Neye niyet, neye kısmet!
Kamu politikası yapanların karşılaştığı sorunlardan biri geliştirdikleri programların ve politikaların beklenenler yanında, beklenmedik sonuçlar doğurabilmesidir. Yapılanların beklenenler dışında sonuçlar vermesi daima mümkündür. Beklenmedik sonuçlar bazen sizi memnun edebilir, bazen de sıkılmanıza yol açabilir. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Ülkemizde sosyal sigorta sistemi ilk kurulurken, küçük işletmelerin sigorta kapsamına girmekte güçlük çekeceği düşünülerek başlangıçta sadece on veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinin sigortaya tabi olması öngörülmüştü. Bu kararın beklenmeyen ve istenmeyen sonucu, işletmelerin bölünerek on kişiden az çalıştıran birimlere dönmeleri oldu. Böylece, sigorta kapsamına girenlerin sayısı beklenenin altında kalırken, işletmelerin büyüklükten sağlayacakları verimde de kayıplar oldu. Bir başka örneği tarihten verelim. Kanada’ya göçen fakirleşmiş Fransız asılzadeleri, yeni ülkede büyük topraklar edinerek asaletlerini korumayı ümit etmişlerdi. Lakin, kendileri dahi çalışmak mecburiyetinde kaldılar; başarı sağlayanlar ancak tüccar-çiftçi olabildiler.
Yapılanların beklenmeyen sonuçları, Sayın Başbakanımızın son zamanlardaki “söylev ve demeçleri” üzerinde düşünürken aklıma geldi. Anlaşıldığı kadarıyla, Başbakanımız toplumumuzu kendi siyaset ve ahlak anlayışına uygun bir kalıba sokmayı arzuluyor. Başbakanımızın her sözünde hikmet olduğunu zanneden veya öyle görünüp de siyasi ikbal bekleyen bir kısım zevat da hemen söylenenleri tekrarlayarak, konuların gündemdeki yerini genişletmeye çalışıyor. Gelin biz onları bırakalım, olanların ne gibi beklenmedik sonuçlar doğurduğunu mercek altına yatıralım.
Gezi olaylarından başlayabiliriz. Sayın Başbakanımız bu olayların, kendisinin herkesin hayat tarzına müdahalesine karşı bireyselliğin egemen olduğu bir tepki olduğunu kestiremedi. Alışılmış polisiye tedbirleri alışılmamış sertlikte kullanarak hem olayları hemen durdurabileceğini, hem de olayların komplo olduğunu iddia ederek desteğini güçlendirebileceğini düşündü. Beklenmedik direnmeyle karşılaştı. Normalde sokak gösterilerine katılmayan vatandaşlar dahi, yetişmiş, iş sahibi çocuklarıyla beraber meydanlara döküldü. Siyaseten şimdiye kadar birbirine uzak durmuş gruplar ilk defa ortak davalar etrafında koalisyon oluşturabileceklerini gördüler, birbirlerine düşman gözüyle bakmaktan uzaklaştılar. Hükümete yakın olduğu düşünülen ama bağımsızlığını koruyan bazı düşünürler eleştiriye başladılar. Olay dünyada da sempati uyandırdı. Hükümetin gerçek olduğu çok tartışmalı bazı olaylar üzerinden yürütmek istediği anti-propaganda faaliyeti tam bir başarısızlığa uğradı. Hükümetin inandırıcılığı zayıfladı.
Şimdi de kız ve erkek yurtlarında ahlak sorunları kılıfıyla gündeme sokulan bir sorun karşısındayız. Yardımcılarının sözlerini yumuşatma çabalarını reddeden Başbakanımız, şimdiye kadar kendisini desteklemiş birçok yazar ve gazeteci tarafından eleştiriliyor. Partisi içinde de izlediği yolu endişe ile karşılayanların yaygınlaştığı söyleniyor. Fikirleri farklı olmakla birlikte, liberal demokrasi değerleri üzerinde birleşen bir cephe oluşuyor. Mevcut özgürlükleri daraltıcı ve toplumu kutuplaştırıcı yaklaşımda ısrar edilirse, bu cephe kuvvetlenecektir. İktidarın siyasi desteği muhtemelen zayıflayacaktır. Amaçladığı bu mudur bilemiyorum ama liberal demokrasi cephesinin güçlenmesine katkıları nedeniyle Başbakanımıza teşekkür borçluyuz. Ne diyelim: neye niyet, neye kısmet!