Ne yapalım? Onlar da kötü…

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Geçenlerde bir toplantıda önemli bir uluslararası kurumun yetkilisi şöyle diyordu: “Gelişmekte olan çoğu ülkenin Ankara’daki temsilcileri Türkiye’nin bulunduğu konuma, yani ‘üst orta gelir’ grubunda yer almasına gıpta ediyorlar ve Türkiye’yi takdir ediyorlar. Oysa hem Türkler hem de gelişmiş ülkelerin Ankara’daki temsilcileri Türkiye’nin bu konuma razı olmaması gerektiğine; potansiyelini kullanamadığına dikkat çekiyorlar. Yıllardır ‘üst orta gelir’ grubundasınız; bunu yeterli görüyorsanız bugüne kadar yaptıklarınızla yetinebilirsiniz. Yok, gelişmiş ülkeler ligine terfi etmek istiyorsanız şimdiye kadar yaptıklarınızın yeterli olmadığını görmeli, önemli yapısal sorunların üzerine gitmelisiniz”. 

Neresinden bakarsanız doğru bir saptama. Daha geçen hafta Asyalı bir diplomat ile Türkiye ekonomisi üzerinde gevezelik ediyordum. Türkiye’nin önemli miktarda dış borçlanma yapmasına karşın son üç yıldır düşük bir oranla büyümesine dikkat çekip, bunun üstesinden nasıl gelinebileceğini tartışmaya niyetleniyordum. İş tartışma aşamasına gelmeden, düşük büyümenin salt Türkiye’nin değil, son yıllarda çoğu ülkenin ortak sorunu olduğunu belirtti. Kısacası, Türkiye’nin düşük bir oranla büyümesini pek de önemsemedi. 

Oysa gelişmiş ülkeler ligine terfi etmesi için, bırakın düşmeden önceki ‘yüksek’ büyüme oranlarını, çok daha yüksek büyüme oranlarını yakalaması gerekiyor Türkiye’nin. Yoksa elbette mevcut büyüme oranlarıyla ‘orta üst gelir’ grubunda yıllarca kalabilir. Bu gerçek bir tarafa, gerçekten Türkiye’nin son yıllardaki düşük büyüme oranı genel bir olgu mu? 

Bu sorunun yanıtı önemli; çünkü öyleyse eğer ortak bir sorun ile karşı karşıyayız demek. Elbette, “ben kötüyüm ama o da kötü” bir avuntu olamaz ama hiç olmazsa bizim önemli bir hatamız yok anlamına gelir. 

Önce yakınlarda altını çizdiğim son derece sevimsiz bir gelişmeyi hatırlatayım bir kez daha. Şu: 2012- 2014 dönemindeki ortalama büyüme oranımız yüzde 3. Bu oran yüzde 4.5 dolaylarındaki uzun dönem (1960-2014) ortalama büyüme oranımızın çok altında. Dahası var: 2002-2007 döneminde yurtdışından net dış kaynak (kısa vadeli borç, uzun vadeli borç, doğrudan yatırım, portföy yatırımı; yani her türlü dış borç) kullanımımızın milli gelire oranı yüzde 5.3 düzeyindeydi. Aynı dönemde ortalama büyüme oranımız ise yüzde 6.8 oldu. Oysa 2012- 2014 döneminde milli gelirimizin yüzde 7.5’i kadar, yani daha fazla dış kaynak kullandık. Buna karşılık, az önce belirttiğim gibi yüzde 3 oranında büyüdük. 

Farklı bir ifadeyle, 2002-2007 döneminde bir puan büyüme için milli gelirimizin yüzde 0.8’i kadar dış borca gereksinim duyduk. Oysa 2012- 2014’te bu gereksinim milli gelirimizin yüzde 2.4’üne çıktı. Burada bir parantez açıp ‘bilinen ezberlere’ tamamen zıt bir şeye dikkat çekeyim. Üzerinde daha sonra dedikodu yaparım. Şu: 2002-2007 dönemi, özellikle de 2002-2006 dönemi, Merkez Bankası’nın ‘yüksek faiz-düşük kur’ politikası uyguladığı dönem olarak adlandırılır. Peki, nasıl oluyor da böyle bir dönemde az önce verdiğim ‘yüksek büyüme-düşük dış borçlanma’ oluyor. Evet, evet; nasıl oluyor da oluyor? “Şimdi bu karda kışta kim ezberlediğinin dışına çıkmak ister?” diyorsanız unutun gitsin. Ama unutmamakta yarar var derim. 

Neyse… Gelelim şu “canım elalemde de düşük büyüme” var savına. 2012-2014 dönemine dair anlaşılabilir nedenlerle haklarında bilgi olmayan Suriye ve Güney Sudan’ı çıkarırsanız, ‘IMF Dünya Ekonomik Görünümü’ veritabanında 187 ülke yer alıyor. 2012-2014 döneminde bu ülkelerin 102 tanesinin ortalama büyüme oranı yüzde 3 ve yukarısında. Türkiye gibi yüzde 3 oranında büyüyen ülkeleri dışlarsanız tam 95 ülkenin yüzde 3.1 ve daha yüksek bir oranda büyüdüğünü görüyorsunuz. 

Elbette bu ülkelerin bir kısmı çok küçük ülkeler. Ama hepsi öyle değil. Mesela şu ülkeler var yüzde 3.1 ve üzerinde büyüyen: Çin, Endonezya, Filipinler, Kazakistan, Kolombiya, Litvanya, Hindistan, Malezya, Peru, Şili, Tayland. 

Bir hatırlatma daha: Bizden daha düşük bir oranda büyüyen ülkelerin çoğu gelişmiş ülkeler. Bu ne kadar ‘avuntu’ olur bilemiyorum. Ama sorun ortada: Türkiye’ye son yıllarda bir şeyler oluyor: hem düşük bir oranda büyüyor hem de yüksek oranda dış kaynak gereksinimi duyuyor. Yazıda, aynı dönemde özel yatırımların azaldığından söz etmedim bile. ‘Özlü söz’: Gerçeklerle kavga edilmez. Ama politika üretip sorunları çözmek istiyorsanız, gerçeklerle yüzleşmek gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018