Nasıl oluyor da oluyor? Faiz ve kur (4)
Dizinin bu bölümündeki dördüncü yazıda biraz da döviz kurunun nasıl belirlendiğini açıklamaya çalışan iktisat kuramlarının başarısızlıklarından söz edeceğim. Kuramın en zayıf olduğu alanlardan biri bu. Buna karşın döviz kurunun şu ya da bu değeri alması 'gerektiği' konusunda sıklıkla açıklamalar duyuyoruz. O açıklamaları yapanlar kendi çıkarları doğrultusunda döviz kurunun olması 'gerektiği' yeri söylemiyorlarsa, demek ki iktisatçıların bilmedikleri modelleri bazı var. Ya da çok bilinen, ama doğruluğu kanıtlanamayan bir ilişkiye dayanıyorlar: Satın alma gücü paritesi. Ondan başlayayım işe.
Satın alma gücü paritesi, iki ülkenin para birimi arasındaki nominal döviz kurundaki artış, o ülkelerin enflasyon farklılığı kadar olmalı diyor. Mesela, lira 'aşırı değerli' denildiğinde kastedilen, Türkiye'deki enflasyon ile ABD'deki enflasyon arasındaki fark kadar dolar kurunun artmadığı; daha az arttığı. Bu yorumların doğru olması için elbette satın alma gücü paritesinin geçerli olması gerekiyor.
Oysa yapılan çalışmalar satın alma gücü paritesi ile aynı fikirde değiller: Özellikle kısa dönemde satın alma gücü paritesi tutmuyor. Uzun dönemde satın alma gücü paritesinin tuttuğunu gösteren çalışmalar var; ama tutmadığını gösteren çalışmalara kıyasla azınlıktalar.
Satın alma gücü paritesinin uzun dönemde bile tutmamasının farklı nedenleri var. Bunların bir kısmı teknik; burada tartışmaya gerek yok. Bir neden önemli; belirteyim: Sermaye hareketleri artık çok yüksek boyutlarda. Oysa satın alma gücü paritesi sermaye hareketlerinin önemli olmadığı, döviz arz ve talebinin daha çok ithalat ve ihracat ile belirlendiği dünyanın teorisi. 2009 yılında dünya ticaret hacmi 12.5 trilyon dolar kadardı. Oysa merkez bankalarının bankası konumundaki BIS verilerine göre 2010 yılında döviz piyasalarındaki günlük işlem hacmi 4 trilyon dolara ulaşmış durumda. Dikkat: Biri yıllık, diğeri günlük miktarlar. Dolayısıyla, döviz arz ve talebini asıl belirleyen döviz piyasalarındaki bu günlük alım satım işlemleri.
Yazının girişinde mevcut kuramların döviz kurunu açıklamaktaki başarısızlıklarından söz ettim. Sadece satın alma gücü paritesi değil, daha gelişmiş kuramlar da başarısızlar. Bir de 1990'ların ortalarından beri döviz piyasasındaki alım ve satım emirlerinin arkasındaki nedenlere inerek kur hareketlerini açıklamaya çalışan yazılar var; ilginç bulgular elde ediyorlar. Bu bulguları bir sonraki yazıya bırakıp geleneksel döviz kuru kuramlarının nasıl 'çuvalladıkları' üzerinde kısaca duracağım şimdi.
İki iktisatçı (R.Meese ve K. Rogoff) 1983'te bir çalışma yayınlıyorlar. O dönemde en çok kullanılan üç döviz kuru modelini alıyorlar. Bu modelleri çeşitli döviz kurları için ekonometrik yöntemlerle tahmin ediyorlar. Yani, denklemlerin katsayılarının değerlerini buluyorlar (döviz kuru eşittir 0.2 eksi 0.5 çarpı yurtiçi faiz artı 0.45 çarpı yurtdışı faiz gibi). Tahminde Mart 1973 ile Kasım 1976 arasındaki aylık verileri kullanıyorlar. Sonra bu denklemler yardımıyla Aralık 1976 - Haziran 1981 için dört döviz kuruna ilişkin öngörüleri elde ediyorlar. İkinci aşamada Aralık 1976'yı tahmin örneklemine dahil ediyorlar. Farklı bir ifadeyle, denklemi Mart 1973 - Aralık 1976 için tahmin edip, yeni katsayıları elde ediyorlar. Bu yeni denklemi kullanarak bu sefer Ocak 1977 - Haziran 1981 için dört döviz kurunun alacağı değerleri öngörüyorlar. Giderek denklem tahmin dönemini genişletip, döviz kuru öngörü dönemini kısaltacak şekilde bu işlemi sürdürüyorlar.
Dolayısıyla, ellerinde hem döviz kurlarının gerçek değerleri var, hem de döviz kurlarına ilişkin örneklem dışı öngörüler. Normalde öngörü yapmak için bu tür denklemler kullanıldığında, denklemin sağ tarafında yer alan değişkenlere ilişkin gözlenen değerler elinizde olmaz. Öyle ya, ileriye yönelik öngörüde bulunuyorsunuz. Nereden bileceksiniz beş ay sonra -sözgelimi- yurtiçi faizin alacağı değeri? Döviz kurunun öngörü döneminde alacağı değerleri hesaplamak için sözünü ettiğim iki araştırmacı kullandıkları döviz kuru modellerine bir 'iyilik' yapıyorlar. Öngörü için gerekli değişkenlerin Aralık 1976- Kasım 1981 döneminde gerçekleşen değerlerini, sanki öngörü yapılırken biliniyorlarmış gibi kullanıyorlar. Bu öngörüleri bir de hiçbir iktisadi kurama dayanmayan basit bir 'istatistiki' modelden elde edilen öngörüler ile karşılaştırıyorlar.
Son aşamada her modelden elde edilen nominal döviz kuru öngörüleri ile gerçekleşmeler arasındaki farklar (öngörü hataları) karşılaştırılıyor. İşte yıkıcı bulgu bu karşılaştırmada ortaya çıkıyor. Üç almaşık kuramsal modelden elde edilen öngörü hataları, hiçbir kurama dayanmayan modelden elde edilen öngörü hatalarından daha büyük! Bu bulgu, döviz kurundaki hareketleri açıklamaya çalışan iktisadi modeller için hala çok önemli bir baş ağrısı oluşturuyor. Sürdüreceğim.