Nakit sıkışıklığı alarm veriyor!..
Gazetemizin bir hafta önce yayınladığı Anadolu’nun Nabzı 2014 Anketi’ne göre iş dünyasının öncelikli sorun sıralamasında dramatik değişiklikler var. 68 kentten 338 sanayicinin katıldığı ankette “nakit sıkışıklığı” yüzde 61.7’lik oyla açık ara öncelikli sorun olarak ön plana çıkmış. Bu konu 2008’deki küresel kredi krizi sonrasında ilk defa birinci sıraya yerleşmiş. Bu sonucu çok ciddiye almak ve üzerinde kafa yormak gerekiyor.
Net yabancı sermaye girişi yeterli ve gerekli düzeyin altında kaldığında başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerin çoğunda para politikasi otomatik olarak sıkılaşıyor, iş dünyasının deyimi ile nakit sıkışıklığı dayanılmaz noktalara ulaşıyor; öncelikler zorunlu olarak değişiyor. Hatırlamakta yarar var: 1994 yılının ilk çeyrek döneminde de ciddi bir nakit sıkışıklığı yaşanmış ve 650 bin kişi işini kaybetmişti. Yine 2000 Kasım-2001 Mart döneminde benzeri bir durum tekrarlanmış, 1 milyon 300 bin kişi işini yitirmişti. Küresel kredi krizi sırasında yaşananlar da benzer nitelikte idi. Daha önce yaşadığımız için biliyoruz; eğer net sermaye girişi normalleşmez ise sorun kendi kendini besleyerek büyüyor ve tahribat kontrolsüz bir şekilde artarak yıkıcı hale geliyor. Döviz kuru ve faizler yükseliyor, menkul ve gayrimenkul şeklinde varlık değerleri eriyerek bilançoları tahrip ediyor, ekonomi giderek hızlanan bir şekilde daralıyor. Faizleri yükselterek Türk Lirası’nın değer kaybını önlemeye çalışmak fiyat istikrarını sağlayamıyor ve istikrarsızlığın her tarafı sarmasını önleyemiyor. Nakit sıkışıklığı kendi kendini besleyerek ekonomiyi nefes alamaz hale getiriyor, başka bir deyişle boğuyor. Kötüye gidişi önlemek adına likidite vermek gerekiyor; ya yabancı sermayenin acilen net girişinin artması ya da yerli paranın değerini boşverip, parasal genişlemeye gidilmesi gerekiyor.
Finansal piyasalar ise bundan sonra net yabancı sermaye girişi konusunda sıkıntı yaşanacağıwnı kabullenmekle birlikte parasal genişlemeye de sonuçları itibariyle karşı çıkıyor. Sakin kalma ve sabırlı olmanın sorunları iyice ağırlaştıracağını hem biliyor, hem de kabullenemiyor. Durum böyle olunca Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır krizine doğru koşar adım ilerliyor. Türk Lirası’nın kayıplarını kısmen geri alması, nakit sıkışıklığının dayanılmaz boyutlara yükseldiği anlamına geliyor; bu durumun farkında olanlar söz konusu gelişmeye sevinemiyor, tam aksine endişeler büyüyor. Nakit sıkışıklığını azaltmaya çalışarak döviz kuru yeni rekorlara yelken açacak, Türk Lirası’nın değer kaybını önlemeye çalışsak ekonomi boğulacak. Bu açmaz riskten kaçınma eğilimini besliyor, etkili ve yetkili kesimlerin basiretini bağlıyor. Çok olumsuz sonuçları olacağı bilinen seçeneklerden daha az hasarlı olabileceği seçmek giderek zorlaşıyor, zaman kaybı ödenecek faturayı büyütüyor… Son altı ayda yaşanan finansal sarsıntıların öncü nitelikte olduğunu, daha büyüklerinin yola çıkmış olabileceğini dikkate alarak tedbirli olmak gerekiyor…