NATO diken üstünde: Dünyanın en başarılı askeri anlaşmasının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Gelecek yıl NATO 70. yaşını kutlayacak. 1949’da kuruluş sebebi basitti: Avrupa’yı Sovyet saldırısına karşı korumak. Ancak komünizmin çöküşünden sonra hızla değişen dünya düzeni içinde NATO kendine yeni bir işlev aradı. Bu yıl herhalde şimdiye kadarki en zorlu kriziyle karşılaşabilir: iki önemli üyesi – ABD ve Türkiye – Suriye’de doğrudan bir çatışmaya doğru gidiyor. Geçtiğimiz hafta karşı karşıya gelmeleri küresel istikrarı ciddi şekilde etkileyecek olan bu iki ülkenin çatışmadan kaçınmaları için neler yapabileceğini değerlendirmiştik. Bu hafta olaya daha geniş bir bakış açısıyla, NATO’ya hala gerek var mı ve ittifak kendi iç sorunlarını yönetebilecek mi diye soracağız.

Tarih bize bu tür ortak güvenlik ittifakları hakkında ne gösteriyor?

Kurumlar yaşamak için değişen koşullara uyum sağlamak zorundadırlar; başaramazlarsa zamanla işlevselliklerini yitirir, yok olurlar. 1955’te ABD liderliğinde kurulup 1979’da ölen, Sovyetler Birliği’ni bir paktlar zinciriyle çevreleyerek kontrol altına almayı hedefleyen Bağdat Paktı buna ilginç bir örnek. Bu anlaşma NATO ve SEATO’yu (1954) irtibatlandırıyordu. Ancak pakt Arap dünyasının siyasi gerçeklerinden kopuktu. Irak’ta 1958’de krallık yıkılınca ittifakın temel taşlarından biri gitmiş oldu. Kalanlar ittifakı CENTO adıyla sürdürmeye çalıştılar fakat Şah rejimi de çökünce, resmen bitti. SEATO da benzer kaderi paylaştı. Sorumuz, kapsamlı bir değişikliğe uğrayan güvenlik ortamında NATO’ya ihtiyaç kaldı mı?

İttifak içinde bu sorulmuş ve değişime uyum yönünde bazı önlemler alınmıştı. Örneğin, Sovyetlerin Avrupa’yı ele geçirmesinin önlenmesi amaçlandığından, savunma alanı dar tanımlanmıştı. Varşova Paktı ve SSCB dağılınca, NATO'nun önemi sorgulandı. Bir dizi yumuşak tehdit saptandı ve müdahale alanı genişletildi. Ayrıca, bir eylemde tüm NATO üyelerinin ittifakının aranması yerine bir sorunla ilgilenen üyelerin işbirliğine yönelmesi gibi daha pratik bir yaklaşım belirlendi. Bunlar değişime başarıyla uyum sağlama örnekleri. Yine de açıkça tanımlanmış bir tehdidin yokluğu, ittifakı zayıflatan bir etki yapıyor.

İttifakın etrafında toplanabileceği yeni tehditler var mı?

Doğu Avrupa'ya bakılınca, NATO'nun öneminin artma ihtimalinin güçlendiğini görüyoruz. Rusya SSCB'nin rolünü üstlenme gayretinde. Dış ilişkilerinde yumuşaktan ziyade, sert güç kullanmaya yatkın. Ruslar, Baltık devletlerinin bağımsızlığını bir türlü hazmedemiyor. Batı Avrupa ile SSCB arasındaki tamponların zayıfladığından endişe ediyor. Polonya, Doğu Almanya artık NATO'nun parçası. Ukrayna güvenilmez durumda. Kafkaslar'da Gürcistan, hatta Azerbaycan güvenilir ortak değil. Ruslar, Gürcistan'ın bir bölümünü ve bilahare Kırım'ı ele geçirdiler; ve Ukrayna'nın Donbas bölgesine dolaylı müdahale ettiler. Güç kullanmakta tereddüt etmediler. Bu eylemleri Avrupa savunması sorununu tekrar gündeme getirdi. Baltık devletleri daha güçlü NATO desteği istiyorlar. Polonya'da bazı çevrelerde de Rus korkusu var.

Soğuk Savaş’taki rekabetin yeniden ortaya çıkması NATO’yu tekrar önemli hale getirdi. Peki ya Türkiye? Türkiye’nin NATO ilişkisi daima karmaşıktı. Şimdi, Suriye'de ortaya çıkabilecek olası bir ihtilaf karşısında Türkiye'nin NATO'daki rolü nedir ve Ankara’nın NATO’ya bakışı nasıl sizce?

Türkiye'nin NATO ile ilişkisinin birçok sorunlu yönü var. İlkin, Yunanistan ile Kıbrıs konusundaki ihtilafımız var. NATO içinde buna benzer başka sorun yok. NATO'nun Kıbrıs’la ilgilenmesi, iki üye arasındaki geçimsizliğin fiili çatışmaya dönmesini engelleme gayreti olarak olumlu yorumlanabilir. Bu, NATO'nun müttefikler arası ihtilaf yönetimi açısından üstlendiği zor, olumlu bir rol. İkinci olarak, Türkiye'nin NATO’nun çatışmaların başlayabileceği sınır bir ülkesi olduğunu unutmayalım. Bir çatışma durumunda NATO'nun Türkiye’nin savunmasına gelip gelmeyeceği ülkemizde her zaman bir endişe konusu olmuştur. Günümüzde bu belirsizlik daha da artmıştır. Bir ülke güvenliğini 29 ülke arasında varılacak bir fikir birliğine dayandıramaz. Sonuçta, Türkiye güvenliği için NATO’ya bağımlı olmayan kaynaklar geliştirmeye çalışıyor.

Öte yandan, bazen Türk hükümeti NATO'dan ittifak anlaşmasına uymayan beklentiler ifade ediyor; siyasi liderlerimiz NATO'nun sorumlulukları hakkında sert açıklamalar yapıyorlar. Sonuçta NATO, üyelerinin mutabakatına dayalı bir savunma ittifakıdır. Örneğin Afrin'e gelmesini bekleyemeyiz.

Şahsen, ben NATO'nun önemli olmaya devam ettiğini düşünmeye meyilliyim. Hiçbir ittifak, üyelerine böyle etkili bir güvenlik sunma kabiliyeti göstermedi. Ayrıca, şimdiye kadar uluslararası sistemi kökünden değiştirmek isteyenlerin hırslarını başarıyla defetti. Değişen ortam koşullarına herhangi bir güvenlik kurumundan çok daha iyi uyum sağladı. Bu günlerde, NATO ittifakındaki ABD liderliğinin bir tür ortak liderlikle değiştirilmesi gerekiyor gibi görünüyor. Fakat NATO'nun hem Batı dünyası hem de dünya genelinde güvenliğin sağlanması açısından hala önemli bir role sahip olduğuna inanmaya devam ediyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019