Ne olur?
Bugün bir sohbet esnasında, artık döviz kuru ile ilgili yazı yazmaktan ve konuşmaktan sıkıldığımı belirtmeme rağmen, yine dayanamadım ve hem kura, hem de bundan sonraki süreçte ticaretin izleyeceği seyire biraz dokunmak ve yorumlarda bulunmak istedim. Öyle ki, galiba şu anda en önemli gündemlerimizden bir tanesi de bu olsa gerek.
Ülkemizde son günlerde, gündem konusunda en bol dönemi geçirdiğimize neredeyse eminim. Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan terör olaylarını mı konuşmalı, Batı’da yaşanan sığınmacıların başına gelmedik konuları mı, Edirne’ye kadar yürümelerini mi, Hacı kafilesinin başına gelen kazayı mı, artan dövizin ne olacağını mı, yaklaşan seçimi mi. Öyle çok konu var ki konuşulabilecek, inanın bu sadece bir kısmı. Bizler elbette ekonomi ile ilgilenen kişiler olarak, işin daha çok ticaretimize ve iş dünyasına olan yansımalarını merak ediyoruz. Örneğin 500 milyar dolar ihracat hedefimizi konuşamaz hale geldiğimiz gibi, cari açığımızdaki son duruma da çok fazla dönüp bakamıyoruz. Son günlerde merakla beklenilen FED’in faiz arttırımı konusunda vereceği kararı ise yakından takip ediyor, adeta kaderimizi buna bağlıyoruz.
Hiçbirimizin işi elbette fal bakmak değil, ancak felaket senaryoları oluşturmayı da şahsen doğru bulmuyorum. Ekonomilerde devamlılık esasından yola çıkarak, ne üretimde, ne de tüketimde geri adım atmıyor olmak, büyüme hızından ödün vermemek son derece önemli. Ülkemiz açısından, dış ticaret hacmini ve dengesini koruyabilmek de çok büyük önem arz ediyor. Dövizdeki bu dalgalanmanın, aslında kimsenin işine gelmediğini, kısa vadede ihracatçının lehine gibi görünse de, özel sektörün, bilhassa sanayicilerin önemli ölçüde döviz borcu olduğunu unutmamak gerekiyor. Ülkemiz artık çok büyük oranda, dış ticarete dayalı bir konumda. Bugün, otomotiv ve tekstil ihracatı halen ülkemizin lokomotifi olarak seyrederken, turizmdeki düşüşün yarattığı döviz açığı, elbette önümüzdeki aylarda bize daha fazla tesir edecek. İşte tam bu sırada, ülke içindeki siyasi istikrarın, ekonomik istikrarın asıl temeli olduğunu tekrar bir hatırlamak, bürokrat ve siyasilere de hatırlatmak gerekiyor. Merkez Bankası’nın izleyeceği politikaların da döviz üzerindeki etkisinin büyük olacağını düşündüğümüzde, buradan çıkacak kararların, siyasilerden etkilenmeden oluşması gerektiği hususunu da akıldan çıkarmamak lazım.
Bugün aslında kendime, geçtiğimiz gün bir röportaj ile de katkı verdiğim, ülkemiz için önem arz eden, Balo yük taşıma projesine ayıracak, UTİKAD ve diğer ortakların bu konudaki düşüncelerine yer verecek, yabancı ortak girişimlerinden söz edecektim. Öyle ki, ekonomideki istikrar karnemizin, yabancı sermayeli kuruluşlar açısından nasıl değerlendirileceğini de düşünürken, birden bu yazı çıkıverdi klavyeden. Zannedersem, içinde bulunduğumuz ruh halinden olmalı. Ama benim herkese; sanayicisinden tüccarına, lojistikçisinden gümrük müşavirine, ithalatçısından ihracatçısına çağrım, bu ruh halinden biran önce kurtulup, hızlıca ekonomik istikrar için mevcut durumlarımızı muhafaza etmeye ve hatta daha iyiye götürmek için çabalamak yönünde. Aksi halde iş işten geçmiş olacak.
Haftaya bayram, bir soluk, bir nefes. Tüm Müslüman aleminin bayramını tebrik ediyor, barış dolu günler temenni ediyorum.