Niyet iyi olsa da, sonuç pek iyi olmayabilir!
15 Temmuz gecesi yaşadığımız tehlikenin boyutları yapılan itiraflar sonrası daha iyi anlaşılıyor. Paralel bir devlet yapılanması karşısındayız. Başarılı olsaydı, sonucun demokratik olmayacağı tereddütsüz. Hükümet ise, Olağanüstü Hal’in sağladığı olağandışı yetkileri kullanarak kitlesel gözaltına almalar, tutuklamalar, görevden uzaklaştırmalar ile bunalımın müsebbiplerini devletten ve özel hayattan ayıklamaya çalışıyor.
Bu sürecin hukukun temel ilkeleri ve hukuk sistemimizin olağan imkanları dahilinde yürütülmesinin gerektiğini daha önce de dile getirdim. Eğer, acil ihtiyaçlar gerekçesiyle hukuk terkedilecek olursa, bu sefer hukukun keyfi uygulamalarla ikamesi için acil durumlar yaratılması davet edilmiş olur. Ayrıca, işlerini hukuk dışı yöntemlerle görmeye yönelenler karşısında manevi üstünlüğümüzü ve haklılığımızı koruyamayız. Önce kendimiz hukuka, hukuk devletinin ilkelerine bağlı kalmalıyız.
Son günlerde, hukuka bağlılığın aşınması yanında bazı sorunlarla daha karşılaştığımız görülüyor. Örneğin, çok sayıda insan görevden uzaklaştırılıyor, sosyal haklarından mahrum bırakılıyor, iş bulmaları zorlaştırılıyor. Bu insanlar başka diyarlara filan gitmeyecek, ülkemizde kalacaklar. Eğer “ne halleri varsa görsünler, cezalarını çeksinler” dersek, iç dayanışması güçlü ve sisteme karşı olan yerleşik bir çıkar grubunun oluşmasının temelini atmış oluruz. İki şey yapmak gerekiyor. Evvela kişilerin Fethullah grubunun darbe girişimiyle ilgisinin ne olduğunu iyi belirlemek lazım. Eminim, birçok kimsenin sempatisi ve ilişkisi olmakla birlikte, suçu yoktur; hareketin ne gibi işlere giriştiğinden haberleri de yoktur. Sonra da bu insanların topluma kazandırılması için bir program geliştirmek gerekiyor. Sözlerim yanlış anlaşılsın istemem. Suç işlemiş olanlar zaten cezalandırılır. Ancak gerek eylemleri suç oluşturmayanların, gerek cezasını çekenlerin de toplumsal hayata entegre edilmesi önemlidir. Bu başarılamazsa, değindiğimiz toplumsal-siyasal sorun sürüp gider.
Yeni bir sorun Cumhurbaşkanımızın davetiyle gelişiyor. İnsanlar kendi kurumlarındaki Fethullahçıları ihbara davet ediliyor. Suç işledikleri görülenlerin yetkililere bildirilmeleri olağandır. Ancak, insanların ne yaptıkları için değil ne oldukları için ihbar edilmesi vahimdir. Herkes kızdığı, görülecek hesabı olan kişileri ihbar edebilir. İhbar doğru çıkmazsa “ben öyle zannetmiştim diyerek işin içinden çıkabilir. Böyle bir ortamda kimsenin kimseye güveni kalmaz. Bireylerin karşılıklı güven olmadan ortak işler yapması, örneğin dernek veya parti kurması, imkansızlaşır. Totaliter sistemlerin en güçlü silahı insanların birbirine duyduğu güveni yıkmak olmuştur. Liderlerimiz demokrasimizi ortadan kaldırmak değil, geliştirmek istediklerine göre, bu yolun tehlikelerini görmek durumundadırlar.
İyi niyetle bir takım tedbirler alınıyor. Ancak, bunlar çok kötü sonuçlara da yol açabilecek nitelikte. Acele, iyi düşünülmemiş tedbirlerden kaçınmalıyız.