Normal gelen anormallikler 2

Rüknettin KUMKALE
Rüknettin KUMKALE [email protected]

Günlük koşuşturma içinde pek çok kişi ve davranışla karşılaşıyoruz. Bir kısmı bizi etkiliyor, fark ediyoruz ve bu davranışın neden yapıldığını düşünüyoruz. Çoğunluğunu ise fark etmiyoruz. Çünkü artık kanıksamışız. Normal geliyor.

Bir kısmı sizi olumsuz yönde etkiliyor ve etrafınıza söz etmek istiyorsunuz.
Aslında bu “normal gelen anormallikler”den söz etmek bir anlamı ile öz eleştiri. Diğer bir anlatımla bu bizim toplum ve bireyler olarak yapmamız gereken öz eleştiri.
Bu yazı dizisinde, kendinizi bulacaksınız. Ve şimdiye kadar fark etmeden yaşadığınız, çevrenizdeki birçok davranışı ve kendi davranışlarınızı fark edeceksiniz.
Bu dizinin ilk yazısı bu sütunlarda 06.06.2017 tarihinde yayımlandı. Bu ikinci grup.

“ABİ İDARE EDİVER” ZİHNİYETİMİZ

Pek meraklıyızdır. Kaidelere uymayıp, yetkili ile karşılaştığımızda çoğumuz hemen “Abi bu seferlik idare ediver” gibi bir şeyler geveleriz. Yetkiliden, başkasının haklarını yediğimizi görmemesini isteriz. Hayır arkadaş, başkasının hakkını yemeyeceksin. Kaidelere uyacaksın. Herkes, herkesin hakkına tecavüz edip, sonra idare ediver diye geçiştirmeye kalkmayacak.
Ve biz sıradan insanlar, bu davranışları normal olarak kabullenmeyeceğiz.

BANKLARA İSMİMİZİ KAZIMA MERAKIMIZ

Bizim ismimiz çok özellikli. Kimsede böylesi yok. Onun için dağa taşa, banklara kazımalıyız. Hatta yanına kız arkadaşınızın ismini de kazıyıverin. Sizin üstünde keyif çattığınız o bank, bir belediye tarafından vatandaşlar rahat etsinler düşüncesi ile oraya konmuş. O kentte ikamet eden insanların belediyeye herhangi bir sebeple ödedikleri paralar verilerek bu bank elde edilmiş. Tertemiz, bakımlı, verniklenmiş olarak halkın kullanımına tahsis edilmiş. Belediye vatandaşım rahat bir ortamda dinlensin demiş. Ve sen onun bu güzelliğini bozuyorsun. İki dakikalık isim yazma zevkin için. Kalkıp gideceksin. Belki bir daha uğramayacaksın. Ama senden sonra binlerce kişi senin bozduğun o bankı kullanacak. Bizler vatandaş olarak üstü kazınmış, tahtası yontulmuş bu bankları göre göre o kadar kanıksadık ki. Artık böyle anormal olan bir görüntü maalesef normal geliyor.

BAYRAMLARDA TRAFİK KAZALARINDA VERDİĞİMİZ YÜZLERCE KAYIP

Bir haber ajansının haberi : Arefe gününün başlangıcı olan 24 Haziran saat 00:00'dan bayramın 3. günü olan 27 Haziran saat 12:00'a kadar İhlas Haber Ajansı muhabirlerinin takip ettiği kazalarda 57 kişi öldü 451 kişi yaralandı.(Kaynak : http://www.iha.com.tr/haber-bayramda-trafik-kazalarinin-bilancosu-agir-oldu-57-olu-451-yarali-653577/) Erişim : 09.07.2017 S: 21.46)
Bir trafik kazasında beş kişilik araçtan, iki ölü, beş yaralı çıkmış. Ne oluyor arkadaşlar, neler oluyor. Bu devirde bu kadar kişi bir araca sığdırılır mı? Ve bu kadar can taşıyorken hız yapmak da ne oluyor. Varacağın yere iki saat geç varmak, hiç varmamaktan daha iyi değil mi? Ama bize bir şey olmaz diyorsan, buyur git. Aileni çoluğunu, çocuğunu düşünmeyecek kadar bencil isen, kendini düşün. Her bayramda aynı ızdırap, aynı facialar. Vatandaş, şu şehirden bu şehre en kısa zamanda ben giderim övüncü peşinde. Övünmek ancak ve ancak zayıf insanların işidir. Hep anormalliğe koşuyoruz. Normal davranışlar var iken.

“BEN ONUN KISA PANTOLONLU HALİNİ BİLİRİM” ZİHNİYETİMİZ

Evet haklısınız. Siz benim kısa pantolonlu halimi bilirsiniz. Ama ben sizin bildiğiniz o kısa pantolonlu çocuk değilim. Büyüdüm. Okudum. Mevki sahibi oldum. Bak belediye başkanı bile oldum. Beni sen seçtin. Benim de çocuklarım var. Ve sen bana, kısa pantolonlu bana davrandığın gibi davranamazsın. Benim yaşıma, toplum içindeki yerime göre davranmak zorundasın. Haddini bileceksin.

Birçok ebeveyn çocuklarının büyüdüklerini ve onların da toplum içinde belli bir yer edindiklerini kabullenemiyorlar. O hâlâ kendi küçük çocukları. Bu onlara normal geliyor. Ve bu sebeple anormal davranıyorlar. Bu çocuğunun, birey olduğunu kabul etmemek demek. Çocukluğunu bildiğin, yaşadığın insanın büyüdüğünü ve artık onun senin bildiğin o çocuk olmadığını, onun toplum içinde bir birey olduğunu kabul edeceksin. Kabul etmezsen o sana bunu kabul ettirmenin yolunu bilir. O zaman da kalbin kırılır.

DOKTOR DÖVEN MAGANDALAR

Gene sıradan gibi gelmeye başlayan anormal bir olay. Doktorların dövülmesi televizyonların artık sıradan haberlerinden. Öfkemizin doruğundayız.
Doktorun bizim için uğraş verdiğinin bilincinde değiliz. En kutsal mesleği icra eden birisini dövebiliyoruz.

Sağlık Bakanlığı’nın “Beyaz Kod” verilerine göre son beş yılda 1 Haziran 2012 ile 30 Nisan 2017 tarihleri arasında 52 bin 945sağlık çalışanı fiziksel şiddete maruz kalmış. (Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi, 09 Temmuz 2017 tarihli nüshası 3. Sayfa, “Şiddet bitsin çağrısı” başlıklı yazı.)
Geçen sene bir yakınımın ameliyatını sabaha karşı yapan doktorlar için o saatlerde düşündüklerim:

Bir hastanenin ıssız bekleme salonu, gecenin bütün yorgunluğunu yaşıyor.
Birkaç Hipokrat yemini etmiş doktor, tanımadıkları, dinini, siyasi görüşünü bilmedikleri hastayı hayata döndürmeye çalışıyorlar.

Saatler, saatler büyük bir sıkıntı ile geçiyor,
Ve gülümseyen yüzlerle, loş hastane koridorunda görünüyorlar. Saat 05,30
Gol atan futbolcu gibi nara atmıyorlar, halbuki ondan daha büyük bir iş başardılar.
Bir insanı yaşatmanın en ulvi işini yaptılar,
Büyük bir mütevazilik içinde, gözünüz aydın diyorlar.
Ameliyat iyi geçti,
Sonra, teşekkür beklemeksizin evlerine dağılıyorlar,
İçlerinde bir insanı daha hayata döndürmenin mutluluğu ile.
Ve güneş yeni bir güne merhaba diyor.
Yine Şafak söküyor.
Yaşasın yaşamak.

EMNİYET ŞERİDİNDE GİDEN ARAÇLAR

Çok eski senelerde gazetelerde bir fotoğraf görmüştüm. Tsunami faciasından dolayı boşaltılan bir şehirden kaçan araçlar yola dizilmişlerdi. Ancak yolun sağındaki emniyet şeridi boş idi. Fotoğrafın altında ise şu not vardı; “İşte Medeniyet”
2015 yılının ocak ayının başında Afyon yakınlarında kar nedeni ile yol kapanmıştı. Karın kaldırılabilmesi için emniyet şeridini kullanmak zorunda olan kar küreme aracı ise ilerleyemiyordu. Yol saatlerce kapalı kaldı, saat gece yarısına yaklaştığında ancak açılabildi. Geceyi Afyonda geçirmek zorunda kaldık. Çünkü emniyet şeridi, bencil, düşüncesiz, sadece kendi menfaatini düşünen magandalar tarafından kapatılmıştı.
Bu anormal duruma bazı kişiler tepki gösterdi, polis bağırdı çağırdı ama adamlar sırıtıp duruyordu. Bu anormallik bütün yollarımızda her an devam ediyor. Verilen cezalar caydırıcı olmuyor, başa gelen felaketler hiç işe yaramıyor. Neden mi, çünkü bizim beynimizde “iş bilenin kılıç kuşananın” zihniyeti var. Açıkgözlük yapmak ruhumuza işlemiş. Ama bunu yaparken sadece kendimizi düşünüyoruz.

ISRAR TUTKUSU

Israrcı insanlardan oluşan bir toplum olduğumuzu hepimiz kabul ediyoruz. Ama bu sıkıcı huyumuzdan vazgeçmeye niyetimiz yok.

Bayram günlerinin şeker ikramlarından, evine gittiğimiz bir dostumuzun yemek davetindeki ısrarlara kadar, daha pek çok konuda ısrarlarla karşılaşırız. Bu bizim tutkumuz. Israr etmezsek misafirimize iyi davranmadığımızı zan ediyoruz. Ekşi sözlükte “Israrcı insanlar” başlıklı bir sayfa bile açılmış.

Eski zamanlarda belki insanlarımıza güzel geliyordu, ancak artık zamanımızda bana hâlâ feodal yapının devamı gibi geliyor. Çünkü insanlar artık istediklerini rahatlıkla dile getirebiliyorlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İnovasyon 16 Ekim 2019
İşletme sermayesi 16 Temmuz 2019