Ne yiyip ne içiyoruz haberimiz var mı?

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Bu ülkeye neler oldu, nereye gidiyoruz gibi mânâsız sorular soracak değilim. Her ülke, toplumun seçtiği yoldan  götürdüğü yere gider. Türkiye de toplumun bir kesiminin seçtiği yoldan varması kaçınılmaz yer neresiyse, oraya doğru hem de hızını artırarak gidiyor!

CHP lideri Deniz Baykal'ın istifasına yol açan son olay, başta siyaset olmak üzere tüm alanlarda kötü gidişi kontrol altına alacak veya durduracak  maddi ve ahlakî fren mekanizmalarının etkisizleştirildiğini veya yok edildiğini gösteriyor.

Anayasa ve yasalarda yazılı tüm bireysel hak, özgürlük ve güvencelerin, özel yaşam ve hane dokunulmazlığı dahil, bu frensiz gidişin ağır tehdidi altına girdiği bu dönemde, ilginçtir, ülke ekonomisini 'hijyenik üretim', birey ve toplum hayatını 'sağlık' yönünden ilgilendiren güvenceler de elden gidiyor gibi…

TBMM'de bir tasarı

Gıda sektöründe 40 bin civarında 'kayıtlı' üretici işletme faaliyet gösteriyor. Dağıtım ve nihai satış noktalarıyla birlikte bu sayı 500 bini aşıyor. Türkiye'de imalat sanayisiyle birlikte irili ufaklı toplam işletme sayısının 1 milyon 800 bin, bilemediniz 2 milyon olduğu dikkate alınırsa, gıda sektörünün ekonomideki yeri ve ağırlığı daha iyi anlaşılır.

Bu Sektör kadar 70 milyonluk tüketici kütlesini de doğrudan ilgilendiren bir kanun tasarısı TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmeyi bekliyor. Tasarının adı uzun: Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı.

Birbirinden farklı dört konunun tek kanun tasarısında ne işi var, diye sorabilirsiniz. Tasarıyı yazanlara göre Avrupa Birliği müktesebatına uyum gereği böyle olması lâzım. AB'deki vaziyeti bilenlere göre ise, orada bu konular bir 'temel' kanuna bağlantılı dört 'tüzük'le düzenlenmiş.

Tasarı bu karmaşık yapısıyla yasa tekniğine uygun bulunmuyor. Ancak, özellikle bazı meslek kuruluşları tarafından 'gıda güvenliğimiz tehlikede'

diye eleştiriliyor ki bu, yasa tekniğinden çok daha önemli bir sorun: Meselenin özü!

Üretim denetim dışı             

Tasarının en tartışmalı ve meslek kuruluşlarının tepkisini çeken yönü, gıda maddesi üretiminin hammaddeden nihai mamul aşamasına kadar denetimini ortadan kaldıracak olması. Tasarı bu haliyle kabul edilirse, 15 yıldan beri gıda işletmelerinde uygulanan ve üretim sürecini baştan sona denetleyen 'sorumlu yöneticilik' yapılanması büyük ölçüde son bulacak.

Büyük ölçüde, çünkü tasarı 'sorumlu yöneticilik' müessesesini 30 beygir üzeri motor gücüne ve 10 kişiden fazla çalışana sahip işletmelerle sınırlıyor. Bunu da küçük işletmeleri personel maliyet yükünden kurtarmak gerekçesiyle öngörüyor. Ayrıca, bu düzenlemenin sektörde halen sayıları 20 bini bulan gıda, kimya ve ziraat mühendisini devre dışı bırakacağı belirtiliyor.

Mühendisler devre dışı kalırsa şu olacakmış: Tüketime sunulan gıda maddelerinin yüzde 80'ine denetleyici mühendis eli değmeyecek, ne tükettiğimizi bilmeden kaşar yerine margarin, baharat yerine kiremit tozu satın almamız ve yememiz mümkün hale gelecekmiş. Görünen o ki, gıda güvenliğimizi bundan böyle  etikette unvanı  yazılı işletmenin 'motor beygir gücüne' emanet edeceğiz; 30'ün üstündeyse ne âlâ…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013