Neyse ki ikiz açığımız (şimdilik) yok!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Her hızlı büyüme evresinde olduğu gibi cari açıkta gene hızlı bir artışa tanık olmaktayız. Aralık ayındaki 9.5 milyar dolarlık son 4 yılın en yüksek aylık ticaret açığı 2017 tüm sene cari açığını 47 milyar dolar mertebesine kadar çıkartacaktır. Bu da milli hasılanın yaklaşık yüzde 5.5’ine denk gelmekte.

2017’nin 2. yarısında Türkiye ekonomisi tahminlerin de üzerinde büyürken, bu durumda KGF kefaletli kredilerinde etkisiyle toplamda yüzde 25 (ticari krediler – yüzde 30, tüketici kredileri – yüzde 16.5) kadar büyüyen banka kredilerinin önemli bir payı var. Ancak, her hızlı büyüme evresinde olduğu gibi cari açıkta gene hızlı bir artışa tanık olmaktayız. Aralık ayındaki 9.5 milyar dolarlık son 4 yılın en yüksek aylık ticaret açığı 2017 tüm sene cari açığını 47 milyar dolar mertebesine kadar çıkartacaktır. Bu da milli hasılanın yaklaşık yüzde 5.5’ine denk gelmekte.

Bu noktada (yüksek cari açık vermekte olduğumuz gerçeğini değiştirmeyecek olsa da) 2 saptama yapabiliriz. Birincisi geçen sene 9. aydan sonra hızlanan petrol fiyatlarının cari açığımızı artırıcı etkisi. Bu konuda kısa vadede yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok doğrusu. Ancak hükümetin enerjide yabancı kaynaklara bağımlılığımızı ciddi bir şekilde azaltabilmek için yeterli zamanı fazlasıyla vardı. Türkiye’ye ilk uyarı 2008 yılında geldi. 2007’den başlayarak hızla 100 dolarların üzerine çıkan petrol fiyatları ile birlikte o yıl Türkiye’nin enerji ithalatı faturası milli hasılasının yüzde 6.5’i gibi anormal yüksek bir seviyeye çıktı. 2008’den 2014 sonuna kadar da (kısa bir dönem haricinde) petrol fiyatları 100 doların üzerinde seyretti.

Neredeyse 10 senelik bir dönemden bahsediyoruz. Bu süreçte enerji bağımlılığımızı azaltabilmeliydik. Evet, alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları konusunda belirgin bir çaba var. Ancak rakamları toplayınca da, enerjide dışa bağımlılığımızın halen önemli ölçüde devam ettiği görülüyor. Örneğin, 2011 yılında elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde55’ini yabancı kaynaklardan sağlıyorduk. 2016 yılına geldiğimizde bu oran ancak yüzde50’ye gerileyebilmişti. Öte yandan, en önemli yerli elektrik kaynağımızın hidroelektrik santraller olduğunu ve bu sene bir kuraklık yaşamamı durumunda bu santrallerin üretim kapasitesinin çok düşeceğini de unutmamak gerekiyor.

Cari açık ile ilgili diğer saptama da 2017 senesinde rekor miktarda altın ithal etmiş olmamız. Toplam 17.8 milyar dolarlık ithalatla 2013’deki 16.2 milyar doları da geçmiş bulunuyoruz. Haydi, 2013’deki ithalatın hikmet-i sebebini anladık da, geçen sene neden bu kadar fazla ithal ettik acaba? Tabii, altında bir miktar ihracatımız da var. Ancak sonuçta, sırf bu kalemden 7.1 milyar dolar (milli gelirin neredeyse yüzde 1’ine yaklaşan bir oranda) cari açık vermiş bulunuyoruz. (Altın işlenerek dış pazarlara satıldığında ekonomimiz açısından “kıymetli” bir maden. Ancak, eğer bir tasarruf aracı olarak kullanılıyorsa, o kadar da “kıymetsiz”. Bir bankada döviz hesabı bulundurmak bile daha iyi.)

2017’de altın ve enerji dış ticaret açığımız yaklaşık 40 milyar dolar oldu. Aynı dönemde toplam cari açığımız ise 47 milyar dolar ile milli gelirin yüzde 5.5’i seviyesine tırmanmış durumda. Bu iki kalemin ekonomimiz açısından ne kadar önemi olduğu ortada.

Cari açığımız artarken neyse ki bütçe açığımız tahminlerden daha iyi seyretmekte, ki özellikle 2018’de bazı olağanüstü (ör: askeri) harcamalar olması durumunda bütçe rakamlarının sağlam kalması oldukça önemli olacak. (Konuyu saptırmayayım ama bazı askeri harcamaların (ör: S-400) ciddi bir döviz faturası da olacak. Ayrıca Hazine 2018’de 11 milyar dolar kadar dış borç ödemesi yapacak. Kasasında ise son eurobond borçlanmasıyla birlikte 3.5 milyar dolar kadar döviz var.) Bütçedeki (göreceli) olumlu seyrin bir kaç nedeni var. Birincisi çarpan etkisi. 2016’nın 2. yarısından itibaren durgunluğa giren ekonomiyi canlandırmak için yapılan kamu harcamaları çarpan etkisi yaratarak tüketimi ve dolayısıyla tüketim üzerinde alınan vergileri de artırmış bulunuyor. Böylece kamu harcamalarının netteki bütçe açığını artırıcı etkisi de azalmış oluyor. İkinci nokta ise akaryakıt vergileri. Neyse ki, (dünyanın milli gelirine göre en çok enerji açığı veren ülkelerinden biri olarak) en azından zamanında akaryakıttan yüksek oranlı vergi toplamayı akıl etmişiz. Evet, hepimiz Türkiye’yi Dünya’nın en pahalı akaryakıt fiyatlarına sahip ülkesi haline getiren bu vergilerden yakınıyoruz. Ancak gerçek şu ki, Türkiye’nin bütçe açığının patlamasına da bir ölçüde bu vergiler engel oluyor. Hem petrolün dolar fiyatının, hem de TL kurların artması bütçeye ciddi bir ek gelir sağlamakta. Böylece de 2017 bütçe açığı milli gelirin yüzde 1.5’i gibi riskli sayılmayacak düşük bir oranda gerçekleşmiş olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019