NATO’nun bir anlamı kaldı mı?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Türkiye bu hafta NATO’ya üye olmasının 67’nci yılını kutladı. İttifak, inişli ve çıkışlı dönemler yaşamış, arada sırada kusurları olmuşsa da güçlü bir güvenlik anlaşması olarak varlığını korumayı başarmıştır. NATO Türkiye’ye ne gibi faydalar sağladı, hangi bakımlardan ayak bağı oluşturdu? Ve giderek bölünmüş bir dünya düzeni içinde gelecekte bizleri neler bekliyor?

Türkiye ilk etapta hangi amaçla NATO ittifakına katıldı?

Sovyetlerin Türkiye’ye iki savaş arası dönemde Türkiye’ye dönük tavrı II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında köklü değişim geçirdiği için, Türkiye Batı savunma sisteminin üyesi olmayı arzuluyordu. Sovyetler Birliği Türkiye’nin kontrolündeki Boğazların statüsünün artık yeniden gözden geçirilmesini talep ediyor, Türkiye'nin doğu sınırında da değişiklikler istiyordu. Türkiye ise tek başına bu güvenlik sorunlarının üstesinden gelemeyeceğinden endişe etmeye başladı. Buna karşılık, NATO’nun Avrupalı ortaklarının Türkiye’nin ittifaka kabul edilmesine sıcak baktığı söylenemez. Bazıları, Türkiye’yi içlerine almakla, ABD’nin Avrupa savunmasına tahsis edeceği kaynaklara yeni bir ortak çıkacağı kaygısı taşıyordu. Diğer bazıları ise ittifakın sorumlu olduğu coğrafi alanın Türkiye’nin katılmasıyla çok genişleyerek karşı karşıya bulunulan riskleri daha da yoğunlaştıracağını düşünüyordu. İngilizler Ortadoğu’nun kendilerinin nüfuzunda bir bölge olarak kalmasına dönük özlemlerini koruyor ve planlarında Türkiye’ye de yer veriyorlardı. Sonunda ABD, Türkiye’nin yeni savunma sisteminin bir parçası olması gerektiğinin önemli olduğuna karar verdi. Boğazları denetlemesi ve genel coğrafi konumu, Türkiye’yi bir yandan Karadeniz’deki Sovyet varlığını denetleyecek önemli bir aktör mevkiine getirirken, diğer yandan Sovyetler Birliği’nin Almanya’ya saldırması durumunda, onu alttan kuşatacak bir kanat oluşturabilirdi. Böylece, Türkiye 1951 sonunda NATO üyesi olmaya davet edildi. Sonrasında 17 Şubat 1952’de de üye oldu.

Soğuk Savaş, Türkiye’nin NATO’ya katılması için bir güvenlik gerekçesi sağladıysa, Soğuk Savaş’ın sonu hesapları nasıl değiştirdi?

Zaman içinde NATO’nun işlevlerinin değiştiği aşikardır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin hemen ardından, NATO’nun terörizm, silah kaçakçılığı ve benzeri diğer konuları kapsayan ve yumuşak güvenlik tehdidi diye nitelenen olgularla mücadele edebileceği düşünüldü. Ancak 11 Eylül 2001’de ABD’de büyük bir terör saldırısı yaşandı ve bunu Afganistan’daki silahlı müdahale izledi. Böylece NATO, terörle mücadeleyi faaliyetlerinin odağına oturttu.

NATO’nun tarihinde ilk kez, anlaşmanın bir ülkeye yapılan saldırının tüm ittifak üyelerine yapılmış bir saldırı olduğunu belirten 5. maddesi uygulamaya kondu. NATO’nun saldırılara tepkisini nasıl nitelendirirsiniz?

Sanırım bu olay İttifakın hem güçlü hem de zayıf yönlerini gösterdi. Geçerliliğini her zaman koruyan bir gerçeği de gözler önüne serdi; Amerikan liderliği olmadan NATO çok etkin biçimde hareket edemiyordu. Ayrıca Soğuk Savaş’ın sona ermesinin, NATO’nun karşılaştığı bir sorun karşısında bir şeyler yapıp yapmaması ve cevap evet ise, hangi eylemi yapması gerektiğine dair üyeler arasında fikir birliği geliştirmenin zorlaştırdığını gösterdi. Öte yandan, hiç olmazsa olayın başlangıcında, NATO güçlü bir cevap verebileceğini kanıtladı. Tüm üyelerin saldırıya şöyle ya da böyle katkı vermesi, en azından asgari bir amaç birliğinin sağlanabileceğini göstermişti.

