Nasıl istihdam yaratırız?

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE umit.ozlale@dunya.com

Türkiye’nin giderek artan bir istihdam sağlayamama prob­lemi var. Bu da kendini ilk olarak genç işsizliğinde gösteriyor. Da­ha da düşündürücü olanı ise bir yıldan fazla ne eğitimde ne de is­tihdamda olan nüfusun yarısın­dan fazlasının üniversite mezu­nu olması. Yani Türkiye’de bir metropol nüfusuna denk gelen sayıda üniversite mezunu olup işgücüne dahil olmayan genç var.

Üstelik istatistikler daha da kötüleşecek gibi duruyor. Ne­den mi? TÜİK tarafından açık­lanan nüfus piramidi önümüzde­ki dönemde alt yaş gruplarından işgücüne katılacak milyonlar ol­duğunu söylüyor. Yani bir yan­dan Sanayi 4.0 kalifiye olmayan işgücüne olan ihtiyacı neredey­se sıfırlarken öbür yandan bizim “fırsat” olarak gördüğümüz ama bu gidişle “problemin ta kendisi” olacak bir genç nüfusumuz var. Peki ne yapmalı?

İstihdamı hangi şirketler yaratıyor?

İlk olarak sanayileşmiş ülke­lerde istihdamın hangi şirketler tarafından yaratıldığına baka­lım. Daha sonra da önümüzdeki dönemde istihdamın lokomoti­fi olması beklenen bu şirketlerin ihtiyaç duyacağı işgücü profilini inceleyelim.

Başta ABD olmak üzere sana­yileşmiş ülkelerde net istihda­ma en fazla katkı veren şirketler çoğunluğunu KOBİ’lerin oluş­turduğu genç şirketler. Kamu kurumları ve kurumsal­laşmasını tamamlamış büyük ölçekli şirketler istihdam artışına sadece sınırlı bir katkı yapıyor­lar. Hatta Kauffman Vak­fı’na göre ABD’de 5 yaşın­dan daha büyük şirketle­rin yarattığı net istihdam negatif.

Siyasete girme­den önce TÜSİAD için yaptığımız bir çalışmada Türkiye için de benzer bir sonuç bulmuştuk. İstihdamı ülkemizde de genç şirketler yaratıyor. Bu is­tihdam yaratma potansiyeli olan genç KOBİ’lerle bir anlamda ye­ni ve girişimci şirketleri kastedi­yoruz. Sonuç olarak, Türkiye’nin gündeminde hak ettiği yeri ala­mayan girişimcilik aynı zamanda önümüzdeki dönemdeki en bü­yük toplumsal problemlerinden birini çözme potansiyeline de sa­hip.

Türkiye’deki girişimcilik eko­sisteminin gelişmesinin önün­deki en büyük engeller nedir di­ye soracak olursanız, “ne değil ki?” diye cevap verirdim. Hukuk sisteminin işlevini giderek yi­tirmesinden eğitim sisteminin yaratıcılıktan uzak bir anlayış­la kurgulanmasına, KOBİ’lerin finansmana kısıtlı erişiminden toplumdaki girişimcilik algısı­nın çoğu zaman çakallıkla eş tu­tulmasına kadar birçok faktör sayılabilir.

En temelinde, Türki­ye’deki politika yapıcıların ve bü­tün olarak ekonominin girişim­ci şirketlere yönelik politika ref­leksinin zayıf ve yarattığı teşvik mekanizmalarının yetersiz ol­duğunu söyleyebiliriz. İki örnek vereyim. Finlandiya hükümeti NOKIA’nın iflasın eğişine gelme­sinden sonra işsiz kalan yazılım­cıların kendi şirketlerini kurup büyümesini öncelikli bir istih­dam politikası olarak benimsedi.

Sonuç olarak da ortaya genç, gi­rişimci ve her biri yüksek katma değerli ve istihdama önemli katkı yapan birçok şirket çıktı. Benzer bir tabloyu Asya krizinden sonra Güney Kore’de gözlemledik: Hü­kümet, kriz sonrasında makroe­konomik koşullardan dolayı if­las eden şirketlerdeki başarılı yöneticilerin kendi şirketlerini kurması için önemli teşvik me­kanizmalarını başarıyla uygula­dı. Türkiye’de bu tür bir politika refleksinden söz edebilir miyiz? Sanmıyorum. Artık ticari ömrü­nü tamamlamış şirketleri yüz­dürmek yerine kaynakları bu şir­ketlerde tecrübe kazanmış genç girişimcilere vermek daha doğru sanki. Ayrıca, girişimcilik ekosis­temi yenilikçi iş fikirlerini haya­ta geçirmek için yeterli teşvik ve yönlendirme mekanizmalarını da sunamıyor.

Tanıdığım iki gi­rişimcinin yenilikçi iş fikirleriy­le kurdukları şirketlerini satıp güzel bir para kazandıktan sonra inşaat işine girmesini başka na­sıl açıklayabiliriz? Sonuç olarak geldiğimiz nokta, yakın bir za­manda bizim için daha da büyük bir öncelik haline gelecek olan is­tihdam artışının bütün dünyada genç ve çoğunlukla da küçük öl­çekli şirketler tarafından sağlan­dığı, bu tür bir yapının etkin bir girişimcilik politikası gerektir­diği ama Türkiye’nin de bu yapı­yı sağlamaktan şimdilik uzak ol­duğudur.

