Neoliberalizmin bazı önemli sonuçları

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Neoliberalizmin bazı sonuçlarını aşağıdaki grafik açıkça gösteriyor. Kısa bir not çünkü detayları gazetede yazmaya gerek yok: özü ise burada. Neoliberal 30 yılın gelir dağılımı sonuçlarının her ülkede aynı olmadığını, örneğin İspanya'da ve Japonya'da farklı olduğunu, da belirtelim. Grafik bize ABD'de Roosevelt'in New Deal (Yeni Anlaşma) politikalarıyla beraber en yüksek yüzde 1'lik dilimin 2006 doları cinsinden alım gücünün sabitleştiğini, geri kalan yüzde 99'un payınınsa arttığını gösteriyor. Ne zamana kadar? 1979 ikinci petrol şoku, Reegan'ın iktidara gelişi, Volcker deflasyonu, gecelik Fed faizinin yüzde 20'ye çıkışı, sonrasında Latin Amerika borç krizi, Yıldız Savaşları projesiyle askeri harcamaların artışı, Sovyetler Birliği'ni diz çöktürmeye yönelik hamlenin başlangıcı... Göreceli payların grafiği de benzer nitelikte. Son 30 yılda ABD'de yüzde 1'in payı toplam gelirin yüzde 8'inden yüzde 22'sine çıkmış durumda. Gelir dağılımına, bu arada, böyle yüzde 1'lik dilimlerle bakmak lazım. Gini katsayısı ve resmi istatistiklerde gösterilen yüzde 20'lik, yüzde 10'luk dilimler arasındaki kaymalar gelir dağılımındaki gerçek depremlerin etkisini nötrleştirir, görünmez hale getirir.

ABD'de  Roosevelt'in Yeni Anlaşması 1970'lerin sonuna kadar tersine çevrilemeyen -veya çevrilmesi istenmeyen-gelir dağılımı sonuçları yaratmış. Neoliberalizm ise bu sonuçları tamamen tersine çevirerek Amerikan halkını 1920'lerin tablosuna -göreceli gelir dağılımı açısından, mutlak gelir seviyesi açısından değil- geri götürmüş. Zaten 1929 ve 2008 krizleri de tam bu simetrik çakışma noktasında çıkmış bulunuyor.

Türkiye için tekrar etmesi çok zor olan bir çalışma çünkü vergi kayıtları kullanılıyor. ABD'de İç Gelir Hizmetleri idaresinin (IRS-Internal Revenue Service) ne kadar, bazen abartılı, vergi geliri takip ederek kayıt aldığı bilinmekte. Ancak prensip aynı: mümkünse yüzde 1'lik dilimlere bakılmalı.

Peki 30 yıllık neoliberal dönemde -ki buna globalleşme dönemi, Washington  Konsensüsü dönemi vb adlar da veriliyor: aynı olaylar örgüsüne başka açılardan bakarak ad verme pratiği diyebiliriz- globalleşmenin sonucu olarak ABD'ye ne olmuş?

Grafik : ABD'nin yurtdışı yatırımlarından kar transferlerinin Amerikan GSYH'sı içindeki payı

Evet, "dünyanın en borçlu imparatorluğu" (Ken Rogoff, eski IMF Başekonomisti), evet açık veriyor ve dünya ABD'nin ikiz açıklarını -bütçe açığı ve cari açık- finanse etti, evet "Çin üretti, ABD tüketti"... Fakat ABD'nin yurtdışındaki doğrudan sermaye yatırımlarının getirisi ABD'ye akan ucuz sermaye akımlarının getirisinin 2 katına yakın. ABD 2000'lerde hem senyoraj geliri elde etti (dolar basarak), hem ABD'ye akan fonlara düşük getiri/faiz verdi, hem de kendisi dış yatırımlarından yüksek getiri elde etti ve bu "yüksek getiri" kar transferi olarak verilerde görünüyor.

Son olarak Emmanuel Saez, Thomas Piketty, Sir Anthony Atkinson vb çalışmalardan yüzde 1'lik üst dilimin gelirinde ücret ve primlerin payının son 30 yılda arttığını, kar, temettü vb kalemlerin payının gerilediğini belirtmek lazım. Vergiye esas gelirin beyanıyla ilgili teknik bir tartışma konusu. Ancak "yöneticiler akla hayale gelmez ücret ve primler alıyor" şeklinde basına yansıyan eleştirilerin verilerde de galiba bir karşılığı var. Elbette, yanlış anlayıp zinhar krizin nedenini bu sonuncu iddiaya bağlamamak lazım. Yazının bütünü manzaranın uzun dönemli anlamını ortaya koymayı amaçlıyor.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019