Neden Türkiye’nin bir pazarlama bakanı yok?

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Profesör Philip Kotler, “Modern pazarlamanın duayeni” olarak tanınıyor. Prof. Kotler’e göre, her disiplin olduğu gibi, pazarlama da ciddi bir değişim sürecinden geçiyor.

“Pazarlama bir şirketin büyüme motorudur” diyor Prof. Kotler. Eskiden pazarlamanın satış, reklam ve promosyon gibi süreçlere dayandığını; bugün ise yaratıcılık, iletişim ve tüketiciye değer sunmak anlamına geldiğini ifade eden Kotler, “Eskiden pazarlama yarattığınız ürünü nasıl satacağınızla ilgiliydi. Yeni nesil pazarlama ise ne yaratacağınıza karar vermek anlamına geliyor. Sadece uygun bir ürün yaratıp yaratmadığınızla ilgilenmiyor, bu ürünün ‘yeni’ olup olmadığını da sorguluyor. ‘Yeni’ olmak, artık herşeyden daha önemli” diyor.

Kotler’in dikkat çektiği bir diğer nokta da bugüne kadar pazarlamanın temelini oluşuran “ürün, fiyat, mekan ve promosyon’ dörtlüsünün, “ürün, fiyat, hizmet, marka, tutku, iletişim ve dağıtım” yedilisi olarak genişlemiş olması.

Milenyum gençliğinin de etkisiyle, sadece dünyaya iyi davranan şirketlerin gelecekte ayakta kalan şirketler olacağını söyleyen Kotler’e göre, toplumdan uzak kalan şirketlerin yaşama şansı yok; çünkü hisse değeri artık dünyanın en “saçma” kavramı. Kotler, hisse değerinin bir strateji değil, bir sonuç olduğunu söylerken, şirketlerin değerini oluşturanların çalışanlar, müşteriler ve ürünler olduğunu ifade ediyor. “2000’li yıllarda doğan nesillerle rekabet edecekseniz bir amacınız olması gerekiyor” diye ekliyor. Küresel ısınma, göç, şehirleşme, fırsat eşitsizliği gibi çok sayıda sorunun yaşandığı bir çağda, amaç bulmak zor değil elbette. Ama önemli olan, Kotler’in dediği gibi, şirketin uzun vadeli değer yaratma amacının, kısa vadeli kar etme hedefi altında yok olup gitmemesi.

Prof. Kotler’in kurucusu olduğu Dünya Pazarlama Zirvesi (World Marketing Summit) bu sene ilk kez İstanbul’da İTO ev sahipliğinde düzenlendi. Zirve sonrasında bir araya geldiğimiz Prof. Kotler’in yorumlarından öne çıkan başlıklar şöyle:

● “İstanbul bir marka, Türkiye bir marka. Dünyanın diğer şehirlerinden, ülkelerinden çok daha fazlasına sahipsiniz. Neden Türkiye’nin bir pazarlama bakanı yok? Ticaret bakanı, turizm bakanı gibi her ülkenin bir pazarlama bakanı olmalı. Ülkenin tanıtımı daha iyi, daha doğru yapılmış olur bu sayede.”

● “Yaşadığımız çağ, hem dikkatli hem de cesur olmayı gerektiren bir çağ. Şirketlerin rekabet edebilmek için fark yaratmaları, yenilikçi olmaları gerekiyor; yaşadığımız ekonomik koşullar da bunları yaparken risk almayı gerektiriyor. Şirketler yerel, bölgesel ve global düşünmeli; yaratırken, içinde bulundukları ortamın şartlarını da dikkate almalılar.”

● “Devleti yöneten liderlerin iş dünyasını yakından tanımaları önemli. Donald Trump da bir işadamı; ama kötü bir işadamı. Ülkenin yarısı onun gitmesini istiyor. Yüzde 40’ı ise onu destekliyor. Trump; bencil, hiçbirşey okumayan, kimseyi dinlemeyen bir insan. Sanki bu dünyada yaşamıyor, kendi kafasında yaşıyor.”

● “Çin ise çok iyi yönetiliyor: Çinli liderler büyük bir dikkatle seçiliyor. Çin’in tüm dünyaya yayılma amacı ‘kar etmek’ değil, ‘etki sahibi’ olmak.”

● “İstanbul finans merkezi olmak istiyor mu? Bugün Londra dünyanın finans merkezi konumunda. Paris de istedi bu rolü üstlenmek. Finans merkezi olmak için üç temel şart var: Birincisi güven vermek. İnsanlar paralarını getirip İstanbul’a yatırmak isterler mi? Türkiye bu güveni verecek şekilde yönetiliyor mu? İkincisi, yaratıcılık ve yenilikçiliğe açık olmak. Blockchain teknolojisi bunun bir örneği. Üçüncüsü ise dünyanın daha iyi bir yer olmasını istemek. İşin yeniden tanımlanması ve herkese fayda sağlayacak ortak bir amaç belirlenmesi çok önemli."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar