Ne euro biter, ne de AB çöker
Güney Kıbrıs, biraz Dubai krizini anımsatıyor. Dubai de bir hafta sonu medyaya düşmüş, küçük bir ekonomiye sahip olmasına rağmen piyasalar üzerinde ciddi bir psikolojik etki yaratmıştı. Küçük bir ekonomiye sahip olan Güney Kıbrıs da beklentilerin üzerinde bir sarsıntı yarattı. G. Kıbrıs reçetesinin, euro bölgesindeki diğer sorunlu ülkelerden farklı olması küçük bir şok yaşattı. Avrupa Birliği(AB) belki de, ''Bütün ülkeleri ayrı ayrı değerlendiriyoruz'' mesajını veriyor.
AB bundan önce, Yunanistan, İrlanda ve İtalya'nın bankacılık sektörlerine finansman sağladı. Bu ülkelerde yük, kamunun sırtına bindi. Borç seviyeleri arttı. Kamu-bankacılık sektörü riski birbirine karıştı. Bugün İspanya bankacılık sektöründeki riskler üzerine konuşurken, kamu sektörünü de ilişkilendirmek zorunda kalıyoruz. Bu ülkelerin bankacılık sektörlerine finansman sağlanırken, kreditörler belli bir zararı sineye çekiyor. Buna da özel sektör katılımı deniyor. İspanya krizinde bu özel sektör katılımı, gayriresmi AB politikası haline geldi. Bu düzen, politik çevreler ve akademisyenler tarafından da desteklendi. Bu konseptte, devlet ile bankacılık sektörü arasındaki ilişkinin azaltılması, vergi mükelleflerinin karşılaşabileceği zararların sınırlanması hedefleniyor.
G. Kıbrıs'ın sorunları on aydır konuşuluyor. Ülkenin bankacılık sektörü, ekonomisinin sekiz katı büyüklüğe ulaşmış. Yunanistan'ın borcu yapılandırılırken özel sektörün katılımı, Güney Kıbrıs'ın bankalarına zarar verdi. Bugünkü manzarada, Yunanistan krizinin de büyük etkisi var. Şimdi bütün bankacılık sektörüne sermaye aktarmak gerekiyor. AB'deki gayriresmi politika olan özel sektör katılım modeline göre; paranın bir kısmı, AB ve IMF'den krediler ve garantiler şeklinde gelecek. Bir bölümü de, Güney Kıbrıs bankalarının kreditörlerinden alınacak. Ülke bir vergi cenneti olduğu için, bankalar yalnızca mevduata yüklenmişler. Tahvil satışı ile finansman yoluna gitmemişler. Tahvil yatırımcıları olmayınca, kreditörler olarak mevduat sahipleri kalıyor. Mevduat sahiplerinin büyük bir kısmını da Ruslar oluşturuyor. Kişisel hesapların yanında, vergi avantajını kullanmak için Güney Kıbrıs'a gelmiş Rus şirketler var. İlk açıklanan vergi oranları değiştirilebilir, fakat şu açık şekilde görülüyor ki mevduat sahipleri öyle veya böyle zararı karşılayacak.
Avrupa krizinin başından beri olduğu gibi, G. Kıbrıs süreci de kötü yönetildi. Son gelişme, AB'nin kurtarma paketlerinde belli prensiplerin, bir standardın olmadığını gösteriyor. G. Kıbrıs'ta öncelikle hangi bankaların temerrüt durumunda oldukları belirlenebilirdi. Bu bankalardaki, mevduat garantisi altında olmayan hesaplar vergilendirilebilirdi. Devlet, mevduat garantisi altındaki hesaplara da el attı. Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri ''Küçük yatırımcıların mevduatlarının vergilendirilmesini biz istemedik'' diyor. Herhalde Türkiye istemiştir. Şimdi diğer ülkelerdeki mevduat sahipleri de tedirginlik yaşıyor. Devlet canı her istediğinde mevduatlara el koyacaksa(vergi bu işi legalleştiriyor mu?), mevduat garantisinin gayesi nedir? Merkel hükümetinin sözcüsü ''Güney Kıbrıs özel bir durum. Mevduatların vergilendirilmesi başka bir yerde olmayacak'' ifadesini kullandı. Hiçbir zaman emin olamazsınız. Güney Kıbrıs'ta olan, Avrupa'nın her tarafında olabilir. 1992 senesinde İtalya'da mevduatlar vergilendirilmişti.
AB'nin, ekonomik olmaktan ziyade politik bir proje olduğuna inanıyoruz. Aksi takdirde, sabah akşam ''Mevcut yapı nereye kadar gidebilir'' sorusuna yanıt bulmaya çalışırdık.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar