Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; kimimiz nutuk söyledik!*
Cumhuriyetimizin 100 yılını geride bıraktık. Tüm ülkede bayramı coşkuyla kutladık. Ben de bir kez daha siz değerli okurlarımın bayramını kutlarım. Bize özgür bir ülkede hür vatandaşlar olarak yaşama ayrıcalığı sağlayan Atatürk ve arkadaşlarını bir kez daha minnetle anıyorum.
100 yılın göstergeleri
100. yıl etkinlikleri kapsamında birçok şey yapıldı. Bunlardan biri de TÜİK’in “100 Yılın Göstergeleri” ismiyle yayınladığı bir doküman oldu. 874 sayfalık oldukça hacimli bir çalışma. Benim en çok ilgimi çeken bölümlerinden biri nüfusla ilgili olan istatistikler oldu. Zira genel olarak hem ekonomik hem tarihsel analizler yapılırken nüfus faktörünün etkisinin göz ardı edildiğini düşünürüm.
İnsanoğlu geçmişte yaşanan olayları analiz ederken içinde bulunduğu çağın zihin araçlarıyla düşünmeye eğilimlidir. 18. yüzyıl Osmanlı kentleşmesinden bahsederken sanki bugünkü gibi büyük kalabalıkların bir arada yaşadığı alanlardan bahseder gibi düşünülür ama bahsedilen kentler 10 bin kişinin ancak yaşadığı yerlerdir.
Osmanlı dönemi İstanbul’unun nüfusu en fazla 1 milyon bile yokken bugün 16 milyonluk bir şehirde yaşıyoruz. Hatta benzer yanılsama Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yılları için de geçerlidir. TÜİK’in çalışmasına göre bugün Türkiye nüfusu 2022’de 85,3 milyonken, 1927 nüfus sayımında bu rakam 13,6 milyondur. Savaş öncesi dönemde bu rakamın 17-18 milyon civarlarında olduğunu ve savaş kaynaklı büyük bir nüfus kaybı olduğunu da hatırlatalım.
Bugünle cumhuriyetin ilk yıllarındaki büyük nüfus farkı bize özgü bir şey değildir. Bütün dünya 19 ve 20. yüzyıllar boyunca yüksek nüfus artışlarına sahne olmuştur. Bunun sebepleri arasında iyileşen yaşam koşulları, gelişen tıp, azalan bebek ölümleri, azalan salgın hastalıklar vs. sayılabilir. Türkiye’nin toplam dünya üretiminden aldığı paya paralel bir şekilde toplam dünya nüfusundan aldığı pay da genel olarak %1’ler civarındadır. Özellikle 1955 ile 1965 arası dönemde nüfus artış hızı yıllık %3’ler civarına yaklaşmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkılmış olması, nispeten dünyada da refah artışlarının yaşanması vs. bu konuda ana etkenler olmuştur. Diğer taraftan 1935 sayımında erkeklerin oranı yaklaşık %48’ken kadınların oranı %52 olmuştur. Bu rakam şu anda yarı yarıyadır. Kadınların lehine oluşan bu farkın ana sebebi erkeklerin uzun savaşlar sonucunda cephede hayatlarını kaybetmeleridir.
Diğer çok çarpıcı bir istatistik de nüfusun ne kadarının kentlerde ne kadarının kırsalda yaşadığına ilişkindir. Buna göre şu anda toplam nüfusun %93,4’ü kentlerde yaşarken bu rakam 1927’de %24,2 seviyesindedir. Özellikle 2000 sonrası yapılan kır-kent tamındaki farklılıklar etken olsa da toplam kent nüfusundaki artış dramatik boyutta.
Savaşın büyük etkisi
Erkek ve kadın ayrımı yanında nüfusun yaş olarak hangi aralıklarda yoğunlaştığı konusu da önemli değişiklikler göstermiştir. Nüfusumuzun ömür beklentisi yıllar içinde artarken buna paralel olarak da yaşlanan nüfustan bahsetmemiz mümkün.
Ortanca(medyan) yaşın yıllar içerisindeki değişimi de aslında bu fenomeni destekler nitelikte. 1935’te ortanca yaş 21,2 iken, 2022 itibariyle bu rakam 33,5’tir. Bu da bize uzun yıllardır bahsi geçen Türkiye’nin genç nüfusunun ekonomi üzerindeki olumlu etkisi meselesinin de yavaş yavaş sonlandığını gösteriyor. Buradaki diğer ilginç detay; 1935’te erkeklerin medyan yaşıyla kadınların medyan yaşı arasındaki fark 4,3’ken bu fark 2022’de 1,4’tür.
Bu da bize savaşın erkek nüfus dağılımı üzerindeki etkisini bir kez daha göstermektedir. Bu konudaki son moral bozucu vererek yazıyı sonlandırıyorum. 1935’te kadınların medeni durumlarına baktığımızda “Eşi Öldü” kategorisine giren kadınların oranı %21’ken, bu rakam 2022’de %9,4’tür. Muhtemelen elimizde 1923 rakamları olsa çok daha dramatik bir tabloyla karşılaşacaktık. Bu verileri özellikle paylaştım ki ne büyük bedeller ödenerek bir ülke kurulduğu bir kez daha görülmüş olsun. *Orhan Veli Kanık – “Vatan İçin”