Nixon, Ford, Reagan ve Clinton'un danışmanı Prof. David Gergen: Oba
Harvard Üniversitesi profesörü David Gergen, Richard Nixon, Gerald Ford, Ronald Reagan ve Bill Clinton gibi Demokrat ve Cumhuriyetçi liderlere danışmanlık yapmış bir isim.
Seçimler öncesinde Amerikalılar'ın gelecekleri yönünde son derece endişeli olduklarını söyleyen Gergen, Obama'nın onlara büyük bir değişim umudu sunduğunu belirtmişti. Amerikalılar değişim umudunu seçtiler. Bunu yaparken, Obama'nın geçmişini, teninin rengini dikkate almadılar.
Gergen'e göre, ABD'liler ekonomik endişelerini Obama'nın teninin renginin üstünde tuttular. Peki
Obama'nın ilk zenci ABD Başkanı olması, bundan sonrası için ne ifade edecek? Gergen'in bu soruya verdiği yanıt oldukça ilginç: "Obama'nın seçilmesi, ülkemizin Bush'un sekiz senedir gösterdiğinden çok daha karmaşık olduğunu kanıtlayacak. Beyazlar, senelerdir bizi bölen bir konudan kurtulmuş olacaklar. Bu tarihimiz için bir dönüm noktası. Ya yenilenip büyük bir ülke olmaya devam edeceğiz; ya da gömülüp gideceğiz."
Gergen'in bu yorumlarına bakacak olursak, Obama'nın temel sorumluluğu ABD'yi yeniden büyük bir ülke yapmak. Peki bunu yaparken, Obama'nın öncelikleri ne olmalı? Gergen'in cevası son derece net: Kapitalizmi kurtarmak. Aynı Roosevelt'in seneler önce yaptığı gibi. Yani Obama'nın önümüzdeki iki sene boyunca, özel sektörün dinamizmini yeniden inşa etmesi ve Amerikalılar'ın yaşam düzeylerini iyileştirmesi gerekiyor.
Gergen'e göre ABD'nin girişimci bir başkana ihtiyacı var. Bu girişimcilik hem ekonomide hem de dış ilişkilerde kendini göstermek zorunda. Çünkü Bush dönemi sadece ABD ekonomisini değil, aynı zamanda ABD'nin dış ilişkilerini de enkaza dönüştürtü. Obama'nın önümüzdeki birkaç sene boyunca diğer ülkelerle ilişkilerini geliştirmesi, yeniden arkadaşlıklar kurması gerekiyor. Aslında Obama bu açıdan şanslı görünüyor. Her ne kadar uluslararası ilişkilerde deneyimsiz olmakla eleştirilse de, tüm dünyada popüler bir isim. Seçim kampanyası sırasında, Avrupa başta olmak üzere, dünyanın çok sayıda ülkesi Obama'yı destekledi.
Kennedy'nin karizmasına sahip
Gergen, sahip olduğu karizma açısından ABD eski Başkanı John Kennedy'ye benzetiyor Obama'yı: "Obama, John Kennedy'nin karizmasına sahip. Kennedy de dış politikada deneyimsizdi. İlk başlarda hatalar yaptı, fakat çabuk öğrendi" diyor. Öte yandan, Obama'nın Clinton'un sahip olduğu siyasi bilgi ve beceriye sahip olmadığını, fakat bunun yanında inanılmaz akıllı olduğunu söylüyor.
Gergen'e göre, aklının yanı sıra, Obama'nın sahip olması gereken diğer bir özellik de "doğruları söylemek". "Durum ne kadar zor olursa olsun, başkanın doğruları söylemesi gerekir. Bush bunun tam tersini yaptı. Her zaman gerçekleri süsleyerek gösterdi" diyen Gergen, ABD'nin geçmişte sahip olduğu konuma yeniden gelebilmesi için güvenilir olması gerektiğini vuruluyor. Güvenilir olmak için de ekonomik gücünü yeniden inşa etmesi gerekli. "Çin, Hindistan ve Japonya'nın yükselişi kaçınılmaz. Önümüzdeki 30 sene içinde, müzakere masalarında söz sahibi olanlar değişecek. Cevap verilmesi gereken soru, ABD ve Avrupa'nın hâlâ masada olup olmayacakları" diyor Gergen.
Obama'nın başkan olması Avrupa için neden önemli?
Evet, Gergen'in dediği gibi Obama, Kennedy kadar karizmatik bir başkan. Aynı zamanda farklı söylemi ile insanlara umut vermeyi başardı. Değişim getireceği yönünde ikna edebildi Amerikalılar'ı. Amerikalılar kadar Avrupa için de umut ışığı oldu Obama ve tüm Avrupa onu destekledi.
Kampanyası sırasında Berlin'de yaptığı konuşma Avrupalılar'ı derinden etkiledi. "Dünyanın güçlü bir Avrupa Birliği'ne ihtiyacı var; küresel ısınma ile mücadele etmeliyiz; demokrasi ve özgürlükleri tehdit eden unsurların ortadan kaldırmalıyız; insan haklarına, ırk ve din farklılıklarına saygı göstermeliyiz" gibi, aslında AB'nin varoluş nedenlerini gündeme getirdi Obama. Tüm bunların yanı sıra, transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini savundu.
"Ülkeler arasında ortaklık ve işbirliği artık bir seçenek değil, bir gereklilik" dedi ve tüm bu sözler, birer müzik notası gibi yansıdı Avrupalılar'ın kulaklarında.
Çocukluğu, gençliği, kısacası geçmişi, biri zengin, diğeri fakir olmak üzere iki kıtaya ait olan Obama "Bir dünya vatandaşı olarak karşınızdayım" dedi ve Bush'un tam tersine, herkesi birleştirmeyi amaçlayan bir lider olarak konuştu.
Seçimler öncesinde yapılan araştırmalara göre Avrupalılar'ın üçte ikisi, ABD Başkanı'nın kendi ülkelerini de etkilediğini düşünüyor. Obama'nın sözlerini duyduktan sonra, Bush'un sözlerinin Avrupalılar'ı bugüne kadar ne derece rahatsız ettiğini söylemeye gerek yok.
ABD'nin yeni başkanı Avrupa'yı da değiştirecek
Obama'nın seçim zaferi Avrupa'yı da değiştirecek kuşkusuz. Siyaset bilimciler, 21. yüzyılda, ABD Başkanı'nın artık sadece ABD Başkanı olmadığını, aynı zamanda "özgür dünya"nın lideri olduğunu söylüyorlar. Çünkü ABD'nin aldığı kararlarının sonuçlarını yaşamak zorunda kalıyor tüm dünya. Aynı ABD'de patlak veren subprime krizinin tüm dünyaya yayılıp, küresel finans sistemini etkilemesi gibi.
Obama'nın Avrupa olduğu kadar, tüm dünya için ne derece önemli olduğunu anlamak için AB uzmanı Peter Sain Ley Berry'nin şu ilginç sözlerine kulak vermekte fayda var: "Amerikalılar sadece ABD'nin vatandaşları. Kendilerini koruyan okyanusların diğer tarafında olup bitenlerle pek ilgilenmiyorlar. Yine de başkanları tüm "özgür dünya" için konuşuyor. Avrupalılar çok daha kapsamlı bir küresel görüşe sahipler. Fakat bizim bir başkanımız yok. Ya da hiçbir Avrupalı lider küresel konulara dair verdiği bir konuşmada, Obama'nın Berlin'de yaptığı gibi, 200 bin kişiyi aynı meydanda toplayamaz. Transatlantik uyumsuzluk da burada: Onların dünya başkanları var, bizim dünya vatandaşlarımız. Er ya da geç bu ikisini birleştirmek zorundayız."