Ne olacak bu kulüplerin hali? (II)
Önceki hafta Borsa İstanbul (BİST), Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor'a finansal tablolarında belirlenen bazı eksiklik ve olumsuzlukların giderilmesine ilişkin bazı uyarılar yapmıştı. Biz de bu kapsamda kaleme aldığımız geçen haftaki yazımızda bu uyarıların ne anlama geldikleri üzerinde durmuştuk. Bu hafta da kulüplerin içinde bulundukları bu olumsuzluklardan nasıl kurtulmaya çalıştıklarını sizlerle paylaşacağız.
Finansal darboğazlara yol açabilecek temel olumsuzluklar
Geçen hafta da belirttiğimiz gibi Borsa İstanbul'un kulüplere yaptığı uyarıları üç ana başlıkta özetlemiştik. Bunları kısaca anımsayacak olursak: Borsa İstanbul özetle;
1) Kulüplerin net işletme sermayelerinin negatif olmasını,
2) Kulüplerin kısa vadeli yükümlülüklerinin, gelirlerinden fazla olmasını,
3) Kulüplerin sahip oldukları borçlarının önemli bir bölümünün yabancı para, gelirlerinin ise yine önemli bir kısmının TL olması nedeniyle, açık döviz pozisyonu taşımalarını kulüplerin mali yapılarını tehdit eden unsurlar olarak görmüştü.
Bu maddelere ek olarak, BİST ayrıca Fenerbahçe Sportif AŞ'nin, 189 milyon TL'ye ulaşan alacaklarının kulüpten en kısa sürede tahsil edilmesini talep etmişti.
Kulüplerin finansal durumları SOS veriyor!
Yukarıda ana başlıklarıyla ele aldığımız konuları içeren finansal verileri toplu ve özet olarak aşağıda sizlerle paylaşıyoruz. Kulüplerin 31.12.2012 itibariyle Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) gönderdikleri mali tablolardan oluşturduğumuz aşağıdaki tablo, bize kulüplerin mali yapılarının SOS verdiğini gösteriyor.
Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere, BİST’e kote Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un KAP’a gönderdikleri finansal tablolarında yer alan verilere göre kulüplerin finansal yapılarında çok önemli sorunlar bulunuyor.
Kulüplerin 31.12.2012 tarihli finansal verilerine göre tüm kulüplerin net işletme sermayeleri negatif görünüyor. Yani, kulüplerin kısa vadeli yükümlülükleri (borçları), dönen varlıklarının üzerinde. Buna göre, kulüplerin sahip oldukları kısa sürede nakde çevrilebilecek varlık ve alacaklarının, kısa vadeli borçları karşılayamaması durumu söz konusu.. Dönen varlıkların, kısa süreli borçları karşılamakta yetersiz kalması nedeniyle, günlük operasyonlar için yeterli kaynaktan yoksun olduklarını söyleyebiliriz.
Hiç bir kulübün geliri borcunu karşılamıyor!
BİST’in bir diğer uyarı konusu ise, sürekli döndürülmek zorunda kalınan ve her sene ilave faiz, komisyon ve kur farkı nedeniyle giderek artan ve ödenemez duruma gelen borçlar. Kulüplerin hiç birinin bir yıllık geliri bir yıl içinde ödemesi gereken borçları karşılamıyor. Bu kapsamda bakıldığında, Galatasaray 322.7 milyon TL gelir elde ederken, ödemesi gereken borç 343.9 milyon TL'ye ulaşıyor. Fenerbahçe'nin borcu 315.2 milyon TL'ye yükselmişken, geliri 246.5 milyon TL civarında. Beşiktaş ise 182.2 milyon TL borcu 147.4 milyon TL gelir ile çevirmek durumunda. Trabzonspor’a bakıldığında da 66.7 milyon TL gelirin karşılığında, kulübün 180.5 milyon TL borca sahip olduğu görünüyor.
Kulüplerin özkaynakları ekside
BİST’in bir başka uyarı konusu ise kulüplerin öz sermayelerinin negatif olmasına ilişkindi. Yani, kulüplerin zaman içinde oluşan zararlarının öz kaynaklarının üzerine çıkması durumundan bahsediyoruz. Özellikle, başta transferler olmak üzere her geçen yıl kulüplerin yaptıkları harcamalar artarken, gelirlerin bu denli artmaması, kulüpleri önemli zararlara itiyor. Yıllar itibariyle biriken toplam zararlar ise, kulüplerin öz kaynaklarını eritmeye sebep oluyor. Bu durum, bir süre sonra öz kaynak açığına dönüşmeye başlıyor. Aşağıdaki tablodan da görüldüğü üzere Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un öz kaynakları eksiye dönmüş durumda.
Kulüpler ne yapacaklar?
BİST’in uyarılarına göre kulüpler öncelikle net işletme sermayesi açıklarını gidermek zorundalar. Burada esas olan, kulüplerin net işletme sermayesi açıklarını karşılayabilmek için kulübe taze para girişi sağlamaları, yani yeni kaynak bulmalarıdır. Bu çeşitli şekillerde yapılabilir. Kulübün kendi faaliyetlerinden kısa sürede çok yüksek gelir yaratması kolay olamayacağı için, geçmişte olduğu gibi hisse satışından tutun da, eldeki değerli varlıkların satışına kadar bu iş götürülebilir.
Kaynak bulmanın her zaman mümkün olmadığı durumda ise kulüplerden küçülmeye gitmeleri beklenir. Ancak bu netameli bir durum olduğu için popülist politikaların da etkisiyle kulüpler bu yola pek gitmek istemezler. Çünkü küçülme demek takım maliyetinin düşmesi, maliyetlerin kontrol altına alınması, sportif rekabet ve performanstan bir süreliğine de olsa taviz vermek anlamına gelir ki, sadece sportif başarıya odaklı tribünler bu politikadan pek hazmetmezler.
Taze para şart
Kısacası, kulüp içinde bulunduğu finansal darboğazdan kurtulabilmek için mutlaka kulübe taze kaynak bulmak zorundadır. Bunu yapabilmek için de ya gelirlerini artıracak, ya da elindeki varlıklarını satarak taze para temin etmek durumundadır. Gelirlerini kısa vadede artırmak o kadar mümkün olamayacağı için taze para için kulübün önünde yine üç yol bulunuyor: kulüp yönetimi ya eline cebine atacak, ya hisse satışı yapacak, ya da aktiflerinden veya futbolcularından bazılarını satarak nakit girdi sağlayacaktır. Aslında, bu bir küçülme politikasıdır. Süreç içinde sportif rekabet gücünü düşüreceği endişesiyle çoğu zaman bu yöntem tercih edilmez, ta ki "bıçak kemiğe dayanıncaya kadar."
Eğer bu yollardan biri tercih edilmezse, kulüp yeniden borçlanmaya yönelecektir. Borçlanmaya yönelmek ise kısa sürede kulübe bir nakit rahatlığı yaratmakla birlikte, orta ve uzun vadede sorunu daha da kronik ve yönetilemez hale getirebilir.
Borç yapılanması kulübe zaman kazandırır
Kulüpler var oldukça, futbol yaşamlarını devam ettireceklerine göre bir şekilde onların gelir yaratma potansiyelleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda Süper Lig'de her zaman oynayacak olmak ciddi bir gelir potansiyelini de beraberinde getiriyor. Ancak, kulüp harcamalarının mali yapıyı bozması, kulübü çeşitli arayışlara götürür. En azından yeni kaynak bulunamıyorsa, çeşitli alternatifler kullanılarak, mevcut kısa vadeli borçların vadeleri uzatılıp kulübün üzerindeki borç baskısı azaltılabilir. Kulübün kısa süreli yükümlülüklerinin ötelenmesi ya da ileriki yıllara yayılması, kulübe finansal anlamda nefes aldırır. Bu aynı zamanda görsel olarak bilançoyu da düzeltir, dengeler. Kısa vadeli borçların, toplam borçlanma içindeki payının azaltılması, kulübün üzerindeki finansman yükünü hafifletir. Kulübün finansal yapısı üzerinde borç baskısının azalması, kulübün sportif rekabet gücüne olumlu etki yapar. Kulüp gündelik operasyonlarını gerçekleştirmekte zorlanmaz. Sıcak para ihtiyacı minimuma iner.
