Ne çektik be….
FED’in çok uzun zamandır yürüttüğü bol para-düşük faize dayalı para rejimi sürdürülebilir bir rejim değil. Zaten ABD de ekonomisinde canlanma sinyalleri ortaya çıkınca bu rejimi değiştireceği işaretini verdi. Küresel finansal sistemde köklü değişikliler olacağı anlamına geliyordu bu. Piyasalar hemen tepki verdi. Döviz kurları, faiz oranları hızla yükseldi. Ortalık bir birine girdi.
FED’in Eylül toplantısından bol para-düşük faiz rejiminin bir süre daha devam edeceği işareti geldi. İlk adımda bir rahatlama oldu. Oysa uygulamanın ertelenmesi aktörlerin önlerini görme sıkıntılarının ileri bir tarihe ertelendiği, belirsizliğin devam edeceği anlamına geliyordu. Finansal fiyatlar yeniden yükselmeye başladı.
Bu arada ABD kaynaklı yeni bir risk unsuru daha girdi devreye. Daha önce “mali uçurum” başlığı ile özetlenen ABD maliyesindeki tıkanma olasılığı bu kez “borç tavanı” bağlamında ortaya çıktı. Muhalefet, bir kez daha, ABD yönetiminin fon kullanma (borç ödeme) imkanlarını kısıtlamak için kolları sıvadı. Gerginlik oldu. Ya muhalefet ısrarından vazgeçecek ve parlamento hükümete yani kaynak sağlayacaktı ya da hükümet vadesi gelen borcunu ödeyemeyecek, harcama yapamayacak ve kapıyı kapatıp gidecekti. Anlayacağınız ABD’deki siyaset süreci bir kez daha ciddi bir risk yarattı.
FED’in Eylül toplantısının ardından gelen rahatlama biraz da bu siyasal tıkanma nedeniyle tekrar tedirginliğe döndü. Belirsizlik yine arttı, risk iştahı yine azaldı, kurlar ve faizler yeniden yükselme kulvarına girdi.
* * *
ABD’nin ürettiği bu riskler sadece kendisini etkilemekle kalmıyor. Tüm dünyada çalkantılara neden oluyor, durgunlaştırıcı etkiler yaratıyor. En fazla da kaynak ihtiyacı içinde olan yeni gelişen ülkeler etkileniyor bundan. Paranın bol, maliyetinin düşük risk iştahının yüksek olduğu dönemlerde bu ülkeler kendi kaynaklarının elverdiği ölçünün çok üstünde büyüme oranlarına çıkabiliyorlar.
Sistemin merkezinde olan ABD ya da öteki gelişmişler kendi ekonomilerine nizam vermek için parayla, faizle, kamu harcamalarıyla falan oynayıp risk üretmeye başlayınca koşullar tersine dönüyor. Bundan en çok canı yanan da yeni gelişen ekonomiler oluyor. Hızlı büyüme maceraları tersine dönüyor. Büyüme süreçleri kesiliyor. Ciddi istihdam ve refah kayıpları çıkıyor ortaya. Fakirleşiyorlar.
* * *
Son dönemdeki para rejimini değiştirme niyeti, burada ortaya çıkan tereddüt, uygulamanın belirsizliği, bütün bunların ardından gelen ABD’deki “borç tavanı” meselesi ve mali tıkanma olasılığı gibi risk üreten gelişmelerin yeni gelişen ekonomiler üzerinde bir kez daha etkili olduğu gözleniyor. Bir kez daha diyorum çünkü bunlar ilk örnekler değil. ABD’nin ya da öteki gelişmişlerin kendi sorunlarını aşmak için uyguladıkları , savaş da dahil, politikalar nedeniyle gelişmekte olan ülkeleri dibe vurdurdukları pek çok olumsuzluk örneği var.
Çok uzağa gitmeyin. Son on yıla bakın. Asında FED’in parayı bol, faizi düşük tutma politikası son birkaç yılın uygulaması değil. 2000’li yılların başından beri bu tür görece gevşek para politikaları uygulanıyor. Bu süreçte artan likiditenin uluslararası piyasalarda başı boş dolaşan sıcak parayı beslediği, yüksek getiriler nedeniyle bunun önemli bir kısmının gelişmekte olan ülkelere gittiği ve hem gelirken hem de giderken kriz ölçeğinde sorunlar ürettiği biliniyor. Bu sürecin 2008 de küresel bir krizle sonuçlandığı ve bunun daha da büyük sorunlar doğurduğu da malum.
Dahası, küresel ekonomisini krizden çıkartmak için ABD parayı daha da bollaştırıp faizi neredeyse sıfıra indirdi. Bizim gibi ülkelere yine kıyamet gibi sıcak para geldi. İyice terbiyemiz bozuldu. Döviz bollaştı, kurlar geriledi dış açık büyüdü, borçlanma arttı. Son aylarda olanlar bu sürecin üçüncü adımı. Şimdi para kısılacak, faiz ve kur yükselecek, herkes kendi dar elbisesinin içine girmeye çalışacak. Kriz olmasa da sıkıntı olacak. Acı çekilecek. iz.
Tabii bu arada AB’de yaşanan olumsuzluklar da var. Bunlar da gelişmişlerde pişen bize de düşen sorunlar üretiyor. Çekilen acılar artıyor.
Gelişmekte olan ülkelerin kendi ekonomilerinde üreyen sorunları var. Ekonomi yönetimleri de şahane sayılmaz. Ama dikkatli bakarsanız bunlardan daha çok gelişmişlerin ihraç ettikleri sorunlarla boğuşuyorlar.
Gelişmekte olan ülkelerin “ne çektik bunlardan be” diye şikayet edecekleri bir durum bu.