Nasıl 'eğlence' ise
2004-2009 yılları arasında Yunanistan'ı yöneten, hükümeti kuran siyasi parti Yeni Demokrasi Partisi idi. Kostas Karamanlis'in başındaki parti Ekim 2009'da seçimi kaybedince hükümeti PASOK kurdu.
O zaman anlaşıldı ki, Yunanistan'ın zaten yüksek düzeyde olan bütçe açıkları meğerse ileri derecede makyajlı imiş; bu yolla durumun vahameti halktan gizlenmiş. Gerçek rakamlar kamuoyuna açıklananın iki katından yüksekmiş. Sonrasını biliyorsunuz. Hiçbir önlem işe yaramadı. Makyajın akmasıyla başlayan baş aşağı gidişin arkası çorap söküğü gibi geldi. Sonunda Yunanistan iflas etti.
Şimdilerde Euro Bölgesi'nden ne zaman çıkacağı ana merak konusu. Çıkarsa ne olacağını, bu çıkışın başka sorunlu Avrupa ülkelerini de çıkmaya zorlayıp zorlamayacağını ve sonuçta küresel piyasaların ne denli karışacağını kimse kestiremiyor.
'Eğlence'ye bakın: Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkmasının yaratabileceği etkilerin alabileceği boyuttan korkan herkes 17 Haziran'daki seçimi Yeni Demokrasi Partisi'nin kazanması için duacı. Yani, Yunanistan'ı iflasa sürükleyen ekonomi politikalarının baş sorumlusu olan partinin kazanması isteniliyor. 2009 öncesi dönemin Dışişleri Bakanı'nın, farklı bir ifadeyle o her türlü kötü göstergenin halktan gizlendiği dönemin en önemli bakanlarından birinin tekrar parti saflarına katılmasının ayrı bir güç verdiği söyleniyor Yeni Demokrasi Partisi'ne. Son yapılan anketler Yeni Demokrasi Partisi'nin önde olduğunu gösteriyor. Bir ara birinci sırada, son anketlerde ise ikinci sırada görünen, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkması olasılığının gerçekleşmesinden ölesiye korkanların kâbusu Syriza'nın lideri, zeminin altından kaymakta olduğunu fark edince, Euro Bölgesi'nde kalmak için elinden geleni yapacağını açıklamak zorunda kaldı.
'Eğlence' bu kadar olsa iyi. Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nde kalabilmesinin ön koşulu, IMF, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Avrupa Komisyonu üçlüsüne ya da o çok bilinen ismiyle Troyka'ya verdiği sözleri tutmasına bağlı. Oysa o sözler ve sözler çerçevesinde atılmaya başlanan adımlar nedeniyle sokak gösterileri ve grevler başlamış, sonunda da Kasım 2011'de Papandreu hükümeti istifa etmek zorunda kalmıştı. Yani, sonucundan ölesiye korkulan seçimlere gidiş nedeni, zaten o ölesiye korkulanı tetikleyecek kamuoyu baskısıydı. Seçimleri Yeni Demokrasi Partisi kazanınca benzer bir noktaya dönülmüş olunmayacak mı?
'Eğlence'ye bir başka Akdeniz ülkesinin de katkısı az değil. İspanya Başbakanı Mariona Rajoy geçen hafta içinde ECB'yi göreve çağırdı. Borçlanma maliyetleri diğer Avrupa ülkelerine göre oldukça yüksek olan ülkelerin borçlanma maliyetlerini düşürmek üzere, ECB'nin bu ülkelerin tahvillerinden satın almasını istemiş. Yani, ECB para basacak ve sorunlu ülkelerin devlet tahvillerinden satın alacak.
Dün 10 yıl vadeli Almanya devlet tahvilinin faizi yüzde 1.36 düzeyindeydi. Buna karşın, aynı vadedeki İspanya devlet tahvilinin faizi yüzde 6.48'ten işlem gördü. Arada 5.12 puan fark var; çok yüksek.
Üstelik, bir ara kendisi kadar sorunlu olan İtalya'nın aynı vadedeki tahvilinin dünkü faizinden 0.74 puan daha yüksek bu faiz. Bu değerler, Rajoy'un, normal koşullar altında herkesin tüylerini diken diken edecek bu öneriyi yapmasının boşuna olmadığının en açık delili.
İspanya cephesinden gelen kötü haberler bunlarla sınırlı kalmadı. Kriz sürecinin başında İspanya'nın bütçe sorunları Yunanistan'ınkinin yanında önemli değildi. Ama geldiğimiz noktada durum böyle değil artık. Küresel krizde önemli bir hasar gören bankacılık sektörü için yapılanlar İspanya'nın bütçesini bozdu. Ne var ki bu yapılanların yeterli olmadığı anlaşılıyor. İspanyol bankalarından gelen kötü haberler son zamanlarda tekrar artmaya başladı. Son kötü haber, önemli bir İspanyol bankasının 19 milyar euro tutarında ek sermayeye gereksinimi olduğunu bildiriyor. Bu kaynak İspanya devlet tahvili şeklinde olacakmış. Kısacası, İspanya'nın borçlanma maliyetinin çok yüksek olmasının temel nedeni olan yüksek kamu borcu daha da artacak.