Ne olacak bu Avrupa futbolunun hali?
Tanıl Bora'nın dediği gibi "Dünya Kupası futbolun Ramazan'ı" ve bu Ramazan siz bu yazıyı okuduğunuzda bitmiş, kupa da sahibini çoktan bulmuş olacak. Kıran kırana bir mücadele sonucunda kupaya uzanacak takım ister Hollanda, isterse İspanya olsun bir ilk gerçekleşmiş olacak. Futbol tarihlerinde ilk defa bu takımlardan birisi şampiyon olmuş olacak.
Hollanda bugüne kadar iki kez final oynayıp kaybetse de, bu kez portakallar ilk defa ev sahibi bir ülkeye karşı oynamayacaklar. Hollandalılar 1988 yılında Eurocup'ı kazanırlarken, bugüne kadar üç kez de finale yükselme başarısı gösterdiler. 1974, 1978 ve son olarak ta 2010. 1974'te ev sahibi Almanya'ya, 1978'te de yine ev sahibi Arjantin'e karşı finalde kaybeden Hollanda Milli Takımı bu kez işi sıkı tutmaya çalışacak. 1970'lerde üstün bir performans ortaya koyan Hollanda futbolu aynı zamanda Total futbolu da, futbol oyun anlayışı ve sistemine armağan eden bir ülke…
İspanya ise bugüne kadar en iyi performans olarak yarı finali görmüş bir ülke. 1950 Dünya Kupası'nda dördüncü olan İspanya bugüne kadar tam on üç kez Dünya Kupası elemelerine katılabilme başarısı göstermiş. Ancak 2010 Dünya Kupası'na kadar çok önemli bir başarıya ulaşamamışlar. 2008 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası'nda kupayı müzesine götüren İspanyollar şu an Dünya kupasını da evlerine götürebilme şansına sahip olacaklar.
İki farklı sistem sahibi ve futbol anlayışına sahip iki değişik milli takımın mücadelesine tanık olacağız. Bir yandan sürekli futbolcu üretip bunu yurtdışına ihraç eden ve bundan çok önemli futbol geliri elde eden bir ülke, diğer taraftan borç yükü altında olmakla birlikte dünyanın en ünlü takımları ve oyuncularına sahip, futbolcu ithalatının çok önemli boyutlara geldiği bir İspanya'yı izleyeceğiz.
Bugüne kadar ortaya konan futbol, saha içindeki oyun anlayışı, fizik kondüsyon, taktik ve teknik olarak İspanya'nın ağır bastığı final maçı öncesinde Hollanda'nın tecrübesi ve final motivasyonu onları da kupaya ortak edecek gibi görünüyor. Ancak İspanya'nın turnuvanın en iyi pas yapan ve organize olan ekibi olması, istediklerinde tempoyu artırıp düşürebilmeleri, dar alanda olağanüstü yetkinlikte top oynamaları ve birbirlerini çok iyi tanıyan ve bir makine dişlisi düzeninde doksan dakika boyunca aynı kalitede oyunu zorlayabilmeleri ve turnuvanın en favori takımlarından Almanya'yı adeta sürklase ederek elemeleri onları Hollanda karşısında bir adım öne çıkartıyor.
Dünya Kupası boyunca futbolun hep güzel yanına yönelik yazılar yazmak istedim. İç karartıcı yazıları sizlerle paylaşmaktan, kötü haberleri sizlere aktarmaktan uzak durmaya çalıştım ama ne yazık ki, hayatın acı gerçeğinin önüne geçilemiyor. Bir yandan Güney Afrika'daki futbol şöleni devam ederken, diğer taraftan futbola ilişkin kötü haberler medyada kendisine yer bulmaya devam ediyor. Bu yüzden yazımızın başlığı biraz arabesk oldu.
Geçen haftanın en iç karartıcı haberlerinden ikisini sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.
Barcelona oyuncuların ücretlerini ödemek için kredi arıyor!
Bu haberlerden ilki Avrupa'nın ve Dünyanın en büyük ve en iyi kulüplerinden Barcelona ile ilgiliydi. Medyaya düşen son haberlere göre Barcelona oyuncularının maaş ve ücretlerini ödeyebilmek için borç arayışına çıkmıştı. www.futbolekonomi.com'un BBC'den aktardığı habere göre: " La Porta'dan sonra koltuğu devir alan Barcelona'nın yeni başkanı Sandro Rosell, kulübün sanıldığı gibi bir zenginlik ve nakit bolluğu içinde olmadığını; likidite sıkıntısı çeken kulübün acilen oyuncuların 145 milyon Euro'ya'e ulaşan ücret ve maaşlarını ödeyebilmek için nakit paraya ihtiyacı bulunduğunu ve bu amaçla banka kredisi arayışına girdiklerini; şu anda tüm ümitlerinin Shakhtar Donetsk'e satılan Dmitro Chygrynskiy'den ve Manchester City'e satılan Fildişili oyuncu Yaya Toure'den gelecek toplam 50 milyon Euro'ya bağlı olduğunu; her ne kadar kulüp kendi faaliyetlerinden gelir yaratabiliyor olsa da taze nakit paraya ihtiyaçlarının olduğunu ve bankalara bu borçlanmaya ilişkin iş planlarını sunduklarını, şimdilik durumun kontrol altında tutulduğunu" ifade ediyordu.
46 yaşındaki Katalan işadamı Rosell katıldığı bir konferansta gerçekleri dile getirdi. Deloitte'un rakamlarına göre Barselona'nın 20008/09 gelirleri 365.9 milyon, borcu ise 437.8 milyon Euro… Rosell 2009/10 sezonunda bu gelirlerin 445 milyon Euro'ya yükseldiğini ifade ediyor. Ancak Barcelona'nın bu sezon Valencia'dan David Villa'yı satın alması ve Arsenal'dan da Fabregas'ı takıma dahil edebilmesi için kulübün ilave 90 milyon Euro daha para bulması gerekiyor. Bu transferlere bağlı olarak kulübün borçlanması da daha şimdiden 490 milyon Euro'ya yükseldi.
İkinci finansal kriz haberi de İtalyanların en zengin ve en popüler kulüplerinden birisi olan Roma'dan geldi.
Roma kulubü Satıldı
İtalyan futbol devi ve Deloitte'un en zengin 20 kulüp sıralamasında 146.4 milyon Euro'luk geliriyle 12'nci sırada kendisine yer bulan Roma kulübüyle ilgili www.futbolekonomi.com 'da çıkan haberi aşağıya olduğu gibi alıyoruz.
İtalyan futbol devi AS Roma'yı 17 yıldır elinde tutan, Italpetroli'nin sahibi Sensi Ailesi, içine girdiği borç batağından kurtulamayınca kulübü borçlu olduğu Unicredit Banca di Roma'ya devretmek zorunda kaldı. Bir alıcı çıkana kadar Rosella Sensi'nin kulübün yönetimini sürdürmesine karar verildi.
Rosella Sensi, AS Roma'yı 1993 yılında satın alan babası Franco Sensi'nin ölümünden sonra mali kriz içindeki kulübün yönetimini devraldı. Sensi, 2 yıllık başkanlık süresince kulübü krizden kurtarabilmenin yollarını aradı. Sensi, kemer sıkma politikası başlatarak, mali durumu biraz rahatlatsa da 325 milyon Euro'yu bulan borç batağından çıkamadı.
Sensi Ailesi'ne ait olan Italpetroli'nin yüzde 100 hissesine sahip olduğu AS Roma'nın satışıyla ilgili alıcılarla görüşmeye başlamıştı.
Ünlü yatırımcı George Soros ve Emirates Grup'un kulübe talip olduğu söylentileri ortalıkta dolaşırken Italpetroli, kredi borcunu ödeyemediği Unicredit Banca di Roma'yla masaya oturdu. Dün akşam geç saatlerde başlayan toplantı sonunda kulübün bankaya devredildiği açıklandı.
230 Milyon Euro karşılığında kulübü devrettiği belirtilen Italpetroli, grup bünyesinde bulunan bazı gayrimenkulleri de bankaya vermek zorunda kaldı. Unicredit'in CEO Yardımcısı Paolo Fiorentino, toplantı sonrası yaptığı açıklamada, şirket ve banka arasında imzalanan anlaşma gereği bir alıcı bulunana kadar Rosella Sensi'nin Roma Kulübü başkanlığını sürdürmesine karar verildiğini söyledi.
Kısacası Avrupa'nın iki devi Roma ve Barcelona mali anlamda önemli sıkıntı içinde görünüyor. Bu iki üst düzey kulübün çok ciddi nakit sıkıntısı çekmesinin temelinde aşağıda dile getireceğimiz genel ve konular yatıyor.
Avrupa futbolu borç batağında
Dünya Kupası finalini iki Avrupalı'nın oynaması ve yarı finalde üç Avrupa ülkesinin bulunması, bir kez daha dünya futbolunun patronunun Avrupa olduğunu bize gösterdi.
Gerçekten de sportif performans ve sahip olduğu Şampiyonlar Ligi gibi bir organizasyon ile endüstriyel futbolun göz bebeği konumundaki Avrupa futbolu ne yazık ki, inanılmaz bir borç batağı içinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Gün geçmiyor ki Avrupalı kulüplere ilişkin bir borç, bir iflas haberini medyadan görmeyelim, okumayalım. Bir yandan dünya futbol pastasının üçte ikilik kısmını tek başına üreten bir futbol coğrafyası, diğer taraftan borçtan yakasını kurtaramayan bir Avrupa.
