Ne çok asgari ücret tartışıyoruz!
Asgari ücret tartışmalarının aylar sürdüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bu hiç normal bir durum değil. Tartışmaların bu kadar uzun sürmesinin ve her kafadan bir ses çıkmasının birkaç sebebi var.
Bunlardan bir tanesi asgari ücretle çalışan kişi sayısının çok yüksek olması. Müreffeh toplumlarda asgari ücretin ortalama ücrete yakın olmaması beklenir. Bizde maalesef asgari ücret bir norm haline geldi. İkincisiyse enflasyonun yüksekliği ve açıklanan enflasyonla hissedilen enflasyon arasındaki büyük fark.
Asgari ücret her ne kadar kamunun da içinde bulunduğu bir karar süreci sonunda belirlense de buradaki maliyet şirketlerin üzerinde kalıyor. Emekli ya da memur maaşlarından bu yönüyle farklılaşıyor. Diğer tarafta da haliyle çalışanlar var. Ücret belirlenirken iki tarafın da memnun kalacağı bir yol bulunmaya çalışılıyor. Genelde bu mümkün olmuyor. Enflasyon ne kadar yüksekse toplumun farklı kesimlerinin hissettikleri enflasyon oranları arasında da o derece farklar oluşuyor.
Bir ülkenin enflasyonu %80’se, kimileri için gerçek ya da hissedilen enflasyon %100’ken, kimileri için %60 olabilir. Malum enflasyon ortalama bir kişinin sepetini ihtiva ediyor. Bu iki kesim için uygulanacak benzer ücret artışları çok farklı refah etkileri yaratacaktır. Ama enflasyon %3’se, bir grubun enflasyonunun %2 olmasıyla diğer grubun enflasyonunun %4 olması arasında o derece dramatik bir fark olmayacaktır. Demek ki bir sorunumuz enflasyonun yüksekliği.
Martta yeniden açlık sınırının altında
Diğer taraftan açıklanan rakamlara çok yüksek derecede bir güvensizlik var. Hal böyle olunca da gerçekleşen de olsa, beklenen de olsa resmi sayılara göre yapılan zam çalışanları tatmin etmiyor. Çalışanlar geçmişte ne kadar zam aldıklarıyla çok ilgilenmezler. Şu andaki durum önemlidir. Bugün asgari ücret net 17.002 TL’yse ve açlık sınırı 20.432 TL, yoksulluk sınırı 66.553 TL ve bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 26.527 TL’yse asgari ücret düşük demektir. Kaldı ki kasım, aralık aylarındaki fiyat artışlarıyla beraber bu sınırlar yaklaşık %5 daha yukarıya gelecek.
Eğer genel itibarıyla konuşulduğu gibi %30 oranında bir zam yapılırsa asgari ücret 22.103 TL’ye yükselecek. Aylık %2.5’luk enflasyonla hesapladığımızda henüz Mart 2025’te asgari ücret yeniden açlık sınırının altına düşecek. Ekim 2024’te Merkez Bankası’nın yaptığı ankete göre hanehalkının beklenen enflasyonu %67.2 seviyesinde. Gerçekleşen enflasyonun da yıl sonunda %45 civarında olduğunu varsayarsak çalışanların %30’luk bir maaş artışına ikna olmaları çok zor olacak.
Asgari ücret zammı referans olacak
Mesele sadece asgari ücret zam oranının belirlenmesiyle kalmıyor. Ortada üzerinde uzlaşılmış bir enflasyon rakamı olmadığı için şirketlerin asgari ücretin üstünde maaş alan çalışanlarına da hangi oranlarda zam yapacağı tamamen bir muamma. Hangi sayı referans noktası olacak. İşte bu noktada yine gözler asgari ücret zammında olacak. Bu zam muhtemelen bütün ücretler için bir referans oluşturacak.
Şirketlerin personel maliyetlerinin bir anda %30 yükselmesi de haliyle fiyatlara yansıyacak. Bu konu tarışmalı ama ücret artışları enlfasyona neden olmaz demek de fazla iyimserlik olur. Sektöre ve sektördeki işgücü yoğunluğuna bağlı olarak ücret artışlarının fiyatlara yansımaları farklı olacaktır. Maalesef ülkemizde fiyatlama davranışları tamamen bozulduğundan; şirketin maliyetleri içinde personel giderlerinin payı düşük olsa bile ücret artışları direkt olarak fiyatlara yansıtılabiliyor.
Bu da enflasyonla mücadeleyi haliyle zorlaştırıyor. Fiyatlama davranışlarının bozulması da akşamdan sabaha gerçekleşmedi. Birçoğu seçim kazanmak amaçlı uygulanan genişlemeci politikalar ekonominin birçok dengesini bozdu. Enflasyon da bu bozulan dengelerden sadece biri. Ve maalesef düzeltilmesi en zor olanlardan biri. Ücret tartışmalarının da bu kadar sert geçmesinin de en büyük sebebi.