Nasıl el sıkıyorsunuz?
“Sıkıyorsan adam gibi sık”
Bir dönem milletvekilliği yapmış bir dostum anlatmıştı. Seçim öncesi, köyleri geziyormuş. Köy kahvesine gidip kendini tanıtıyor ve seçmenlere partisinin programını anlatıyormuş.
Bir köyde konuşmasını yapmış, oradan ayrılırken bir yaşlı adam yanına yanaşmış. Yaşlı adam şöyle konuşmuş “Bey, seni sevdim. İnşallah kazanırsın. Ama sana bir şey diyeceğim. El sıkışını sevmedim. Elini sıktığın adamın elini öyle iğreti tutma. Tutuyorsan adam gibi tut; sıkı tut ve salla.”
İletişim ve el sıkma
Yaşlı köylü, güzel bir iletişim ilkesine değinmiş. Çünkü iletişimde f iziksel temas da önemli bir boyuttur. Bize elini uzatan kişi, iletişimin ilk hamlesini yapmış demektir. Sadece vücut diline bakarak bile ortaya çok zengin bir mesaj tablosu çıkarabiliriz. Örneğin, elini uzatırken vücudunun duruşu nasıldı? Saygı ile sevgi ile eğiliyor muydu? Yoksa baston yutmuş gibi dimdik miydi? Gözleri ne söylüyordu? Yüzündeki 43 kas ile aşağıdaki duygulardan hangisini ifade ediyordu: Kızgınlık, üzüntü, korku, sürpriz, iğrenme, aşağılama, mutluluk.
Elinizi sıktığında ne demek istiyordu? Acaba kendine güvenen, güçlü bir el sıkışı mı? Yoksa utangaç, dokunup elimi kaçırayım tipi mi? Evet, ben dostum; dostluğum elim kadar sıcaktır mı diyordu? Yoksa, protokol gereği mi elinizi sıkıyordu?
El sıkmanın fizyolojik boyutu
El sıkışma ile karşı tarafa çok zengin sinyaller yollarız, dedik. Bu, işin duygu yönü. İşin bir de fizyolojik yönü varmış.
Bir araştırmaya göre, el sıkışan kişi, vücut sağlığı ile ilgili de önemli bir mesaj yolluyormuş. Kanada’nın McMaster Üniversitesi’nden Dr. Darry Leong ve ekibinin yaptığı bir araştırmaya göre el sıkışıyla vücut, kaç yıl ömrünün kaldığı mesajını da veriyormuş.
Araştırma 17 ülkede, yaşları 35 ile 70 arasında değişen 142. 861 gönüllü kişi üstünde yapılmış. Bu 17 ülkeden üçü, İsveç, Kanada ve Birleşik Arap Emirlikleri olarak zengin ülkeler. Öte yandan dördü ise Hindistan, Pakistan, Bengaldeş ve Zimbawe olarak fakir ülkeler. Geri kalan 10 ülke ise orta zenginlikte ülkelermiş. Kişilerin el sıkışlarında kullandıkları güç, dinamometre (dynamometer) denen kuvvet-ölçer ile ölçülmüş. Ve bu kişiler ortalama 4 yıl içinde gözlenmiş. Bu süre zarfında kimlerin öldüğü ve neden öldüğü kayıt edilmiş.
Uluslararasında el sıkışmada da farklılıklar varmış. Örneğin, bu 17 ülke arasında en güçlü el sıkan İsveçliler, en zayıf Pakistanlılarmış.
Fakat tüm uluslar için ortak nokta şu: Kişinin el sıkarken kullandığı güç, onun yakın gelecekte sağ kalması veya ölmesi olasılığını ölçen iyi bir gösterge.
El sıkışırken kullanılan kuvvetin ortalaması 300 newton imiş. (1 newton, 30,6 kg’lık bir kütleyi yer çekimine karşı elde tutmak için gerekli kuvvet).
Araştırmaya göre bu ortalamadan her 50 newtonluk düşüş, ölüm riskini %16, ve kalp rahatsızlığından ölme riskini %17 artıyormuş. Aynı biçimde kalp krizi geçirme ihtimalini %7, öte yandan felç geçirme riskini de %9 artırıyormuş.
Sonuç
El sıkışırken, karşımızdakine bilinçli olarak yolladığımız sinyaller vardır; duygularımızı fiziksel dokunuşumuza yükleriz. Yukarıda sözünü ettiğimiz araştırmaya göre, bir de vücut makinemizin, elimizin sıkma gücüyle yolladığı önemli bir sinyal varmış: Olmak veya olmamak. Birisinin elini sıkarken bunları düşünüyor musunuz?
Şimdi düşünüyorum... Koalisyon çalışmalarının yapıldığı şu günlerde, acaba siyasiler el sıkışacakları parti ile siyasal ömürleri arasındaki ilişkinin farkındalar mı? Seçim meydanlarında verdikleri sözlerin adam gibi arkasında mı duracaklar, yoksa kırmızı çizgileri pembe geceliğe mi dönüşecek?
Son not: Yukarıdaki seçim gezisi öyküsünü tamamlayayım. Milletvekili adayı arkadaşım, yaşlı köylünün tavsiyesini iyice ciddiye almış. Seçmenlerin elini adam gibi sıkıca sıkarken, seçim heyecanı ile kolunu da iyice sallamış. Bunu günde yüzlerce kişiye yapmış. Seçimi kazanmış, ama kolu, omuzu iki ay kendine gelememiş.