Nasıl bir işgücü profili?

Yukarıda bahsettiğim tablo içinde istihdama en büyük kat­kının genç ve girişimci şirketler­den gelecek olması “otomasyon” çağına geçtiğimiz bu dönemde beklentilerle örtüşmeyebilir. 100 kişiden daha az insanın çalıştığı yazılım şirketlerinin milyarlarca dolarlık ekonomik değer yarattı­ğı bu dönemde istihdam ve büyü­me arasındaki ilişkinin en azın­dan genç ve girişimci şirketler özelinde azaldığını da düşünebi­lirsiniz.

Bu konuda Pew Resear­ch Center tarafından yapılan bir araştırmada içlerinde bilim in­sanları, iş dünyası liderleri, ga­zetecilerin de bulunduğu 2000’e yakın sayıda uzmana 2025 yılı itibarıyla teknolojik gelişmele­rin istihdam üzerinde yaratacağı etki sorulmuş. Ankete katılanla­rın yarısından biraz fazlası (%52) otomasyonun daha hakim olduğu ve sanal gerçeklik uygulamaları­nın iş dünyasına daha hızla gire­ceği önümüzdeki dönemde eko­nominin istihdam yaratma kapa­sitesinin daha fazla olabileceğini belirtmişler. Yeter ki eğitimden teknoloji politikasına kadar doğ­ru politikalar hayata geçirilebi­lirsin.

Peki nasıl bir işgücü profili ön plana çıkacak? Dünya Ekonomik Forumu’nun Future of Jobs rapo­runa göre 2020 yılında öne çıka­cak mesleklerde başarılı olmak için gerekli olacak temel yetenek­lerin üçte biri bugün şirketler ta­rafından aranan özellikler arasın­da yer almıyor. İş dünyası ve is­tihdam piyasası olarak önemli bir yapısal dönüşümün yaşanacağı ve bunu başaramayan ekosistem­lerde beceri uyumsuzluğu (skills mismatch) probleminin ön plana çıkacağı kesin.

Peki bu konuda ne yapmalı? İlk olarak ne yapılmaması gerektiği açık: Özellikle son dönemde şir­ketlerin verimlilik problemleri­nin had safhaya ulaştığı ve küre­sel ölçekte rekabet etmelerinin zorlaştığı ekonomilerde otomas­yona direnmemek gerekiyor.

Tam tersine, politika yapıcılar, kısa dö­nemde yaratacağı siyasi maliyet­leri de göze alarak, otomasyonu hızlandırıcı ve yaygınlaştırıcı bir anlayışı rekabet politikalarının odak noktasına yerleştirmeliler. Aksi takdirde KOBİ’lerin önemli bir bölümünün mevcut iş modeli anlayışıyla Sanayi 4.0’ın belirle­yeceği yeni dönemde faaliyetleri­ne devam etmesi zaten imkansız­laşacak. Kayıt dışına kayma ya da sistematik olarak çıkartılan vergi barışları bu şirketleri artık –ve iyi ki de- kurtaramayacak. Otomas­yonun en üst düzeyde olduğu ye­ni dönemde yerel ve küresel değer zincirine sadece ucuz işgücü ile ve kayıt dışına kayarak bağlı kala­bilecek işletmelere gerek kalma­yacak. Burada izlenmesi gereken politikalardan biri artan otomas­yonu veri olarak alıp yeni iş faali­yetlerini bunun çevresinde şekil­lendirmek.

Bir bakıma otomasyo­nu bir araç seti (toolbox) olarak kullanarak yeni iş alanları yarat­mak gerekiyor. Bu sürece gayet ya­ratıcı bir şekilde augmentasyon (gücünü arttırma) adı verilmiş. İş­gücüne kazandırılacak beceriler­le akıllı makinaların insanı ikame etmeyip tamamlayacağı bir anla­yıştan bahsediyoruz. Bu beceri­ler arasında ilk etapta “büyük res­mi görebilme”, “belirsizlik anında karar alma”, “empati kurabilme”, “fırsat tanımlama”, “kompleks problem çözebilme” gibi yetenek­ler ön plana çıkıyor.

Özetle, önümüzdeki dönemde işini makinalara kaptırmamak an­cak onları etkin kullanabileceğin ve tamamlayabileceğin bir dona­nımla mümkün. Bu konuda çalı­şanların, şirketlerin ve politika yapıcıların izleyeceği stratejiler bir sonraki dönemin kazananla­rını da ortaya çıkaracak gibi du­ruyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hegemonya üzerine… 23 Nisan 2025
ABD ve Çin… 16 Nisan 2025
Sonumuz benzemesin… 09 Nisan 2025
Basit ama zor… 26 Mart 2025
Tarih tekrar eder mi? 26 Şubat 2025