Futbol kulüplerini bu denli borçlanmaya iten faktör ne? Böylesi bir borçlanmanın altından futbol kulüplerinin kalkma şansı var mı? İsterseniz buna kısaca bir bakalım öncelikle…
Futbolun borcu gelirlerini aşıyor!
Futbolun günümüzde giderek parasallaşıp ticarileşmesi ve endüstriyel bir karaktere bürünmesi futbol pastasının on milyar Euro'lara ulaşmasına yol açtı. Öyle ki Deloitte'un en son raporuna göre Avrupa futbolu yıllık 14.6 milyar Euro bir gelir yaratıyor. Yaratılan bu gelir doğal olarak futbolun parasal giderlerini de artırıyor. Gelirler ve giderler arasındaki bu orantısız büyüme süreç sonunda gelirler ve giderler arasında uçurumun giderek büyümesine yol açıyor. Başta transfer harcamaları, oyuncu ücret maş ve primleri, statlara yatırılan yüz milyonlarca Euro olmak üzere kulüplerin yapmış oldukları harcamalar ne yazık ki bir türlü futbolun parasal gelirleriyle karşılanamıyor. Gelirlerin kaynağını artırmak ya da yeni gelirler elde etmek kolay olmuyor. Statların kapasiteleri artırılarak, ilave gelir elde etmek her zaman mümkün olamıyor. Her sene bir önceki yıla göre daha fazla logolu ürün satışı gerçekleştirilemiyor, taraftar sayısı artmıyor. Kısacası futbolun gelirleri sınırlı kaynaklardan elde ediliyor.
Bir bütün olarak bakıldığında, futbolun gelirlerinin giderlerini karşılamakta yetersiz kalması, kulüp borçlanmalarının her geçen giderek artmasına yol açıyor. Temelde rekabet dinamiğinden kaynaklanan bu yetersizlik, futbol gelirlerinin elde edilmesi sürecinde önemli bir finansman ihtiyacı doğuruyor. İşte futbol kulüplerinin, kendi rekabet güçlerini artırabilmek adına yöneldikleri bu süreçte giderlerin gelirlerden fazla olması, sezon sonlarında kulüplerin "gider fazlası" vermelerine neden oluyor. Bir türlü "gelir fazlası" veremeyen futbol kulüplerinin giderlerindeki bu dramatik artış, aslında futbol kulüplerinin finansal, ekonomik ve sportif sağlıklarını olumsuz etkilemeye başlıyor, bağışıklık sistemini zayıflatmaya başlıyor. Doğal olarak bu aşırı borçlanma kulüplerin mali yapıları üzerinde finansal bir baskı yaratıyor. Bu finansal baskıdan kendisini kurtaramayan kulüpler ise süreç içinde geri dönemeyecekleri bir yola giriyorlar. Sonuçta, kulüp iflasları, küme düşmeler, kapanan ve tarih olan kulüpler gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün gelir ve borçları arasındaki açık artıyor!
Deloitte'un her yıl düzenlediği "En Zengin 20" sıralamasında yer alan kulüplerin 2007/08 sezonunda toplam borçları, gelirleri toplamından yaklaşık 280 milyon Euro fazlayken; bu tutar 2008/09 sezonunda tam 2.2 kat artarak 898 milyon Euro'ya yükselmiş durumda. Yani kulüplerin gelirlerindeki artış, giderlerini karşılamakta yetersiz kalınca, bir önceki yıla göre en zengin 20 kulüp 618.4 milyon Euro daha fazla borçlanmaya gitmiş. Kulüp başına borçlanmadaki artış tutarı yaklaşık 40 milyon Euro'ya ulaşıyor.
Gerçekten de bugün Avrupa'nın en zengin ve en büyük liglerine bakıldığında Alman Bundesliga ve Fransız Lig 1 hariç olmak üzere diğer 3 büyük ligin borçlanmaları, gelirlerinin üzerinde seyrediyor. Bu liglerin içinde İngiliz Premier Lig'in yıllık finansman açığı yaklaşık 4 milyar Euro civarındayken; bu tutar İspanyol la Liga'da 3.5 ve İtalyan Serie-A'da ise 1.2 milyar Euro düzeyine yükselmiş durumda.
En zengin 20'deki toplam finansman açığı ise 898 milyon Euro. 900 milyon Euro'ya ulaşan bu açık kulüplerin doğal olarak mali disiplinlerini de bozuyor ve onları çok ciddi sıkıntıların içine itiyor.
Avrupalı kulüplerin 2008 sonu itibariyle konsolide bilançoları
Yine bu sütunlarda 15 Nisan 2010 tarihinde yazdığımız "Kulüplerin 2008 Sonu İtibariyle Konsolide Bilançoları" başlıklı yazımızda da detaylıca ele aldığımız gibi, UEFA'nın hazırlatmış olduğu "The European Club Footballing Landscape" raporuna göre Avrupa'nın 2008 itibariyle 732 kulübünden 631'inin gönderdiği finansallarından hareketle oluşturulan konsolide bilançoya göre kulüplerin toplam varlıkları 20 milyar Euro'ya; özkaynakları da 1.8 milyar Euro'ya ulaşıyor.
Bilançonun borç ve yükümlülükler kısmını oluşturan pasif tarafa bakıldığında en önemli pasifin 5.5 milyar Euro'luk ve %28'lik payı ile bankalara ve ticari kurumlara olan borçlar ve krediler olduğu görülüyor. Toplam banka borçlarının %69'luk kısmının 20 kulüpten geldiğini vurgulayan raporda; bu kulüplerden dokuzunun İngiltere'den, beşinin de İspanya'dan olduğu belirtiliyor. Banka borçlarını takip eden bir başka borç kalemini ise 4.2 milyar Euro'luk nominal değeri ve %22'lik payı ile kulübün başta oyunculara olan yükümlülüklerini ve diğer faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi sürecinde borçlanılan kısa vadeli borçlar oluşturuyor. Pasifte yer alan bir diğer önemli borç kalemi de 2.2 milyar Euro ve %11'lik payı ile kulüp sahibi, ortağı ve yöneticilerine olan borçlar.
En büyük 20 kulübün borcu 4.8 milyar Euro
Deloitte'un her yıl düzenlediği ve önemli bir referans noktası haline gelen "En Zengin 20" sıralamasına giren kulüpler içinde kendisine yer bulan Avrupa'nın en büyük 20 kulübünün borcu 4.844 milyon Euro'ya ulaşmış durumda. Bu kulüplerin gelir ve borçlarını sizlerle aşağıda paylaşıyoruz.
2008/09 Sezonu En Zengin 20 kulüp (milyon Euro)
Sıra Kulüp Gelir Borçları Gelir- Borç
1 Real madrid 01.4 62.8 -161.4
2 FC Barcelona 365.9 437.8 -71.9
3 Manchester United 327 777.3 -450.3
4 Bayern Munich 289.5 0.0 289.5
5 Arsenal 263 462.6 -199.6
6 Chelsea 242.3 779.5 -537.2
7 Liverpool 217 440.0 -223.0
8 Juventus 203.2 120.0 83.2
Ortalama 197.34 242.2 -44.9
9 Inter 196.5 284.9 -88.4
10 AC Milan 196.5 220.0 -23.5
11 Hamburger SV 146.7 0.0 146.7
12 AS Roma 146.4 42.0 104.4
13 Olympique Lyonnais 139.6 35.0 104.6
14 Olympique Marseille 133.2 28.0 105.2
15 Tottenham Hotspur 132.7 72.3 60.4
16 Schalke 04 124.5 193.8 -69.3
17 Werder Bremen 114.7 0.0 114.7
18 Boruissia Dortmund 103.5 107.3 -3.8
19 Manchester City 102.2 163.5 -61.3
20 Newcastle United 101 118.1 -17.1
Toplam 3.946.8 4.844.8 -898.0
20 Kulübün toplam gelirleri ile borçları arasındaki fark 898 milyon Euro. Yani anlayacağınız Dünyanın en fazla gelir yaratan ve futbolunu domine eden Avrupa futbolu yarattığı gelirleriyle giderlerini karşılamakta yetersiz kalıyor ve borçlanmaya yöneliyor.
Avrupa'nın en üst düzey 20 kulübünün ortalama geliri 197,3 milyon Euro iken, ortalama borçları da 242 milyon Euro civarında. Buna göre net 45 milyon Euro civarında açık veren bu kulüplerin içinde bulundukları bu durumdan kurtulabilmeleri için acilen kendilerine Roma ve Barcelona örneğinde de olduğu gibi ilave nakit para bulmaları gerekiyor ya da tam aksi yönde hareket ederek ellerindeki değerli oyuncuları satarak mali disiplini sağlamaları gerekiyor. Aksi taktirde Avrupa futbolu içinden çıkamayacağı bir yola girmiş durumda ve futbolun tüm parasal göstergeleri, Avrupa'nın genel ekonomik makro göstergelerinden çok da farklı görünmüyor. Bunun için UEFA'nın "Finansal fairplay"inin büyük önemi ve rolü bulunuyor. Avrupalı kulüplerin ve de bizim kulüplerimizin acilen kendilerine mali anlamda çeki düzen vermeleri gerekiyor.