Birlik belki var ama aynı zamanda bir kimlik ve amaç krizi yaşanıyor. Yine de, Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana ittifak hızla genişledi. Bunun mantığı ne?

NATO Soğuk Savaş amacının ötesine geçti ve “özgür dünya” için bir güvenlik düzenlemesinin sembolü olmaya başladı. Soğuk Savaş sırasında kullanılan “özgür dünya” ifadesi uygulamada Sovyet hakimiyeti altında olmayan Avrupa ülkeleri ve bunların yanında Japonya, Kore ve Okyanusya olarak tanımlanıyordu. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Doğu Avrupa ülkeleri aceleyle NATO’ya dahil edildi çünkü bunların yeniden Rusya’nın yörüngesine girmeleri veya alternatif düzenlemeleri tercih etmeleri engellenmek isteniyordu. Bu çaba, Sovyetler Birliği tarafından ilhakları uluslararası camiada tanınmamış olan Baltık ülkeleri ve Polonya gibi uydu konumundaki ülkeler için faydalı oldu. Ancak konu Ukrayna ya da Gürcistan’ın NATO’ya katılmasına gelince, güçlü bir Rus tepkisiyle karşılaşmanın yanında NATO üyeleri arasında da tam bir mutabakat olmadığı ortaya çıktı. Bazıları böyle bir adımın gereğinden fazla provokatif olacağını ve Rusların hissettikleri güvenlik kaygılarını derinleştireceğini düşünüyordu. Hızlı genişleme durma noktasına geldi.

Yine de NATO’da Rusya ile bağlarını koruyan ülkeler var; örneğin Almanya. Bu ortaya çelişkili bir senaryo koymuyor mu?

Aslında, şu anda ittifaka baktığınızda, en önemli tartışma konularından biri Rusya ile ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiğidir. Rusya’nın Sovyet yönetimindeki tükenmişlikten tahmin edilenden daha çabuk kurtulduğu konusunda kuşku bulunmuyor. Uluslararası alanda kaybettiği konumunu yeniden elde etmeğe çalışıyor. Biz burada bu gayreti çok daha yakından hissediyoruz çünkü Doğu Akdeniz’deki Rus varlığı Suriye’deki gelişmelerle büyük ölçüde güçlendi. Rusya her yerde daha iddialı hale geliyor. NATO, bazı noksanlarına rağmen, hala Rusların dış politikalarını yürütürken göz önünde bulundurmaları gereken bir güvenlik örgütüdür. NATO’nun varlığı sona ererse, Rusların Batı Avrupa ve Türkiye’ye geçmişte olduğu kadar ihtiyatlı davranıp davranmayacağını tahmin etmek kolay değildir. Bir bakıma, Batı güvenlik düzenlemesine duyulan ihtiyaç yeniden yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte, müttefiklerin etrafında birleşmeyi başarabilecekleri ortak bir düşünce çizgisini tanımlamak giderek zorlaşmaktadır. Bu oldukça ciddi bir sorun teşkil ediyor.

Türkiye, NATO üyeliğinin değerini nasıl ölçmeli?

Türkiye’nin NATO’ya üye olarak ne kazandığın ve kaybettiğini sorarak cevap vereyim. Soğuk Savaş sırasında, Türkiye NATO’nun bir parçası olduğu ölçüde kendini daha güvende hissetti. Türk ordusunun modernizasyonu da NATO üyeliğiyle yakından bağlantılıdır. Ve Batı savunmasına katkısı nedeniyle, ekonomik sıkıntılar yaşadığı dönemlerde, Türkiye’nin müttefikleri, ülkenin istikrarını kaybetmesini istemedikleri için, çözümler tasarlamaya ve uygulamaya yardımcı oldular. Türkiye, Sovyetlere karşı güvenliğinin sağlanması ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesi açısından NATO üyeliğinden yarar gördü. Bununla birlikte, Türkiye’nin bazı komşularıyla daha iyi ilişkiler geliştirebileceği, ancak NATO ilişkisinin buna izin vermediği zamanlar da oldu. Mesela Türkiye’nin güneyindeki komşular Sovyetler ile daha yakın ilişkileri olan tarafsız ülkelerdi çünkü kendilerini ancak İkinci Dünya Savaşı sonunda Batı emperyalizminden bir nebze kurtarmışlardı . Türkiye onlarla daha iyi ilişkiler geliştiremedi. Ancak, genel olarak, NATO’nun Türkiye’nin güvenlik çıkarlarına iyi hizmet ettiği, Türk ordusunun modernleşmesine ve daha istikrarlı bir ekonomik hayat sürdürmesine yardımcı olduğu kanaatindeyim.

SÖYLEŞİ: ADNAN R. KHAN

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019