Normalleşmeler bize yaramıyor!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Merkez Bankamız, anormalleşen koşullar nedeniyle bazı kararlar almış ve bunları ‘’Küresel Para Politikalarının normalleşme sürecinde yol haritası’’ ismi ile pazarlamayı uygun bulmuş! Kararlardan biri sopa gösterirken, diğer ikisi mali sektör yoldan çıkmasın diye okşuyor ve yardımcı olma görüntüsü vermeye çalışıyor. Para politikasındaki etkinlik yitimi ve araç yetersizliği bir şekilde gizleniyor. Teşvik niteliğinde olan kararlar, aralık ayına kadar Türk Lirası cinsinden zorunlu karşılıklara kademeli olarak yüzde 1,5 daha fazla faiz verilmesini ve bankaların yabancı para işlem limitlerinin ortalama yüzde 130 oranında arttırılmasını içeriyor. Bir anlamda, üzerinizdeki olumsuz baskıları azaltabilmek adına ancak bunları yapabiliyoruz deniyor. Tehditkar yönlendirme ise, yabancı para cinsinden mevduat ve katılım fonu dışındaki yükümlülüklerin vadesini üç yılın üzerine çıkarmak için yapılıyor; üç yıl ve daha kısa vadeli mevcut ve yeni yükümlülükler için, zorunlu karşılık oranları oldukça sert ve can yakıcı bir şekilde yükseltiliyor. 

Bu aşamada sormak gerekiyor: alınan son kararlar döviz kuru ve faizleri nasıl etkiler? Belirsizlik ve kırılganlık algılarını geriletebilir mi? Olumsuz eğilimlerin yönünü değiştirebilir ve bankaları daha fazla risk almaya ikna edebilir mi? Belirleyicilik alanı dışındaki eğilimlerin düzelmesini bekleyen bir para otoritesi, bu türden kararları uygulamaya koyar mı? 

Baştan net bir şekilde ifade edelim: Türk Lirasının değeri ve faizlerine ilişkin eğilimler öncelikle olumsuzlaşmakta olan küresel koşullardan etkileniyor; ne yaparsa yapsın para otoritesinin tasarrufları ile olumsuzlukların olumluya dönüşmesi pek mümkün görünmüyor. Durum böyle olunca, sadeleşme veya normalleşme söylemlerinin ayakları yere basmıyor; belirsizlik ve kırılganlık algıları azalmıyor, tam aksine artıyor. Yaklaşık iki yıldır proje kredisi bulmakta çok zorlanan ve risk primlerindeki artışı önleyemeyen ülkemizde, mucizevi şekilde dış finansman olanaklarının genişlemesini ve kalitesinin artmasını beklemek gerçekçi olamıyor. 2015 yılı başından bugüne, mevduat ve katılım fonu dışındaki yükümlülüklerin vadesini uzatarak kırılganlık algısının güçlenmesi önlenmeye çalışıldı. Bu yönde gerekli ve yeterli sonuç alınamadığı için gelişmeler kontrolden çıkmaya devam etti; döviz kuru dalgalı bir şekilde yükseldi, mali sektörün ortalama kaynak maliyeti yükseldi ve beklentiler düzeltilemeyecek şekilde bozuldu. Açık konuşalım: küresel koşullar olumsuzlaşmaya devam ettiği sürece Türkiye’nin dış finansman olanakları daralır, güçlenen riskten kaçınma eğilimi sebebiyle ortalama vade geriler; aksini zorlamak yönündeki iyi niyetli çabalar yeterli olamaz, umulanın tam aksine geri tepmeye ve yıkıcı olmaya başlayabilir. Geri dönen normalleşme, bundan başka bir şey değildir!

Belli ki para otoritesi de koşulların olumsuzlaşmaya devam edeceğini görüyor, seferberlik hazırlıklarını hızlandırmaya ve son bir gayretle cephane depolamaya çalışıyor. Yakına gelen bu tehlikeyi bankaların görmemiş ve dış borçlanma şeklindeki yükümlülüklerinin vadesini arttırmaya çalışmamış olması akılcı görünmüyor. Bu tablo şeffaflığın hızla azalabileceğini ve güvensizliğin büyüyeceğini düşündürüyor; zira yapamadığınız şeyleri kağıt üzerinde kısmen de olsa yapmış gibi görünmeye çalışarak çoğunluğu aldatmak veya başının çaresine bakmak üzere risklerini azaltmak dışında bir seçenek kalmıyor. 

Döviz rezervlerindeki erimeyi gizlemek adına rezerv opsiyon mekanizması devreye sokulduğunda, mali sektör en uzun vadeden başlayarak tüm olanaklarını sonuna kadar zorladı; kısa vadeli yükümlülüklerin anormallik sınırlarını zorlaması ve kırılganlık algısını yükseltmesi bu nedenle kaçınılmaz bir olgu olarak yaşandı. Bu aşamadan sonra, kısa vadeli banka borçlarının orta vadeli olarak yenilenmesi fiilen mümkün değildir. Eğer durum böyle olmasa idi, döviz kurları bu kadar yükselmez ve Türk Lirası cinsinden mevduat faizleri yüzde 13 seviyelerini zorlayamazdı. 

Gerçeklerle hayalleri harmanlayarak beklentileri yönlendirmeye ve algıları düzeltmeye çalışmak, tam anlamı ile çaresizliktir. Ne dersiniz, para otoritesi bu yaklaşımla üzerindeki piyasa ve siyasi irade baskılarından kurtulabilir mi? 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar