Nonda ve Ümit'in üzeri çizildi mi?

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Son günlerde Galatasaray cephesinden gelen haberler sarı-kırmızılı takımın transferde ilginç bir politika izleyeceğine dair ipuçları içeriyor. Kamuoyuna sızan gelişmelere göre Adnan Polat ve Haldun Üstünel gizlice buluştukları Sivasspor Başkansı Mecnun Odyakmaz'a Mehmet Yıldız'ı kesinlikle transfer etmek istediklerini belirtmişler üstelik üç futbolcuyla birlikte üç buçuk milyon Euro da para önermişler. Yine doğruluğu kesinleştirilemeyen bu rivayetlere göre Mecnun başkanın Ümit Karan'ı istediği Galatasaray cephesinden teklif edilen Necati'ye ise soğuk baktığı söyleniyor.

Tüm bu gelişmeler üzerine Galatasaray futbol takımını taktik anlamda değerlendirmenin bu transfer politikasını açıklayabilmek için elzem olduğunu düşündüm. Bilindiği gibi Alman teknik adam Michael Skibbe ilk yarı boyunca taktik tercihini belirgin biçimde 4-2-3-1'den yana kullandı. Tek santrfor arkasındaki yapılanmanın mevcut kadroya çok uygun olduğunu düşündüğümden pek çok futbolsever gibi ben de bu tercihin lig sonuna kadar değişmeden devam edeceğini sanıyordum. Oysa 16 haftalık ilk yarının son maçlarında Galatasaray ve Skibbe giderek çift santrforlu bir düzene meyletmeye başladı. "4-4-2 Diamond" ya da "baklava" tabir edilen bu sistemde ön liberoların sayısı bire iniyor, sağ ve sol kanattaki futbolcuların savunmaya daha fazla destek vermeleri gerekiyor. Ancak bahsettiğimiz maçlarda sarı-kırmızılı takımın Baros'un yanında kullandığı Nonda ve Ümit Karan gibi isimlerin beklenen katkıyı sağlayamadığı da bir gerçek.

Şimdi "doğmamış çocuğa don biçerek" Mehmet Yıldız'ın Galatasaray'a transfer olduğunu düşünürsek ortaya çok daha enteresan bir tablonun çıktığını da idrak etmemiz gerekir. İlk yarıda attığı 38 golle bu alandaki en yakın rakibi Fenerbahçe'ye 7 gol fark atan Galatasaray'ın ligde ofansif bir sıkıntı yaşamayacağı görüldüğüne göre, transferin dört maçta dört gol atılan UEFA Kupası düşünülerek yapıldığı fikri sanki daha mantıklı. Halen kadroda bulunan Baros, Nonda, Ümit Karan, Yaser Yıldız ve Serkan Çalık'a Mehmet Yıldız da eklenecek olursa şişen bu mevkide bir takım ayrılıkların yaşanabileceğini de kabul etmek lazım. Her ne kadar basında Ümit Karan üzerine yoğun spekülasyonlar yapılıyorsa da bence Nonda'nın da en az Ümit Karan kadar takımdan gönderilme ihtimali var. Daha önce yurt içi transfer piyasasını tarayan ve Serkan Kurtuluş'u kadrosuna katan Galatasaray bu futbolcudan da beklediği performansı alamamış olacak ki o mevkii Sabri ile kapatmayı tercih ediyor. Bu durumda orta alanın sağında da aslında bölgeleri sol kanat olan Arda veya Kewell kullanılıyor. Tüm bu fikir jimnastiği ışığında UEFA Kupası'nda çarpıcı bir sonuç almayı kafasına koyan Galatasaray yönetiminin yurtdışından bir sağ bek transferi yapması ihtimali de günden güne artıyor. Gol bölgesindeki kadro şişkinliğini azaltmak amacıyla yapılacak operasyonda bu şartlarda akla gelen ilk ismin Shabani Nonda olması doğal değil mi? Ümit Karan takımda kalacak şeklinde bir iddiam yok. Zaten golcü futbolcunun Galatasaray'la olan ilişkisi uzun zamandır sallantıda. Benim anlatmak istediğim ara transfer döneminin sarı-kırmızılı takımda sürpriz gelişmelere sahne olabileceği. Göründüğü kadarıyla yönetim UEFA Kupası'nı belki de 2000 yılından bu yana ilk kez bu kadar ciddiye alıyor.

Çek sol kanada bir Maradona daha

Geçtiğimiz günlerde zaping esnasında rastladığım Ali Gültiken, daimi yorumcusu olarak bulunduğu spor programında söyledikleriyle Beşiktaş yönetimi hakkındaki fikirlerimin doğruluğunu ne yazık ki bana bir kez daha gösterdi. "Ne yazık ki" diyorum, çünkü mevcut Beşiktaş yönetiminin takımı başarıya götüreceğine inanmayanlardan biriyim. Gültiken o programda Çek Cumhuriyeti Milli Takımı'nın formasını 48 defa giymiş David Rozehnal'in nasıl Beşiktaş forması giymenin eşiğinden döndüğünü anlattı. O zaman 4,5 milyon Euro'ya bitecek transferi pahalı olduğu gerekçesiyle istemeyen Başkan Yıldırım Demirören'in aynı bedelle hatta daha fazlasına sezon başında Zapotocny'i (4 defa milli) neden aldığını sorgulamak sizce de tüm Beşiktaşlıların ve Ali Gültiken'in hakkı değil mi?

Şimdi bu spesifik olaydan yola çıkarak Beşiktaş yönetimine "bel altı" vurmak istediğimi düşünenler bir de yaşanan "Gordon Schildenfeld" faciasını hatırlasınlar. Taraftarın diliyle Beşiktaş'a 2 milyon Euro'ya "çakılan" kısmi görme özürlü bu kardeşimize fellik fellik kulüp arayan ve bulamayınca da Alman ikinci ligindeki Duisburg'a kiralık gönderen yönetim, bilindiği gibi bu sezon şapkadan yeni bir tavşan çıkararak Anthony Seric'e imza attırmıştı. Peki, Schildenfeld'in akıbetini bilen var mı? Merak edenler için söyleyelim, MSV Duisburg 18 takımlı Alman ikinci liginde ilk yarıyı topladığı 22 puanla 10. sırada kapattı ve bu 17 maçta Schildenfeld yaklaşık 20 dakika forma giyebildi. Gerisini siz düşünün.

Bedelsiz transfer edildiği için büyük bir yönetim başarısı (!) kabul edilen Anthony Seric ise bu sezon ligde 3 kupada da 1 maç forma şansı bularak geldiği gibi gitmenin planlarını yapmaya başladı. "Seric Schildenfeld'e göre Maradona sayılır" açıklamalarının manşetleri işgal ettiği günleri hepimiz hatırlıyoruz. Şimdilerde ise yönetimin Seric'i göndererek yıldız bir ismi takıma kazandıracağı konuşuluyor. "Nasıl olsa bonservis bedeli ödenmedi" düşüncesiyle Beşiktaş'ın zarar etmeyeceği fikrine kapılabilirsiniz. O halde kulübün haziran ayı başında İMKB'ye gönderdiği aşağıdaki açıklamayı okuyun:

"Şirketimiz ile Avustralyalı futbolcu Anthony Seric, aşağıdaki şartlarda 2 yıl 1 yıl opsiyonlu olmak üzere anlaşma sağlamıştır. Futbolcuya ilk yıl, 2008-09 sezonu için 200 bin Euro imza parası ve 750 bin Euro garanti para 10 eşit taksitle, 2009-2010 sezonu için 700 bin Euro garanti para ücreti 10 eşit taksitle ve opsiyonlu yıl olan 2010-2011 sezonu içinse 600 bin Euro garanti para ücreti de 10 eşit taksitle ödenecektir."

Görünen durumda Beşiktaş'ın bu işten kârlı çıkması için Seric'i bonservis ücreti karşılığı bir kulübe vermesi gerekiyor. Yalnız son zamanlarda yaşanan futbolcu trafiğinde kulübün ne kadar zarara uğradığını da cümle âlem biliyor. Peki ama Beşiktaş'ın bu transfer sancısı nasıl son bulacak? Aslında çözüm kulübün içinde ve yakın geçmişinde saklıÖ 2004'te Valencia'dan 3,5 milyon Euro'ya alınan John Carew'i bir sezon sonra Lyon'a 8 milyon Euro'ya satan kulüp de Beşiktaş. Ne yazık ki o tarihten bu yana transfer konusunda birbiri ardına hatalar yapan da. Yıldırım Demirören adını ilk defa menajerlerin ağzından duyduğu futbolcuları elinin tersiyle itip bu simsarlardan yakayı sıyırabilse işte o zaman John Carew'i transfer ettiği günleri hatırlayacak ama Beşiktaş'ın şu anki durumu da bir yıldızla bahar gelecek gibi değil.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016