Neden kriz?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Kapitalizm sık sık "piyasa ekonomisiyle" özdeşleştirilir. Piyasa ekonomisinin doğuşu belki de en iyi Büyük Dönüşüm isimli kitapta Karl Polanyi tarafından yaklaşık 65 yıl önce hikaye edilmiştir. Polanyi'ye göre piyasa "kurulan-kurumsallaştırılan" bir süreçti ve doğal olarak ortaya çıkan kendiliğinden varolan bir düzen değildi. Genellikle, fiyat mekanizmasının piyasanın temeli olduğu da düşünülür. Bu noktada da anahtar isim von Hayek olabilir çünkü 1950'den sonra uğramış olduğu "yalnızlaştırma" süreci ne kadar derin olursa olsun ve "mühendis iktisat" ekolü veya neoklasik ortodoksluk, ya da otomata ve bilgisayar bilimine dayalı siborg tercihlerinden ne kadar uzak düşerse düşsün, von Hayek'in "örtük bilgi" nosyonu, bir metaforun etkili olabileceği kadar ve tüm neo-Avusturyacı tadına rağmen, fiyat mekanizmasını tanımlamada revaçta kalabilmişti. Hayek'in mantık ve matematik konularındaki neredeyse sıfır seviyesindeki bilgi ve ilgisine rağmen bu böyle olageldi. Daha bilimsel bir damara dayanmak isteyen iktisatçılar içinse fiyat sistemi bir komünikasyon, komuta ve kontrol sistemi olup enformasyonla desteklenmişti. Siyaset bilimcilerin kapitalizmin dar anlamda bir bireysel rasyonalite hipotezini içerdiği saptamasına paralel olarak, fiyat mekanizması, bir komünikasyon kanalı açarak bireysel rasyonaliteye dayalı davranışın tek olası yönünü göstermiş sayılıyordu.

Enrico Barone'den beri Batı iktisadının sosyalizmle ilgili temel tartışma konusu merkezi planlı (piyasasız) ekonomilerin statik bir çerçevede optimal kaynak dağılımını gerçekleştirip gerçekleştiremeyecekleri idi (Pareto anlamında etkinlik). Lange-Taylor tipi "piyasa sosyalizmi" modeli de bu soruya bir cevap olarak ortaya atılmıştı. İktisadi düşünce tarihi açısından bakınca, Lange-Taylor modelinin modern mikro iktisadın ortaya çıkış sürecinin asli bir parçası olduğu söylenebilir. Batı iktisadının temel teorik çerçevesi olan neoklasik teori açısından en önemli sorunun etkinlik problemi olarak görülmesinde gerçekten de şaşılacak bir şey yoktur. Neoklasik iktisadın temel tezleri (i) Rasyonel ajanların kâr/fayda maksimizasyonu sonucu rekabetçi piyasa şartlarında optimal kaynak dağılımına ulaşılacağı (ii) Fiyatların gerekli tüm iktisadi enformasyonu -tam etkin olmayan bir biçimde de olsa- taşıdıkları (iii) Piyasanın en etkin iktisadi organizasyon tipi olduğu noktalarında toplanabilir. Özellikle fiyatların optimal taşıdıkları şeklinde bir iddianın neoklasik literatürde olmadığını belirtmek isterim. Gittikçe artan bir hızla enformasyon asimetrileri modern iktisada girmektedir. Örneğin, teknik manasıyla "rasyonel beklentiler" postüle etmek bile bir "rasyonel beklentilere dayalı rekabetçi genel dengenin" etkin (Pareto optimal) olduğu iddiasını içermemektedir. Bu bakışın doğal uzantısı optimaliteyi engelleyen problemleri ön plana çıkarmak ve tedavi önermekten ibaret bir politika paketi üzerinde yoğunlaşmaktır. İktisatçıların teşvikler, etkinlik artırıcı kontrat ve kurumsal düzenlemelerin analitik tasarımı, enformasyon sorunları ve karar verme sürecinin analizi üzerinde durarak herhangi bir ekonomiye bu optikten baktıkları söylenebilir. Bir başka deyişle, her türlü ekonomik yapı rekabetçi piyasanın hipotetik özelliklerine yakınlığı/uzaklığına göre değerlendirilmektedir.

Bu noktada durup bazı noktalara değinmekte yarar olabilir. (1) İktisat teorisinin "ana akımının" tüm alt modellerini neoklasik olarak nitelemek ne doğru ne de mümkündür. (2) "Statik etkinlik" ifadesi dinamik modellerde optimalite özellikleri mutlaka değişecek anlamına gelmez. Temel statik modellerde görülen optimalite özelliklerinin dinamik modellerde ne ölçüde korunduğunu görmek için makrodinamik dinamik genel denge modellerine bakmak gerekmektedir ve sonuçlar modele özeldir. Statik optimaliteye ulaşılamaması da o kadar önemli olmayabiliyor ve verili bir anda optimal olmayan bir şekilde kaynak dağıtmanın uzun dönemde pozitif verimlilik etkisinin olabileceği de neoklasik iktisadın kıssalarından biridir. Ayrıca, neo-Avusturyacılara haklarını teslim ederek fiyatların enformatif rolünün başka türlü anlaşılmasının gerektiği -mühendislikten alınan "signalling" (sinyalleme) modellerindeki gibi değil- ve kapitalist ekonomilerin temel üstünlüğünün farklı türde bir esnekliğe dayalı olduğu savunulabilir. Dinamik etkinlik probleminin daha önemli olduğunu düşünmek mümkün. Ancak kapitalizmin üstünlüğünü yaratan şeylerin esaslı bir bölümünün dinamik etkinlik kriterinin pergelinden de kaçtığını sanıyorum. "Dinamik etkin olmama hali" klasikleşmiş model ve makalelerde ortaya çıkıyor ve örneğin ABD ekonomisinin dinamik olarak etkin olduğunun kesinlikle ortaya konduğunu bilmiyorum. Kapitalizme üstünlüğünü veren öğelerin giderek hem pratikte, hem teoride gözden kaçmaya başladığını, geri plana düştüğünü söylemek heterodoks bir neo-klasik için bile mümkün.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019