Nostalji mi, ders mi?
Siyasetçiler kısıtlı kaynaklarla, yaptıkları tercihlerle insanları mutlu etmek zorundalar. İşlerine ancak bu şekilde süreklilik kazandırabiliyorlar. Ancak her istenildiği zaman, her miktarda para bulmak mümkün değil.
Bu nedenle olsa gerek, yasal bir engel yoksa her ülkede parayı basan kurumla genel olarak karşı karşıya geliyorlar. Mehmet Ali Birand ile Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu 32. Gün programında merkez bankacılığı konusunda konuşuyor. Yıl 1992.
Birand ‘görev’ tartışması açınca Saracoğlu “Bankanın temel görevini; para politikasının, ekonominin gereklerini, hükümetin plan ve programlarını gözeterek ancak mutlaka fiyat istikrarını sağlayacak şekilde iş yapmak olarak” tanımlıyor. Birand bu kez “Siz özerksiniz, yani hükümetten emir almıyorsunuz!” diye soruyor. Saracoğlu “Siz hükümeti göz ardı edemezsiniz.
Ancak özellikle Hazine ile Merkez Bankası’nın kanuni görevleri arasında bir geçişlilik vardır. Zaman zaman her ikisine aynı görevler verilmiştir. Hiç alakası olmayan görevler de verilmiştir. Bunların çıkartılması lazım. Merkez Bankası görevlerinin ikinci ya da üçüncü bir kuruma verilmesi zaman zaman zorluklar yaratabilmektedir.” şeklinde yanıt veriyor.
Merkez Bankası'na tek bir görev vermek gerekir
Birand tekrar soruyor: “Siz Merkez Bankası olarak enflasyonla mücadelede etkili olamıyor musunuz?” Saracoğlu yanıtlıyor: “Belli bir etkimiz var ancak bu etki, hükümetin mali politikaları ile bir ilişki içinde sürmektedir. Hükümet bütçeleri uzun yıllardır açık vermektedir. Kanun gereği bu açıkların bir kısmının Merkez Bankası tarafından finanse edilmesi mümkündür. Bu bence yanlış bir karardır.
Özellikle 1989’da Türkiye sermaye hareketlerini serbest bıraktıktan sonra bu gibi eskiden kalan maddelerin görüşülmesi, düşünülmesi gerekir. Merkez Bankası’na tek bir görev vermek gerekir. O da fiyat istikrarını sağlamak. Bunu yapabilmek için gerekli para politikasını yürütebilmek.” Birand soruyor; “Bugün yürütemiyor musunuz?” Yanıt geliyor: “Tam anlamıyla yürütemiyoruz.
Geçen sene de yürütemedik, 10 sene önce de… Çünkü kanunumuz gereği Hazine’ye bütçe ödeneklerinin yüzde 15’ine kadar bir kısa vadeli avans açmak zorundayız. Ayrıca destekleme politikası için Merkez Bankası’na görev verilebiliyor…” Siyasetçiler ile merkez bankaları arasındaki ilişkiyi anlatan bu diyaloglar 1992’de yaşanmış. Üstelik Saracoğlu para politikasına ilişkin, Merkez Bankası olarak istediklerini ‘geçen yıl da, 10 yıl önce de’ yapamadıklarına da dikkat çekmiş.
Zaman zaman karşılaşılan sorunların eski ve köklü olduğunu anlatmanın dışında bir hususa daha dikkat çekmek isterim. Saracoğlu, Merkez Bankası’na fiyat istikrarı dışında bir görev verilmemesini isterken kullandığı bir cümlede başka bir işaret daha veriyor. “Merkez Bankası’nın görevlerinin ikinci ya da üçüncü bir kuruma verilmesi de zaman zaman zorluklar yaratabilmektedir.”
Kamu bankalarının sermayesi Hazine'den
Bugün kamu bankalarıyla ilgili bir tartışma var. Bir görüş sahipleri ‘kamu bankalarının esas faaliyet alanları dışında agresif büyüme stratejilerinin sonlandırılacağını, bankacılık sektöründeki adil rekabet şartlarını bozan, kamu bankaları ile diğer bankalar arasında fark yaratan uygulamalara son verileceğini’ savunuyor.
Karşı görüş sahipleri ise bu yaklaşıma ‘Bankacılık sektöründe kamu ağırlığının ortadan kaldırılacağı, piyasanın yabancılara teslim edileceği’ gerekçesiyle karşı çıkıyor. Merkez Bankası ve Hazine ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda 30 sene önce yaşanmış bu diyalog genel olarak siyasetçiler, para ilişkisi, enflasyon, istikrar konusunda mutlaka anlamlı olmalı. Hatta kamu bankaları açısından da anlamlı olmalı. Çünkü onların sermayesini de Hazine ödüyor.