Net rezerv 27 Mart’ta 1.4 milyar dolar arttı

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Döviz rezervi son dönemin en düşük düzeyine 25 Mart’ta indi. Söz konusu tarihte altın dahil net rezerv Hazine’nin Merkez Bankası’ndaki döviz mevduatı da katıldığında 26.2 milyar dolara kadar gerilemişti. Net altın yükümlülüğü dikkate alındığında ise net döviz rezervi 14.1 milyar dolara düşmüştü. Şimdi Hazine hesabı hariç tutulduğunda net rezerv altın dahil 19.4 milyar, altın hariç 7.3 milyar dolara kadar inmişti.

Sonraki iki gün rezervde artış kaydedildi. Asıl hareket ise 27 Mart’ta yaşandı. Altın dahil net rezerv Hazine döviziyle birlikte 29 milyara, Hazine dövizi hariç 21.2 milyara çıktı.

Altın yükümlülüğü düşüldüğünde ise net döviz rezervinin Hazine döviziyle birlikte 16.9 milyar dolar, Hazine dövizi hariç 9.1 milyar dolar olduğu görüldü.

Her ne kadar 26 ve 27 Mart günlerinde bir artış yaşanmışsa da 27 Mart itibarıyla gelinen düzey hala bir hafta öncesinin altında bulunulduğuna işaret ediyor. Hele hele birkaç ay öncesine bakıldığında rezerv hala çok düşük düzeylerde bulunuyor.

Rezerv bitmez

Döviz rezervinin mart ayında hızla azalması karşısında bir takım kaygılar dile getirilmeye başlandı. Bu kaygıların başında da Merkez Bankası’nın gün gelip rezervlerini tümüyle tüketeceği geliyordu.

Böyle bir durum yaşanmaz. Merkez Bankası hiçbir zaman dövizsiz kalmaz. En basit çıkış yolu olarak yabancıya yüksek faiz vermek göze alınır, alınmak durumunda kalınır ve bu yüksek faiz sayesinde Hazine’nin dış borçlanması artırılarak rezerve takviye yapılır.

Başka enstrümanlar da yaratılır elbette. Bankaların elindeki dövizlerin daha büyük kısmının Merkez Bankası’na devri gibi kararlar her zaman için alınabilir.

Dolayısıyla Merkez Bankası’nın net döviz rezervinin son dönemde hızla azaldığına bakılarak bir süre sonra rezervin tümüyle biteceğini varsaymak pek doğru bir yaklaşım değil.

Şimdi kuru tutmak için faizi bıraktık, ya seçimden sonra?

Hep denilir ya, ekonomide ya faiz tutulabilir ya döviz kuru. İkisi birden tutulamaz.

Türkiye geçen yıl bir tercih yaptı ve faizi tutmayı yeğledi. Sonuçları biliyoruz; kur fırladı gitti.

Geldik bu yıla ve son haftaya... Kur kıpır kıpırdı. Hemen tüm kesimler seçimden sonra döviz kurunda bir artış yaşanacağını düşünüyor, buna ihtimal vermediğini söyleyenler bile bu konuyu gündemin birinci sırasına oturtmaktan geri duramıyorlardı.

Seçim sonrasına ilişkin tüm sohbetlerde konu ekonomiye geldi mi birinci madde, kurun yükselip yükselmeyeceği ya da ne kadar yükseleceği oluyordu.

Ekonomide her zaman için elini çabuk tutmak isteyenler olmuştur ve olacaktır. Nitekim birileri seçim sonrasını beklemedi. Zaten yurtiçinde vatandaş uzunca bir süredir pozisyonunu alıyor, döviz topluyordu.

Geçen hafta sonu bu furyaya yabancılar da katıldı. Ekonomi yönetimi de bu furyaya karşı önlem olarak en yalın ifadeyle yabancıları döviz alacak TL’den yoksun bıraktı. Pozisyonlarını kapatabilmek için TL peşine düşen yabancılar TL’ye astronomik faizler ödemek zorunda kaldılar ve böylece bu önlem işe yaradı. Kur hızla geri çekildi.

Ama ne pahasına! TL bulamayanlar ya da yüzde 1000’leri aşan faizi ödemek istemeyen yabancılar ne yaptı, ellerinde TL’ye çevrilebilecek ne varsa satmaya başladı. Hisse senetleri satıldı, borsa düştü; devlet iç borçlanma senetleri satıldı, faizler hızla arttı.

Şimdilik amaca ulaşıldı. Faiz bırakıldı, kur tutuldu. Çünkü biliniyordu ki Türk halkının en duyarlı olduğu gösterge, kur... Seçime gidilirken kurun yükselmesi göze alınabilir miydi, alınamazdı tabii ki.

Ama bu politikayı öyle her başımız sıkıştığında uygulayabilir miyiz?

Bir çocuğu sürekli döverseniz onu isyankar yaparsınız. Bir zaman gelir size tümüyle sırt çevirir.

Seçimden sonra ne mi olur? Nereden bilelim...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar