anlık tepkileri. Bunun ötesinde, not artırımının orta ve uzun vadede ekonomiye ne ölçüde bir ivme sağlayacağının irdelenmesi gerekiyor. Not artırımının bir ekonomiye en önemli etkisi tabii ki portföy yatırımları ve doğrudan yabancı yatırımların düzeyindeki artış olacaktır. Bu etkiyi ülke ekonomilerindeki toplam yatırımların milli hasılaya oranındaki artışla görebiliriz. Fitch'in son 10 senede ülke notunu BBB- olan yatırım yapılabilir kademesine çıkartmış olduğu 12 ülkedeki toplam yatırımların milli hasılaya oranındaki artış oranlarına baktığımızda Romanya ve Rusya dışında not artışı gerçekleşen diğer 10 ülkede not artırımı sonrasında gerek önceki senelere, gerekse de tüm gelişmekte olan ülkeler ortalamasına göre önemli artışlar söz konusu olduğu görülüyor. (Romanya ve Rusya'da ise bu etkiler 1 yıl gecikmeli olarak görülmekte.) Bizde de benzer bir gelişme olması şaşırtıcı olmayacaktır.
Öte yandan, maşallah Türkiye zaten bu sene başından beri rekor derecede yüksek miktarda yabancı kaynak çekmekte. İlk 8 ayda toplam cari açığımız 36 milyar dolar olurken, finans hesabından girişler 49 milyar dolar olmuş. Ülke notunun yatırım yapılabilir dereceye yükseltilmesi ile daha çok portföy yatırımları ve bir ölçüde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında artış olması beklenebilir. Ancak portföy yatırımlarının kamu kağıtları ayağı halihazırda yüksek miktarda giriş çekmekte (ilk 8 ayda 15 milyar dolar) ve reel faizler de artık negatife gelmiş durumda. Hisse senetleri ise oldukça değerli. Gene de, bankacılık kesiminden girişlerde bir azalma olmaz ise (ki böyle bir durumun oluşması için hiçbir neden yok) not artışı sonrasında Türkiye'nin daha da çok yabancı yatırım çekme ihtimalinin oldukça yüksek olduğu söylenebilir.
Ancak, unutmamak gerekiyor ki, yabancı yatırım artışlarına paralel olarak iç tasarruf oranları artırılamaz ve kur aşırı değerlenirse, cari açıkta tekrar dengesiz bir artışla karşı karşıya kalma riski de söz konusu. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde Merkez Bankası'nın bu süreci çok iyi idare etmesi gerekiyor. İlk aşamada MB gelen fazla dövizi satın alarak hem rezervlerini ve piyasadaki TL'yi artırabilir, hem de TL'nin aşırı değerlenmesini ve dış ticaret dengesinin bozulmasını önleyebilir. Gerekirse sıcak para girişlerini azaltmak için politika faizi ve "borç alma" faizinde indirimler de gündeme gelebilir. Öte yandan, gelen fonlarla piyasanın aşırı ısınması durumunda (ki, böyle bir durum şu anda mevzubahis bile değil) piyasa fonlamasını tedrici olarak azaltabilir ve gerekirse de yeniden bankaların kredi artışlarını sınırlayıcı tedbirler alabilir.