Ne ekildiyse o biçilecek!
Küresel düzeyde piyasalarda yaşanan eğilimlere bakılır ise genel durumun normalleşeceğine ilişkin beklentilerin güç kaybettiği dikkat çekiyor. Parasal genişlemenin kısa vadedeki olumlu etkisi ivme kaybeder iken orta vadede enflasyon ve faizlere ilişkin endişe büyüyor. Herhangi bir ekonomide birbirini tamamlayıcı nitelikte olan herhangi bir sektörün diğerlerinden daha önemli olduğu ve kurtarılması gerektiği veya tam aksine gözden çıkarılabileceği algılaması anlamını yitiriyor; yakın geçmişe göre görüş ayrılıkarı keskinleşir iken belirsizlik ve kırılganlık artıyor. Bu nedenle euronun son ihalelerin ardından kayıplarını kısmen geri alması, Türk Lirası'ndaki değer kaybı dururken faizlerin hareketlenmesi veya emtia ile sermaye piyasalarının yatay bir görünüm sergilemesi gibi eğilimler özel bir anlam taşımıyor. Tünelin ucunun görünmediği veya uzaktaki ışığın karşıdan gelen bir tren olduğu yönündeki algılamalar artması, beklentiler yolu ile günün kurtarılmasını zorlaştırıyor. Eski söylemlerin yıpranmış oluşu, yerini alacak geniş kitleleri etkileyecek söylem bulunamayışı sıkıntı yaratıyor. Gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ekonomilerde uygulanmakta olan politikaların sürdürülebilir olmayışı güvensizliğin büyümesinde etkili oluyor. Euro bölgesi kurtarma planına ilişkin tartışmalar ve yaşananlar yukarıda özetlemeye çalıştığımız olumsuzlukları iyice belirgin hale getiriyor. Hiçbir şey eskisi gibi olamıyor, olacağı yönündeki yapay beklentiler işe yaramıyor.
İçinde bulunduğumuz koşullarda gelişmiş ekonomilerin parasal genişleme dışında fazla bir alternatifinin olmadığı algılaması sorunlar ağırlaştıkça değişiyor, geniş kesimleri kuşatan olumsuzlukları görmezden gelmenin faydasızlığı anlaşıldıkça gerçekleri hazmetmek zorlaşıyor. İşsizlik azalmaz, enflasyon tehlikesi büyür ve sorunlu krediler artarken büyümekonusu hayal olmaktan öteye gidemiyor. Pazarlama amacıyla dile getirilen iyimser sloganlar, söyleyeni bile etkilemiyor. Ekonomideki sorunlar siyasi çözüm adına görmezden gelindi ama olmadı; sorunlar büyüyüp siyasi iradelerin geniş kesimler üzerindeki etkisi aaldıkça sıkıntı büyüdü, yanlışlar açığa çıktı. Euro bölgesinde topluluk fonlarından net katkı alan ekonomilerin daha sorunlu olması, güç farkını azaltma peşinde koşulurken tam aksinin gerçekleşmesi ilginç bir çelişki oluşturuyor. Bu tablo kurtarma fonuna ilişkin tartışmalarda bir sonuca varmayı zorlaştırıyor. Zira güçlü gibi görünenler fonlarda olduğu gibi yine net katkı yapacak ve muhtemelen sorunlu olanların bağımlılığı azalmayacak, tam aksine güçlü gibi görünenlerin öyle olmadığı açığa çıkacak... Almanya ve Fransa'nın kurtarma fonu konusundaki tutumu ne olur ise olsun sonuç değişmeyecek. Geçtiğimiz hafta olduğu gibi sorunlu ekonomilerdeki tahvil ihalelerinde sorun çıkmaması başarı sayılacak, fakat ağırlaşan sorun ve dengesizliklerin euro bölgesi üzerindeki ipoteği büyüyecek, daralma eğilimi güçlenecek. Görünüme bakıp gerçeği dışlayanlar ve geniş kesimleri yapay bir iyimserlikle yönlendirmeye çalışanlar bu açmazı derinleştirmekten başka bir şey yapamayacak. Eğer aksi doğru olsa idi bugünkü eğilimlerin çok daha farklı olması gerekirdi. Özetle söylemek gerekirse kurtarma fonu sorunlu ekonomiler açısından bir çözüm olduğu kadar güçlü sanılanların göründükleri gibi olmadıklarını açığa çıkaracak ve güvensizliği büyütecek bir tablo yaratabilir.
Ülkemizdeki durum da çok farklı değil. 2000'li yıllar boyunca çok şey söylendi, fakat tüm gerçekler konuşulmadı. Sonuçta mali sektör ve kamuyu gözeten, üreten kesimleri ortaya çıkacak tüm faturaları ödemeye mahkum eden bir anlayış çıktı. Bankalar güçlenir, kamu açıkları küçülür iken cari açık büyüdü, Türk Lirası aşırıya kaçan oranda değerlenir, bu sayede enflasyon ve faizler geriler iken geniş kesimlerin tahammül sınırları zorlandı. Bu eğilimlerden yararlananlar açısından herhangi birinin yön değiştirmesi kabus oldu ve değişmemesi için çaba harcandı. Başka bir deyişle binanın taşıyıcı kolonları sistemli bir şekilde inceltildi, bu duruma iişkin farkındalığın geniş kesimlerce algılanması engellendi. Bugün ise yaşananlar da işbirliği içinde olan kesimler artan kırılganlık nedeniyle birbirini anlayamaz hale geldi; geniş kesimlerin büyüyen çaresizliği ortadaydı, fakat güçlü gibi görünenlerin durumu gerçeği yansıtmadığı için sıkıntı büyüktü! Üreten kesimlerin yürüyecek hali kalmamıştı... Servetler el değiştirmiş, ülkenin geleceğindeki ipotek el değiştirmişti. Mevcut talep düzeyini korumak, sorunlu kredilerde büyük artışlar yaşanmasını engellemek imkânsız hale gelmiş, korku dağları büyümüştü, sanayi ve tarım cephesindeki durum anormal düzeylere gelmişti. Euro bölgesi açısından Almanya ve Fransa'nın görece güçlü durumu nasıl gerçeği yansıtmıyor ise bizim için de durum öyleydi. Mali sektör ve kamunun görece güçlü görünümünü korumak olası değildi... Büyük yanlışlar yapılmıştı ve geçmişe dönüp durumu düzeltmek mümkün değildi.
Birbirini tamamlayan yapı taşları içinde bazılarını önemli diğerlerini önemsiz görmek ve tercihleri buna göre yapmak telafisi imkânsız bir hata idi. Gaflete düşülmüş tamamlayıcılığın, karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi olduğu unutulmuş veya unutturulmuştu. Enflasyon ve faizlere ilişkin beklentilerin olumsuzlaşması ve bu durumun engellenemez oluşu, görüntü ile günü kurtarmanın olduğundan farklı görünmenin mümkün olmaaycağı bir döneme yaklaştığımızı söylüyor. Etkili ve yetkili kesimler ne ektilerse onu biçecekler... Hasat dönemi yaklaştıkça uzlaşmazlığın aleniyet kazanması sürpriz olmayacak. Tunus'ta yaşananların bir hasat olduğunu, benzer ekim yapanların benzer kaderi yaşayacağını söylemek de kehanet sayılmaz...