Ne Moody's, ne S&P en iyi kriter gişeler
Geçtiğimiz hafta içinde Ford Otosan'ın kamyon biriminden sorumlu Emrah Duman ile biraraya geldik. Biraz futbol, biraz magazin falan derken söz tabii ki dönüp dolaşıp ticari araç pazarına döndü. Bu alana yönelik istatistikleri şimdilik bir kenara bırakalım.
Onun yerine ağır ticari araç segmentindeki hareketin neden önemli olduğunu vurgulayalım. Bu segment, daha önce de vurgulamaya çalıştığım gibi ekonomideki depremleri çok önceden algılama yeteneğine sahip. Olumlu ya da olumsuz gelişmelere yönelik algıları çok yüksek. Dolayısıyla bu alandaki pozitif ya da negatif hareketler makro ekonomik verilerin geleceğine yönelik önemli sinyaller olarak algılanıyor.
Bugünlerde de durum pozitif anlamda böyle gelişiyor. Ağır ticari araçlarda önemli bir hareket var. Bu hareket hem de geçtiğimiz yıl sıfırlanmanın getirdiği baz etkisinin de ötesinde.
Bunun arkasındaki en önemli neden ise, ağır ticari araç tüketicisinin profesyonel olmasında yatıyor. Kişisel serveti ya da şirketinin sermayesi ne kadar iyi durumda olursa olsun gerek tüzel gerekse şahıslar modaya uyup bir kamyon satın almazlar.
Biraz daha açmak gerekirse, insanlara üzerlerinde taşınacak bir malları yoksa şu andaki mevcut gelirlerine ek katkı sağlamayacaksa ya da mevcut iş yapısını olumlu bir şekilde artırmayacaksa kamyon aldıramazsınız. Nitekim, binek otomotivde yapılan yüzde 1-2'lik ÖTV indirimi bile alım etkisi yaratırken, kamyonun vergi yükünün neredeyse sıfır olması herhangi bir pozitif etki yaratmıyor.
İnsanlar bu araçları yatırımın, işin bir parçası olarak gördükleri için ancak ve ancak ekonomik sebeplerle değiştiriyor ya da yeniliyorlar. Eğer işlerde bir açılma varsa ya da yeni iş imkanları doğmuşsa ticari araç alınıyor. Bu durumun tek istisnası aslında o da tamamen ekonomik kaygılara dayanan mevcut iş hacminde hatta işlerin daha da düşmesi durumlarında bile araç kullanım maliyetlerinin artmasından kaynaklanıyor. Yani eğer bir kamyon masraflı olmaya başlamışsa, kullanıcısı onu kendi hesabı doğrultusunda değiştiriyor.
Böyle bir tüketim profilinin olduğu pazarın, bu yılki durumunu ve bu pazarın ışığında makro ekonomik beklentilerini sorduğum Duman'dan ilginç bir yanıt aldım. İtiraf edeyim, ben daha çok rakam, istatistik verirken, Emrah Duman, olayı herkesin anlayabileceği basit bir dille açıklayıverdi: "Benim ekonominin gidişatına yönelik farklı bir kriterim var. Evim Ataşehir'de (bilmeyenler için hemen bir not Ataşehir bölgesi İstanbul-Ankara Otoyolu'nun başlangıcı sayılan gişelere çok yakın bir yerleşim bölgesi). Buradan Gölcük'teki fabrikaya gitme zamanım ve yollardaki kamyon yoğunluğu geleceğe yönelik en iyi ipuçlarını verir. Eğer, 45 dakikada gidiyorsam bu işlerin vasat olduğunu gösterir. Ama ulaşım sürem 1 saat ya da daha üstüne çıkarsa ekonomi iyiye gidiyor demektir. Çünkü o zaman yolda birçok kamyon ve TIR'la karşılaşmış olurum."
Yaptıkları değerlendirmelerin birçok yönden sübjektif ve ön yargılı olduğu yönünde yoğun eleştiri alan rating şirketlerinin açıklamalarından çok daha gerçekçi bir gösterge olduğu kesin.
Hakikaten de ticaretin olduğu dönemde yollardaki bekleme bölgeleri ve gişelerdeki yoğunluk biz normal sürücülerin canını sıkacak boyuta çıkarken, kriz dönemlerinde rahat rahat yolumuza devam ederiz.
Ancak, bu kriteri düşündükten sonra da önemli bir ikilemin içinde kaldığımı da itiraf etmeliyim. Kamyonların olmadığı boş bir yolda rahat rahat seyahat edip, sonra işte-güçte "Ne olacak bu memleketin hali? Kriz ne zaman biter" diye düşünmekle, trafikte bunalıp ekonomik açıdan canlı ve dinamik bir ülkenin tadını çıkartmak mı?
Tercih yapmak oldukça zor.
Bu arada ufak bir not.
Emrah Duman'ın, ev ve iş arasındaki ulaşım süresi bir saatin üzerine çıkmış.