Diğer bilançoyu dengeleme yöntemleri
Günlük finansal yaşamda çokça başvurulan yöntemlerden birisi de, vergi kanunlarının veya ilgili diğer yasaların verdiği olanaklardan yararlanarak, kulübün bilançosunu dengeleyebilme yöntemlerine başvurmaktır. Buna kısaca, "bilanço makyajı" da denilebilir. Aslında, gerçek durum değişmemekle birlikte, bilanço teknikleri kullanılarak, kâğıt üzerinde kulübün bilançoları daha dengeli hale getirilebilir. Bu konuda en çok kullanılan yöntemlerden birisi, yasanın da verdiği izinle kulüplerin sahip oldukları assetlerini değerleme yoluna gitmeleridir. Mevcut varlıklar veya futbolcuları yeniden değerleyerek, dönen varlıkların değerleri arttırmak suretiyle kulübün varlıkları şişirilir ve kısa süreli borçlar ile dönen varlıklar arasındaki olumsuz fark giderilerek veya yeni oluşan olumlu fark özkaynaklara eklenerek, kulübün kısa süreli kredi değerliliği daha iyi, özkaynak yapısı da daha güçlü bir hale getirilmiş olur. Ama bunun gerçekte kulübe katkısı kaydi anlamda olur, ne var ki taze para ihtiyacı hala devam ediyordur.
Finansal fair play sıkıştırıyor
Ancak, 2014-15 sezonuyla birlikte UEFA Finansal Fair Play kriterlerinin hayata geçirilecek olması nedeniyle, kulüpler borçlanmalarını da iyi yönetmek ve özellikle futbol dışından gelen fonları kaynaklarına iade etmek durumundadır. Bu nedenle, kulüplerin başta başkanlar olmak üzere kulüp yöneticileri ile üçüncü kişilere olan borçları, kulüpler tarafından alacaklılarına ödenmek zorundadır.
UEFA'nın FFP kapsamında getirdiği bir önemli kısıtlama da, "kabul edilebilir zarar" uygulamasıdır. Bu uygulamaya göre, kulüplerin 2014-15 sezonundan başlamak üzere yapabilecekleri zarar tutarı yıllık maksimum 45 milyon euro ile sınırlandırılmıştır. Bu tutar ilerleyen yıllarda 30 milyon euro olarak belirlenmiştir.
Kabul edilebilir zarar uygulaması
UEFA Finansal Fair Play uygulamaları kapsamında 2013-2017 sezonları arasında kulüpler için “Kabul Edilebilir Zarar” uygulamasına yöneldi ve yapılabilecek zarar tutarlarını belirledi. Buna göre kulüpler için Kabul Edilebilir Zarar” kavramı, bir izleme döneminde lisans sahibi kulübün gelir ve giderleri arasındaki maksimum fon açığını anlatıyor. Buna göre, 2011-12 ve 2012-13 sezonlarında profesyonel futbol kulüplerinin yapabilecekleri maksimum zarar 45 milyon euro, 2012-2017 sezonları arasında da bu tutar 30 milyon euro olarak belirlendi. 2017-18 sezonundan itibaren de kulüplerin kabul edilebilir zararları ise 30 milyon eurodan daha az olmak zorunda.
Sonuçta, kulüplerimizin içinde bulundukları finansal durum kulüplerimizin geleceklerini ve rekabet güçlerini tehdit eder durumda. Bu sorunlar giderilmediği sürece sağlıklı bir mali yapıya ve sürdürülebilir iktisadi duruma ulaşmamız, sportif performansımızı yukarılara taşımamız çok mümkün görünmüyor. Bu sorunlar FFP ile daha da ağırlaşacak gibi görünüyor.
Bu darboğazlardan kurtulabilmenin ve sportif rekabette geride kalmamanın yolu, sağlıklı ve rekabetçi bir mali yapıdan geçiyor. Bunu tesis etmekse, ancak kurumsal yönetimi kulüplerimize egemen bir örgüt modeli haline getirmekten geçiyor. Aksi takdirde, kulüplerimizi hiç te güzel günler beklemiyor.
Zarar eden kulüp sermaye koymak zorunda!
"Kabul edilebilir zarar" tutarının üzerinde zarar eden kulüp, bu farkı gidermek zorundadır. Buna UEFA “Başa Baş Noktası” demektedir. Örneğin 2014-15 sezonunda 50 milyon euro zarar eden bir kulüp " kabul edilebilir zarar" tutarı olan 45 milyon euronun üzerindeki 5 milyon euroluk zararı nakden gidermek durumundadır. Kulüpler ilgili yılda zarar yapıyorlar ve bu zarar tutarı, "Kabul Edilebilir Zarar Tutarı" üzerindeyse, izleyen yıllarda bu zararın azalıp azalmadığına bakılıyor. İzleyen yıllarda da zararda bir azalma gözlemlenmiyor ya da öz kaynak açığı giderilemiyorsa, söz konusu kulüp Finansal Fair Play testini geçemeyeceğinden UEFA Lisansı alamıyor.