Nefret ortamından herkes zararlı çıkacaktır!
Toplumsal hayatımızdaki kırılganlığın vardığı aşamayı anlamamız için son günlerde yaşanlara bakmamız yeter. Dünyada terörün gemi azıya aldığı, canlı bombaların ülkemizde, Fransa’da ve diğer ülkelerde çok cana kıydığı bir ortamda, bir kısım insanımızın tepkileri, toplumdaki zenofobinin sınır tanımaz düzeye tırmandığını gösteriyor. Ölenlere saygı duruşu esnasındaki yuhalama ve ıslıklar, ortama uygun olmayan “Allahüekber” diye haykırmalar, yarın çok daha acı sonuçlar doğuracak saldırganlıklara zemin oluşturabilecektir.
Olay sadece sokak grupları ile de sınırlı kalmıyor. Muhtemelen uzmanlık ve becerilerinden ziyade “doğru” siyasi tercih sayesinde yüksek görevlere gelmiş, şimdi de büyükelçi sıfatını taşıyan bir muhteremin attığı tweetler de sokakta duyduklarımızdan aşağı kalmıyor: “Fransız piçleri Cezayir’de bir buçuk milyon insanı öldürürken neden susuluyormuş?” Büyükler böyle yazınca, sokağımız da görüşlerini kendi lügatı ve ufku içinde ifade ediyor.
Şimdilik dışa dönük gibi gözüken bu çirkinliklerin yarın içe dönük bir hüviyet kazanması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Kitle psikolojisine kendini kaptırıp olayın akışı içinde bilincini kaybeden, eyleminin anlam ve sonuçlarını değerlendirmekten uzaklaşan, böylece ruhi boşalma yaşayan kitlelerin, yarın tahrike kapılıp bugün saydıklarının, sevdiklerinin üzerine yürümesi söz konusu olabilir. Beklenmedik olayların denetlenmesi, engellenmesi bile mümkün olmayabilir.
Ne yapalım? Kamuoyunda liderlerin dikkatli olmaları, kutuplaşmaya dönük söylemlerden kaçınmaları, yatıştırıcı olmaları gerektiği söyleniyor. Bunun ötesinde, bu tür eylemlerin açık ve kesin dille kınanması lazımdır. Örneğin, Cumhurbaşkanımız Yunanistan ile yapılan maçtaki terbiyesizlikleri kınadı, aynı muameleyi başkalarının Türklere yapması karşısında ne düşünürdük diyerek, empati yapılmasını istedi. Bu tavrını her nahoş olayda sergilemelidir.
Maalesef sorun yalnız empati yapmakla giderilebilecek nitelikte değil. İki şey daha yapmamız gerekiyor. Bunlardan ilki, bu kaba eylemleri tahrik edenlere yaptırım uygulanmasıdır. Ellerindeki araçları hükümetin beğenmediği her türlü gösteride kullanmaya hazır kolluk kuvvetleri, her nedense, iktidar partisine meyyal bu tür göstericilere karşı herhangi bir tedbire gerek duymamaktadır. Daha da vahimi, bazıları duvarlara yazı yazarak, tuhaf sözler söyleyerek benzer çizgide oldukları izlenimini yaratmaktadırlar. Bu konuda bir şeyler yapılması göreve gelecek İçişleri Bakanının ilk ilgilenmesi gereken konular arasında olmalıdır.
İkinci yapılması gereken şey, kitle kabalığına ortak olan kamu görevlilerinin derhal görevden alınması, milletvekillerinin de disipline sevk edilerek cezalandırılmasıdır. Kararlı bir tutum sergilenmezse, tırmanan nefret ortamından, bundan fayda sağladığını düşünenler dahil, herkes zararlı çıkacaktır.